Soraya’yı taşlamak…

Gerçek bir öyküden yola çıkılarak çekilmiş bir film. Film tanıtım broşürlerinde böyle yazıyor. Filmi izlemden önce kitabını okumak isterdim ama kitabından önce filmini seyrettim.

Film, İran’da, sınıra yakın bir köyde geçmektedir. Bir gazeteci arabası ile giderken, arabasının karbüratörünün su kaynatması sonucu yolda kalır. Doğuya özgü yardımseverlikle, yoldan geçen bir dolmuşun arkasına bağlanarak en yakın bir köye arabası ile birlikte gelir.

Onun gelişi; köy içinde yaşanan gerginliğin ilk izlerini hisseder, yaşatır seyirciye. Farkında değilizdir, bir öykünün ilk adımları öyle bir kurgulanmıştır ki, ne olacağını baştan bilemezsiniz. Bir köy ve köyde İngilizce bilen bir kadın. Köylünün konuştuğu dilin dışında bir dil ile dışarıdan gelen birine bir şeyler anlatmak ister. O gelenin kim olduğu önemli değildir, çünkü anlatacağı olaylar ve yaşananlar bir sınır içinde kalmasına karşıdır, duyulsun istemektedir. Köyde bir cinayet işlenmiştir ve bu cinayeti tüm dünya bilsin ister. Çünkü cinayeti köylü toplu işlemiştir, masum yoktur ortada! Bu sonuca filmi bittiğinde varacağız, başlangıçta bilmiyoruz elbette.

Bir fırsatını yakalar ve evine davet eder. Dışarıdan gelen adam hiçbir olaydan haberi yoktur ve o bilgisizlik içinde, gazeteci iç dürtüsü ile o eve elindeki harita sayesinde gider. Eğer olayları bilmiş olsaydı o eve gidebilir miydi? Cahil cesareti denilen kavram beklide bu!

Kadın ses kayıt aracını açmasını ister ve o köyde bir gün önce yaşanan olayı ayrıntıları ile anlatır. Çünkü yeni rejim, eski rejimin suçlarını içinde taşıyan bir dönüşümü de anlatmaktadır. İki eski suç ortaklığı içinde bir dayanışma söz konusudur ve bu suç otaklığı sayesinde kendilerine yeni yandaş bularak daha büyük suçu ortak işleyeceklerdir. Köylünün hepsini içine alacak bir suç kurgusunu ilmik ilmik kurgularlar.

Her şey, şehirde cezaevinde gardiyan olarak çalışan bir adamın, karısından boşanmak istemesi ile başlar, çünkü cezaevinde yatan ölüm mahkumu birinin, 12 yaşındaki kızı ile evlenmek ister, fakat gelir düzeyi yeterli olmadığı için karısından boşanması gereklidir, çünkü ikisine bakamaz. Şeriat yasalarına göre bakabileceği kadar kadın ile evlenebilmektedir. Ölüm mahkumu doktordan onayını almıştır, eğer idamdan kurtarırsa kızı ile evlenmesine göz yumacaktır. Kızın babasının onay verdiği bir durumda bir pürüz vardır, köydeki karısı. Üç erkek ve iki kız anası olan Soraya, kızı çocuklarının gelecekleri için boşanmak istememektedir, çünkü o babasız yetişmiştir ve başından geçen kötü tecrübeleri kızlarının yaşamasını istememektedir. Ne olursa olsun babalı büyüyeceklerdir kızları. Adam boşanmak, kadın ise boşanmamak için bir savaş içindedir dört duvar içinde ama bu savaş artık dört duvarı aşmıştır. Köyün dini lideri de işin içindedir, çünkü gardiyan onun geçmişte yaşamış olduğu bir açığını bilmektedir ve eğer açığını açığa vurursa o dini lider gözden düşecek ve elinde tuttuğu ayrıcalığı ve rantı kaybetme riskini içinde barındırmaktadır. Ortada bir karmaşık ilişki vardır, zorunlu birliktelikler ve ilişkiler iç içedir.

O sırlarda köyde birinin karısı ölür. O ölüm, yeni kurguların oluşmasının da kapısını açar. Soraya, o ölü evinin yakınındadır… Ölen kadının evine sahip çıkar, eşyaların paylaşılmasına izin vermez. Soraya’nın kocası ve dini lideri, ölü evine para karşılığında çalışmasını önerirler. Kocadan bir anlamda ekonomik olarak bağımsızlık demektir. Düşünmeden kabul eder ama boşanmayı da ret eder.

Yeni bir sayfa açılmıştır. Karısı ölen adam oto tamircisidir. Bir oğlu vardır. Oğlu zihin özürlüdür. Bakıma muhtaçtırlar. Adam yemek yapmasını bilmez, ev işlerinden anlamaz. Soraya onun için bir kurtuluştur. Ve parası karşılığında yanında çalışması, onunda gönlün hoş tutar. Yen başlayan sayfa aslında sonunda başlangıcıdır.

Kısa bir süre sonra dedikodular Soraya’nın kocası aracılığı ile başlatılır. Çünkü var olan yasal olanak, adamın istediği gibi yorumlanacak bir olaylar zinciri kurgulanır. Kurguyu, köyün dini lideri ile birlikte hayata geçirirler. Şeriat yaslarına göre iki şahidin onay vermesi ile zina suçu tespit edilir. Bu ikili bu suçu ispat etmek için tehditler ile şahitler ararlar. Ve bu zor olmaz. Her şey Soraya’nın lehine giderken artık aleyhine doğru dönmüştür. O kadar hızlı gelişir ki, kimse bu sonucu önleyemez konuma düşer. Suç artık bireysel olmaktan çıkmıştır, köyün namusu da söz konusu olur. Planlanan oyun sahneye konur, zor artık yasaların içinde meşrudur ve bu meşrutiyet, adamın başka kız ile evlenmesi üzerinedir. Gözlerin önünde geçer olay ama artık kimse bu gerçeği göremez konuma düşmüştür.

Köyün ileri gelenleri olayların sonucunca bir mahkeme kurarlar ve cezası ölümdür, çünkü iki şahidin sözü geçerlidir. İslam dünyası erkeklerin sözünü üstün kılmaktadır, o dünyada erkek olmak demek; kadın karşısında her türlü haksızlığı haklı kılmayı getirir. Gardiyan adam, erkek çocuklarını yanına çekmiştir ve onlara erkek olduğunu için şükredin der, çünkü bu dünya erkeklerin dünyasıdır. Kadının hukuku artık yoktur, ölüm kaçınılmazdır.

Ölüm, tedbir sesleri içinde karşılanır. Artık İslam’ın kestiği parmak acımayacaktır, recim için köyün meydanında çukur açılır. Bir seremoni taş sesleri eşliğinde sunulur. Taşların müziği duyulur, o müzik nefes olur, sesliğin çığlığı olur. taşlar ellerdedir, taşları meydana toplayan çocuk elleridir. Çocuklar olacakların farkına varmadan, bir şölene hazırlanır gibi heyecanlıdırlar. O heyecan içinde meydan tekbir sesleri içinde doldurulur. Düğün alayı gibi bir alay vardır, kadının siyahlar içinde, içinde beyaz duvağı ile gelir. Ölüm adımını her saniye seyirciye duyurur, seyirci köyün içindedir…

Karar köyün muhtarı tarafından bildirilir. Dini lider ise, rejimin varlığı, köyün namusu, dinin emri olduğu için bu kararı uygulanması için fetva verir. O anda, köye bir İran’a özgü sirk grubu gelir. Onlar pazara geldiklerini düşünürler ama Pazar olmadığını kısa sürede anlarlar. Yasalar uygulanacaktır. Yeni rejimin yarattığı topluma uygun hüküm uygulanacaktır. Yeni rejimin gölgesi vurur meydana.

Çukura sokulur, kolları bağlıdır. Beline kadar çukura gömülür. Söz bitmiştir. Sorgu yoktur, uygumla vardır. İlk taşı Soraya’nın babası atması gereklidir. Zayıftır, karşı koymamıştır, kızını savunmamıştır. Eziklik içindedir ama toplum önünde topluma uygun davranmak zorundadır. Damadının istediğini yerine getirmiştir, kızını yasalara kurban vermiştir. Yasalar gerektiğinde canı alır, gerektiğinde canı kurtarır, fakat İran’da yasalar ölüm dediyse, dönüşü yoktur!

Babasını kızını ret ederek, taşı atar ama kızını sözde ret ettiği attığı hedefe bakarak görürüz. O, ağzı ile başka şey söyler, gönlü ile başka. Damadı, babasından alır taşı ve hedefe tam isabetli atar, çünkü Soraya’nın ölümü yeni evliliğin kapsını açacaktır. Köyden kurutulacak ve şehirde oğulları ve yeni karısı ile birlikte yaşayacaktır. O umut ile aynı hınç ile taşı atar. Ölüm, bu taş ile başlar.

Tekbir sesleri eşliğinde can, güvercin olur uçar. Yasların emri yerine gelmiştir. Cenaze toprağa gömülmez, derenin kenarına köpeklere yem olarak bırakılır. Köyün namusu temizlenmiştir. Ertesi gün, gazeteciye rastlamadan önce arta kalanları toprağa gömülür.

Bu arada cezaevindeki mahkum doktor idam edilmiştir, damat arabası ile köye üzgün bir şekilde dönmüştür. Yaşanan bunca olay, iftira, ve sonucunda cinayet aslında boşunadır. Bütün köy bir cinayete ortaktır, sessizce içlerine gömmek istemektedirler.

Köy muhtarı, köyün tamircisi, ve dini lideri aralarında konuşurken gerçek ortaya serilir. Saklanacak bir şey yoktur, suç işlenmiştir. Gazetecinin bu bilgiler ile köyden ayrılmasına izin verilemez ama bir fırsatını bulur ve kaçar. Bu kaçış köyde işlenen ve yeni rejimin yaslarını ve uygulanışını anlatan öykü tüm dünyaya duyurulur.

Soraya’yı taşlamak filmini yukarıdaki gibi özetledikten sonra hangi açıdan bakarsanız bakın, size bir cinayetin, nasıl kurgulandığı ve yasaların nasıl amaca uygun yönlendirilebileceğini kanıtlamaktadır. Bu olayın bir benzerini belki bu kadar açık olmazsa da bizler, bugün dahi yaşamaktayız. Yaslar eğer kişilerin amaçlarına yönelik ayrı yorumlanabiliyorsa, orada bir cinayetten bahsetmek mümkündür. Hukuk devletin neden var olması gerektiği bu filmi izledikten sonra bir kere daha düşünülmesi gerektiğini vurgulamak istedim. Suç, İslam’ın değildir, suç yasaların yorumlayanların yaratmış olduğu kurgusal bir dünyadır. Elbette bu kurgulara olanak veren ortam ve yasanın yoruma açık olması ise ayrıca sorgulanmalıdır.

Bizim tarihimiz içinde de buna benzer bir çok olay yaşanmıştır. Halen bir çok ülkede yaşanmaya devam etmektedir. Ölüm olduktan sonra, suçluyu aramak artık gereksiz kabul görmüştür. O yüzden bu gibi olayların olduğu ülkelerde, suçlu her daim ölendir, sağ kalan ise kader kurbanı olarak anılır.

1586340cookie-checkSoraya’yı taşlamak…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.