Şizofreni ve Kıyamet senaryosu

Şizofreni, sık görülen akıl rahatsızlıkları’nın başında gelenlerindendir. Hastalık ilk evrede fark edilirse bu soruna sahip olanlar ilaç tedavisiyle normal hayatını sürdürebilir ancak geç kalınan ve ya tedavi görmeyen hastalar için geri dönüş olması mümkün değildir. Tedavi edilmeyenlerde ise şizofreni hemen her hastada aynı etaplarda gelişir. Hasta yavaş yavaş kendinin özel biri olduğuna, doğa üstü güçlere sahip olduğuna inanmaya başlar, megolaman eğilimler gösterir ve son etap da kendinin peygamber ya da mehdi olduğuna inanır. Hasta normal dünyadan koptuğu için bu fikre tamamen inanır, yani rol yapmaz.

Bizim gibi akıl sağlığına pek önem verilmeyen ve bunu utanç duyulacak bir seymiş gibi görüp  tedavi olunmayan 3. Dünya ülkelerinde mehdi patlaması yaşanır. Bu yüzden hilafetin başkenti olarak kabul edilen İstanbul son yıllarda mehdilerle dolmuştur.

3 Kutsal kitaba inananların Ahir zamanda yaşadığımıza ve kıyametin çok yakın olduğuna inandığı bu günlerde büyük bir mehdi beklentisi başlamıştır. Hükümetimizin başında olup bizi yönetmekle yükümlü seçilmiş milletvekilleri ve Cumhurbaşkanımız da bu beklentilerin içinde olduğundan diyanet işleri başkanlığı’nın bütçesini 1 milyar TL’ye çıkararak araştırmalar yapılmasını istemiştir. Türkiye’de ciddi bir şekilde mehdi araştırma ve inceleme ile ilişkili çalışmalar mevcuttur. Doğal olarak kutsal kitabı kılavuz ilan ederek hayatınızı ve ülkeyi yönetiyorsanız bunun yadırganacak bir durumu olamaz.

Yine kutsal kitaba göre mehdi olacak kişi son ana kadar mehdi olduğunu bilmeyecektir. Bu yüzden son’a yaklaştığımız düşünülen bu günlerde gerçek mehdi kim araştırması son hızıyla sürmektedir. Hemen her dergah ve tekke’de kendini mesih ilan edenler içinde şu ana kadar somut bir gelişme ne yazık ki kaydedilememiştir.

Devlet ve diyanet neden yakınlaştı ?

Devletimizi yönetenler son yıllarda diyanet’e çok ciddi bir destek vermeye başladı. Daha önceleri çokfazla ağırlığı olmayan bu kurum için şu anda milli eğitimden bile daha fazla bütçe harcanıyor. Diyanet işleri başkanlığı neredeyse Vatikan’ı aratmayacak bir oluşuma dönüşüyor. Bunun altında yatan ise diğer müslüman ülkelere asıl merkezin Türkiye olduğunu mesajını vermek . Bu gelişmenin arkasında hiç kuşkusuz diyanetin başındaki Mehmet Görmez’in etkisi çok büyük. Son yıllarda Cumhurbaşkanı ile çok yakın ilişkilere giren Görmez’in bir dediği iki edilmiyor. Her türlü isteği anında yerine getiriliyor. Diyanet sarayı yapılıyor, Mercedesler dağıtılıyor, personel sınırsızlığı veriliyor ve her türlü musluk sonuna kadar açılıyor.  Peki Mehmet görmez ve Erdoğanla neden böyle yakınlaştı?

Cifir savaşları

Mehmet Görmez ciddi bir cifir araştırmacısıdır. Cifir, kadim zamanlardan beri var olan okült bir bilim olarak kabul edilir. Bu tamamen Müslümanlığa özgü, bir tür kabala öğretisi olarak da açıklanabilir. Romalılar ve Yahudiler’de de Müslümanlıktan önce bu sayı ve harf sıralamasıyla ilgili geleceğe dönük çıkarımlar yapan kadim alimler, krallarına rehber olmuştur. Hatta fetihler ve tarihleri bile bu sayılara göre düzenlendigi iddia edilir.

Kuran-ı Kerim’de var olan sayılar ve harflerle cifir hesabı yaparak bir takım çıkarımlar yapmak mümkün olmakla beraber bunu yapacak kişinin “işinin ehli” birisi olması gerektiği öne sürülmektedir. Duruma vakıf olmayanların yapacakları çıkarımlar hatalı sonuçlar vereceği ve hatta kendisi için ölümle sonuçlanabilecek zarar gorme ihtimali olduğuna inanılır. Son olarak bilinen en ünlü cifir uzmanı da Bediüzzaman Said Nursi olarak kabul edilir.

Cifir’in aynı zamanda ona vakıf olan biri tarafından kara büyü olarak da kullanılabilileceği iddia edilir. Yani bir dua, ritüel ve üflemeyle uzaktan birini öldürmek cifir ilmiyle mümkündür. Kabala için de aynı iddialar yapılırken aslında devletlerin yıllardır kabala ve cifir savaşı sürdürdüğü iddiası hep gündemde olmuştur.

Mehmet Görmez de yıllarını bu araştırmalara vermiş biri olarak ülkemizin ciddi bir okült saldırı altında olduğunu iddia etmiştir. İslamcı yayın organlarında yer alan haberlerde eski Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ı da öldüren bu büyüdür. Mehmet Görmez, yaptığı ilmi(!) araştırmalar sonucu Cumhurbaşkanımız Erdoğanı üstünden atan at Cihan’ın da bu büyüden etkilenmiş olduğuna inanmıştır. Bu suikastın başarısız olmasından dolayı büyünün kendisine dönmesinden dolayı talihsiz at bağırsak düğümlenmesi sonucu ölmüştür. Yine Erdoğan’ın arabasına sıkışıp, balyozla kurtarıldığı o olayın da bir başka büyü saldırısının sonucu olduğuna inanılmıştır. En son Fettullah Gülen’in videosundaki beddua ritüelinin de Erdoğanı öldürmek amaçlı bir girişim kabalistik büyü olduğu iddia edilmiştir.

Yine islamcı sitelerin iddialarına göre bu olayları birbiriyle bağdaştıran Mehmet Görmez Cumhurbaşkanımıza her şeyi delilileriyle (!) göstermiştir. Bu delilleri yeterli bulan Erdoğan da Görmez’in araştırmalarına tam destek vermiş ve sonuçta 3 kadim molla Türkiye’ye getirilerek Gaziantepre bir beddua kalkanı oluşturulmuştur. Bu sayede Fettullah Gülen’in saldırısı saray ve diyanet iş birliğiyle engellenmiştir. Hem ak saray içinde hem de diyanet işlerinde bu konuyla ilgili koruma amaçlı dualar okutulduğu iddia edilmektedir. Son olarak da ak saray muhafızlarına giydirilen turkuaz renkli o tuhaf üniformaların da tılsımlı oldukları ve bu yüzden korumaların da artık bir çeşit yeni  misyonu olduğuna inanılmaktadır.

Kıyamet savaşının yeri

Kutsal kitabımız ile onda yer alan ayetleri rehber kabul eden hükümetimiz Işid’in varlığını ve ortayan çıkan gelişmeleri kıyamet başlangıcı olarak görmektedir. Işid’in siyah bayraklılar ve savaşın tarafı olabileceği ihtimalini göz önünde bulunduran AKP kurmayları bu konuda tedbir amaçlı adımlar atma gereği hissetmiştir. Belki de bu sebeple ordumuz hiç beklenmedik bir şekilde Suriye’ye girmiş olabilir mi?. Ordumuzun neden o bölgeden içeri girdiği konusundaki sorulara hükümetimiz, El-Bab’da Kürt kantonları’nın ilişkisini kesmek ve birbirleriyle bağlantı kurmasını engellemek olarak açıklama getirmişti. Ancak sadece El-Bab değil diğer iki koldan da hiç bir stratejik öneme sahip olmayan bölgelere niye girdiğimiz açıklanmadı. Özellikle Işid’in çok güçlü olduğu ve halk tarafından da desteklendiği Dabık bölgesini ele geçirmek konusunda niye ciddi bir risk aldığımız ve bu uğurda neden Işid belasını kendimize musallat ettiğimiz bir soru işareti olarak kaldı.

Suriye’nin kuzey batısında, Halep ili’ne bağlı Azez ilçesinde bir kasaba olan Dabık, din konusunda araştırma yapmayanların adını hiç duymadıkları küçücük bir kasabadır. Bu kasabayı önemli kılansa Müslümanlıkta kıyamet, Hristiyanlıkta Armageddon savaşının yaşanacağı 2 yerden biri kabul edilmesidir. İşid ile Türkiye arasında gizli bir hilafet savaşı yaşanırken büyük ihtimalle iktidar partimiz bu unvanı almak istemektedir ve Dabık da bu yüzden manevi olarak çok ciddi öneme sahip bir noktadır. Hele bir de gerçekten kıyamet savaşına başladığına inanıyorsanız.

Eski dost Esad neden düşman oldu?

Bilindiği gibi Esad ailesi ve Erdoğan ailesi arasında şu sızmıyordu. Aileler sıkça birbirini ziyaret ediyor, karşılıklı antlaşmalar imzalanıyor, ticaret geliştiriliyordu. Suriye sınırı birden bire ticaret merkezine döndü. Kaçakçılar bile dahil olmak üzere herkesin keyfi yerindeydi.

Ne olduysa her şey Cumhurbaşkanımız birden bire anti-Esad’cı oluvermesiyle tersine döndü. AKP zehir zembelek açıklamalar yaptı. İsyancılar desteklendi. Esad’ın gitmesi istendi. Yandaş diye tabir edilen medya her gün Esad aleyhine yayınlar yaptı. Doğruluğu araştırılmaya bile gerek duyulmadan saçma sapan iddialar manşetten haber verildi hatta sosyal medyadaki saçmalıklar bile son dakika gelişmesi olarak duyuruldu. Peki ne olmuştu?

Bilindiği gibi Kuran’da yer alan kıyamet ayetlerine göre Horasan, yani doğudan gelen küçük siyah bayraklılar Ebu-Sufyan soyundan gelen kral ile Suriye’de savacaktı. Siyah bayraklıları Işid kabul edersek ve onların da ilginç bir tesadüf olan Suriye’de Ebu-Sufyan soyundan gelen başkan Esad ile savaştığını düşünürsek ülkemizi yöneten kafaların ne düşündüğünü anlamak çok da zor olmamalı. Tabii bunlar arka arkaya gelen tamamen ilginç rastlantılar da olabilir. Ancak büyük ihtimalle hükümetimiz bunu ciddiye almış olmalı.

Fırat’ta ne işimiz var ki?

Ayetlerinde yer alan “Siyah bayraklılar Fırat kıyılarındaki şehirlerde, karada ve denizde ona karşı gelenleri öldüreceklerdir” cümlesi  yine bizi yönetenler tarafından yaşanan gelişmelere göre ciddiye alınmış olabilir mi? Çünkü Işid bunu gerçekten ciddiye almış ve kafir ilan ettiği Ezidiler gibi İslami fraksiyonları bir bir katlederek Fırat’ı kan nehrine dönüştürmüştü. Çünkü Işid kitaptaki ayetleri bire bir uyguluyordu.

Türkiye ordusu niye PKK için bile sınır dışına harekat yapmaya çekinirken ondan daha azılı  bir gurup olan Işid’e karşı “Fırat kalkanı” harekatını düzenledi? Kime ve niye kalkan olduk? Fırat’ta ne işimiz var? Bu geniş kapsamlı ve son derece riskli harekat neden PKK yerine Türkiye’nin gizliden gizliye çıkarlarına hizmet eden Işid’e karşı yapıldı? Neden İşid ile çok tehlikeli bir cephe açtık? Bunların yanıtı yoksa yine kıyamet alametlerini ciddiye alan yöneticilerimiz olabilir mi? Eğer öyleyse burada iki ana soru daha ortaya çıkıyor: Fırat’ı kara bayraklılara mı bırakmak istemiyoruz yoksa kara bayraklıların elde etmeye çalıştığı Hilafetlik unvanını mı ele geçirmeye çalışıyoruz?

Niye 2023’e hazırlanıyoruz?

Cumhurbaşkanımızın dilinden düşürmediği 2 konu var. Biri 3 çocuk istemi diğeri de 2023’e hazırlanmamız gerektiği. 3 çocuk istemi, var olan ve sürdürülmesi düşünülen politikalar gereği gelecekte çok fazla şehit vereceğimiz var sayılarak yapılan bir arzu olabilir. Sonuçta her eve bir şehit kampanyası dense dogal olarak ters karşılanabilir bu istek. İleride olacağı varsayilan ve şimdiden planmış büyük bir savaş için genç ve savaşacak erkek sıkıntısı ihtiyaci göz önüne mi alınmıstı yoksa . Bir diğer taraftan da bu arzuyu ciddiye alacak toplum kesimin AKP’li olduğunu göz önünde bulundurursak Erdoğan nüfusu muhafazakar aileden gelen, dinci bir gelecek nesil yaratma amacında olduğu düşünülebilir mi? 2023 hedefleri açıklanırken belki de bu yüzden 3 çocuk istemi hep altı çizilerek tabana sunulmuştur.

Peki 2023’de ne olacak ki? NASA’nın ayda üs kurma çabalarının hedeflendiği yıl olan 2023 bizim için belki de başka anlamlar yüklü.

Olaya yine simgeleri baz olarak bakarsak haçlı savaşlarına kadar geriye gitmemiz gerekecek. Bilindiği gibi Vatikan 1033’un kıyamet savaşının olacağı yıl olduğunu ön görmüş ve bu sebeple savaşın bir cephesi olacak Haçlıların Hilal’e karşı Armageddon’un yaşanacağı var sayılan ortadoğu’ya gitmesini istemişti. 1033 tabi ki rast gele seçilmiş bir yıl değildi. Bu yıl Hz. İsa’nın göğe yükselişinin 1000. yılıydı ve Vatikan yeni mesihin gökten geri gelerek asasını eline alacağını düşünüyordu. Ordular gönderildi 10 yıl savaşıldı ancak 1033’de ne mesih geldi, ne de Hz.İsa geri döndü. Bu hayal kırıklığına bir de Selahattin Eyyübi’nin zaferi eklenince Haçlı ordusu bir 1000 yıl daha beklemek üzere geri döndü.

1033’de gelmeyen mesih, 2033’de gelecek mi? Vatikan buna inanıyor, Yahudiler buna inanıyor ve Muslumanlar da buna inanıyor. 3 kitaba inanan tüm fundamentalistler buna inanıyor. Bunun en basit kanıtı olarak katoliklerin Çağımızı milenium çağı ilan ettilerini hatırlayalım. Işid inanıyor, ortadoğu inanıyor, Ronald Reagan inanıyordu, George W Bush inanıyordu, muhtemelen Donald Trump da inanıyor olabilir. Asıl sorun 2023’de başlayıp 10 yıl savaşlarından sonra 2033’de mehdi’nin gelişiyle son bulacağı var sayılan bu teze ülkemizi yönetiminde olanların inanıp inanmadığı. Yoksa 2023 sadece Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. Yılı olması nedeniyle mi bu kadar önemli AKP için? Belki öyle de olabilir ama iktidar partisi mensuplarının cumhuriyet bayramlarında hep bir rahatsızlık geçirip törenlere katılmamaları ve şenlik düzenlemek konusunda da pek de istekli görünmemeleri bizi kuşkuya düşürüyor. Monarşi ve hilafet arzularını her ortamda açıkça ortaya koyan AKP’nin, 100. Yıl kutlaması konusundaki bu motivasyonu bizleri hayrete düşürmüyor da değil.

Sonuç olarak ister istemez AKP’nin de olası Kıyamet-Armageddon savaşına hazırlandığını ve o zamana kadar da hilafeti alıp almamaya karar vermek zorunda kalacağını tahmin edebiliriz.

Şehit olma mutluluğu

Son dönemde iktidar partisi AKP özellikle bayrak ile bütünleştirdiği şehitlik mertebesi hakkında durmaksızın övücü açıklamalar yapmaya başladı. Hükümet tarafından şehitlik kavramı genişledikçe genişletildi. Neredeyse ölen herkes şehit sayılmaya başladı. Devleti yönetenler ve milletvekilleri dahil şehit olmak istediklerini dile getirdiler. Durum öyle bir hal aldı ki sanırsınız herkes ölmek için can atıyormuş gibi bir ortamda yaşıyormuş hissine kapılır olduk. Ancak AKP’lilerin şehit ilan ettikleri için nasıl oluyor da bu kadar emin konuştukları anlaşılabilmiş değil. Sonuçta Kuran’da kimin şehit olduğunun kararı sadece ve sadece Allah’ın bir taktidir. Sırf bu yüzdendir ki Işid’liler bir militanı öldüğünde şehit (İnşallah) oldu diyerek bu taktire saygı gösterirler. Bizim politikacılar ise bedava mal dağıtır gibi bu mertebeyi istedikleri kişiye vermekten çekinmiyor.

O zaman akla bu kadar emin olan ve şehitlik için yanıp tutuşan bu politikacıların bildiği bir şey mi var diye sormadan edemiyoruz. Yoksa bu açıklamaları yapanlar gerçekten ahir zamanda yaşadığımıza inandığından bu kutsal dönemde ölenlerin direk olarak şehit olacağını mı var sayıyorlar. Askeri, polisi ve halkı bu kıyamet gününde ölmekten korkmamaları konusunda rahatlamaya mı çalışıyorlar?

Bu korku dolu sorular sadece bizi yöneten için değil dünya’da söz sahibi olan büyük ülkelerin toplumlarının da merak konusu olmalı. Çünkü her ülke’nin iktidarı aynı mantaliteyle meşgul. Hristiyanlar İncil’i kendilerine göre, Müslümanlar Kuran’ı kendilerine göre yorumluyor, Yahidiler kabala’da kaybolmus halde. Gücü elinde tutanların bu yorumlari her ne kadar tartışmalara açık olsa da kararı onlarin  vereceğini bilmek, gelecek için bizleri fazlasıyla endiselendirmeli . Sonuçta bu 2033’deki  o büyük savaşla sonlanacağı var sayılan kıyamet günü senaryosu, tüm Dünya’yı karanlık çağa itebilir. En korkutucu olan ise Tanrı tarafından bir türlü gerçekleştirilmeyen kıyamet gününün, insanların elinden gelecek olma ihtimalinin açık açık gözümüzün önünde olması.

_____________
www.sinanolcayto.com

 

2051350cookie-checkŞizofreni ve Kıyamet senaryosu

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.