Sınıf meselesi

Bir gün Kartal’da fabrika ziyaretine giderken, kalabalığı görünce, ‘Eylem var’ diye düşündüm. Meğer topluca Cuma namazına gidiyorlarmış. Grevdeki işyeri temsilciliklerini ziyaretlerimizde, İslamcılar’la, milliyetçilerle karşılaşmayı kanıksamıştık. Emekçilerin sınıfsal refleksleriyle, politik tercihleri arasındaki devasa uçurum hüzün vericiydi. Gençliklerinde idolleştirilmiş bir emekçi şablonundan yola çıkanlar, günlük yaşamda yaşadıkları hayal kırıklıkları ile siyasetten koptular. Halbuki Nazım’ın ‘akrep gibisin’ diye bilinen şiiri, bu hali ne kadar gerçekçi ve güzel anlatır.

Olması gereken sınıf ile olan arasındaki fark, kimilerince teoriye fatura edilebildi, kimilerince de sabırlı bir beklemenin gerekçesi olageldi. Steril bir emekçi tarifinden yola çıkarak, arı bir sosyalizm tasarımına sahip olanların da benzer bir akıbeti oldu. Polonya’da emekçi sınıfların öncülüğünde, general Jaruselski sosyalizmine karşı ayaklananları, şablonlarında nereye koyacaklarını bilemediler. Walesa hayranlarının Türkiye’de acentaları türedi. Yazıp çizdikleri, şimdi arşivlerde mizah malzemesi olarak meraklılarını bekliyor. Bugün Tuzla tersanesinde, NATO müteahhiti olan yeni Türk sahibi tarafından bakıma alınan, kurşun geçirmez, lüks bir yatın, eski sahibi olan Honeker’in adıyla anılan, Honeker sosyalizminin bugünkü coğrafyasının, neonazizmin en güçlü olduğu bölge olması, post modern bir öyküyü andırsa da, birçok şeyi özetlemektedir. Teoride farklı aidiyetlere kör kalan dar yaklaşımları destekleyen metinler de yok değildi. Bir tek Engels’in proleter aile/ahlak tariflerindeki içkin olan mantığı anımsamak yeterlidir. Halbuki farklı kimlikler, ideolojiler, sizin sınıfsal konumuzu bir renge boyuyor ve bu her zaman istediğiniz renk olmuyor. Sınıf, politik olarak kurgulandığında sınıf oluyor ve sınıf bilinci ile farklı politik ve kimliksel aidiyetler, bazılarının sandığı gibi, kasabın kemiği etten sıyırması gibi kolay ayrışmıyor. Marx’ın, toplumsal varlığın bilinci belirlediğinin altını çizerken, toplumsal sınıfların bilinci belirlediği gibi bir indirgemeci yaklaşımı benimsememesi bu yüzdendir.

‘Kendinde’ ve ‘kendi için’ gibi Hegelci metafizik kategorilerden türetilen, ‘kendinde sınıf’, ‘kendi için sınıf’ ayrımlarından yola çıkmanın yarattığı teorik sorunları anlatmaya sayfa yetmez, ama Kartal’daki seçmen profili ile Bağdat Caddesi’ninkinin karşılaştırılması gibi klasik şablonlar bile bize dersler çıkaracağımız sonuçlar sunar. Bazı tartışmalarda, meseleye sınıfsal bakmak lazım denildiğinde, akan sular duruyor. İyi de, bu zaten veri aldığımız bir durum; bir adım sonrası için bir şey söylemeden ve aktüel siyasetle ilişkisini kurmadan, diyelim Nikitin’den bir parça sınıf, iki dirhem emek lafı etmek, durumu maalesef kurtarmıyor. Hele sendika kongrelerinde işçicilik yapayım derken, salt emekçi diye, faşist eğilimlerle kurulan ittifaklar nedeniyle yaşanan kongre kayıplarının listesini vermeme herhalde gerek yok. Bunun siyasette karşılığı, en solda olduklarını ilan edip, bizim karşımızda çoğu yerde, CHP adaylarını destekleme biçimine bürünüyor. Kapitalist toplumlardaki sınıf gerçeğini görmeyenlere karşı gösterilen duyarlılığı anlıyorum, ama unutmayalım ki 2000’li yılların krizlerinde, geniş ve esnek bir emekçi tanımı üzerinden, işini kaybeden orta sınıfları da kazanmayı içeren bir politik beceriyi ve sınıf dayanışmasını hep beraber gösteremediğimizde, teorik olarak sınıfı arkanıza almanızın politik karşılıkları olmayınca, siyasi inandırıcılık sorunları yaşıyorsunuz. Tamam sınıfımızı bilelim, ama ayrıcalıklı özneler üzerinden stratejiler kurduğumuz zaman, ara sıra politik hayallerimizi, reel durumlarla karşılaştırmayı da ihmal etmeyelim.

1583890cookie-checkSınıf meselesi

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.