DR. BÜLENT KAYHAN / BURSA – Muayenehanedeydim,
saat 4 de nöbete gideceğim.
Son hastam içeri girerken aralanan kapıdan, bekleme salonunda gördüm onu.
İyi tanıyorum ama nereden?
Hastaya ultrason bakarken düşüverdi aklıma.
Şehabettin Genç!
Lise matematik hocam.
Çıktım hemen salona, hoşgeldiniz demeye..
Konuştuk sonra; Bursa’ya eşi ile kaplıca İçin gelmiş. Tabelada tesadüfen ismimi görmüş, bir sonraki gün dönecek Akşehir’e.
Az konuşabildik.
“Müzikle ilgili misin?” dedi. İyi saz çaldığını biliyordum,
“tabii ki” dedim. “Bizim besteleri biliyor musun?” diye sordu.
O zamana kadar haberdar değildim.

“Sevgi kuşun kanadında, Banu söylüyor benim bestem. Oğlumun adı Barış kızımın adı Sevgi, Edip Akbayram söyler, o da benim. Sözler Ahmet hocadan”
Yakın arkadaşı Ahmet Çuhacı felsefe hocamızdı, şair söz yazarı.
‘Eğil salkım söğüt eğil’ gibi pek çok şarkıda sözleri var onun da.
Çok berbat bir nöbetti, akşam Çekirge’de kaldıkları otele gidecektim. Uyumuşum, sonraki sabah gideceklerdi.
Bir daha haberleşmedik.
Sonraki yıllarda, kaplıcayı sevdiklerinden ‘Çelik Palas’ta bir tatil ayarlayayım onlara’ planım vardı, hep.
Çok yoğun yıllarım. Hastane, 16-23 yoğun muayenehane, gece ameliyatlar falan. Birlikte olmaya vakit ayarlayacak durum yok, ayıp da olur diye erteleyip durdum.
“Geniş zamanlar ummakla” geçti zaten ömrümüz.
Minnet borcum çoktu ona çünkü.. Aklıma geldikçe, arayıp sormamanın ve vefasızlık duygusunun dikeni batar dururdu, yıllar boyu.
Lise sonda Cumartesi günleri ilgilileri okulda toplayıp ücretsiz ikişer saat matematik dersi verirdi. Anadolu’da dershane falan ne gezer o zamanlar.
Sınavda tepeme dikilip soru çözümlerime bakardı. Yapamadığım bir permütasyon sorusuna, nasıl çözemezsin diye sinirlendiğini de hatırlıyorum.
Hepimizin Üniversite sınav sonuçlarını yakın takipteydi. Herkesin ki geldi benimki bir türlü gelmiyor;
korka, kıllana postacı yolu bekliyoruz.
Şehabettin hoca da her gün soruyor..
Postane müdürünün odasındayız babamla, o günkü posta açıldığında
çıktı benimki; Hacettepe Tıp.
Herkesin en diri hatıralarındandır herhalde,
o zarfı açış anı..
Şimdi düşünüyorum da hayatımızdaki herşeyi en belirleyen anmış o an, diyorum. Var mı itirazı olan?
Koşa koşa buldum hocayı, ilk iş. Benim ki kadar olan sevincine ilave, gözlerindeki gurur ışıltısını da hissetim.
Öğrencilerinin çoğu da iyi yerler kazandı.
Şehabettin hoca 12 Eylül de öğretmenlikten atıldı, solculuktan..
Sonrasında Hukuk fakültesini bitirip Avukat olduğunu,
ama işlerinin pek iyi gitmediğini söylüyorlardı.
Çok değerli gençlik hatıralarımın keyif ortağı, gönül dostum Faruk Eskioğlu’ndan duyduydum:
müzikle uğraşmaya da devam ediyormuş, çocuklarıyla ilgili sorunlar varmış.

Viski getirmiş bir minnettar hastam.
Kafam karışık, muhtelif sebepli. İçeyim şundan bari deyip, bahçe köşküme(!) gittim,
bir cumartesi, bir kış akşamı.
Sobayı yaktım. Radyo dinlerim orada hep. Açtım, arada şarkılarını çalıp Edip Akbayram’ı anlatıyor NTV’deki program. Çaldı şarkı:
“Acının kıylarına* tutunup
Büyütürüm sevgileri
Kızımın adı Sevgi
Oğlumun adı Barış”
(*kıyı değil)
Benim hocaların şarkısı…
Aklımdaydı zaten, telefonunu bulup aradım Şehabettin hocayı.
Rakı içiyormuş o da. Konuştuk sıcak samimi.
Sordum: “yeni beste falan?”
“Ses getirecek bir bestem var ama çıkaramıyorum ekonomik sebeplerden, sıkıntı var biraz” dedi.
Çocukları sağlık sorunları falan, sıkıntısını biliyordum.
Destek olayım ısrarımla, “tamam” dedi.
İhtiyacı olan miktarı sordum , söyledi.
“Gönderiyorum hocam” dedim.
“Ben sonra sana öderim borcumu” dedi.
“Yok hocam” dedim,
“o zaten 40 yıl öncesinden benim size olan borcumdu.
Bir yıl boyu hafta sonları ücretsiz ders vermiştiniz bizlere ya,
ta oradan kalma o.
Ödeştik..
Bir yerlere geldiysek sizin katkılarınız unutulmaz.”
Pek kısa olmayan bir sessizlik oldu.
“Ağlattın lan beni” dedi, ıslanmış bir sesle.
Geniş zamanlara öteleme ihmalciliğimin neden olduğu huzursuzluğun dikenlerinden kurtulmuş ve vicdan borcumu ödemiş olmanın huzuruyla, rahatlık bastı içimi.
Bir bardak viski daha içtim.
Bu hadise benzeri;
gönlümde, hep benim hissettiğim hislerle duruyor olduklarını zannettiğim eski dostlarım için de, emeksizliğimin sızısını hissettim. Kendime gene kızdım.
Klipini kendi yapıp, kendisinin söylediği şarkısının CD’sini gönderdi sonralarda.
Pek tutmadı şarkısı; ‘Biçare.’
Bence güzel bir şarkıydı.
Melihat Gülses, Akşehir’li ahbabıydı. Ona falan söyletse belki daha iyi olurdu..
Ne kadar değerli ve farklı oldukları zamanla anlaşılıp gönül yuvamıza yerleşen, gönülden eğitimciliğin de ruhlarına işlenmiş olduğunu sonradan farkettiğimiz eski öğretmenler şimdi pek yok galiba.
Onların önünde saygıyla minnetle, sinik eğiliyorum.
Bu habere emoji ile tepki ver


