Sosyal konut mu seçim havucu mu?

YUSUF YAVUZ / AÇIK GAZETE – Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün açıkladığı “Cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal konut projesi”, en temel insan haklarından biri olan barınma sorununun, 20 yıldır ülkeyi yöneten iktidar eliyle kitlelerin nasıl bağımlı hale getirildiğinin de somut göstergelerinden biri…

Sosyal ve ekonomik darboğazda yaşamını sürdürmeye çalışan, açlık sınırında var olma çabası veren milyonlara uzatılan sosyal konut havucu, bir yanıyla devletin Müteahhitliğe soyunduğu bir ekonomik araca dönüşüyor. Son 20 yıldır ülkeyi yöneten bir siyasi partinin lideri konumundaki Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından duyurulan sosyal konut projesinin bir başka yönü de milyonlarca insanı, en temel insan haklarından biri olan “barınma” üzerinden iktidara bağımlı kılacak bir içerikte olması…

Anadolu coğrafyası  doğudan batıya birçok bölgede insanlık tarihinin ilk toplu yaşama geçişinin izleriyle dolu. Neolitikten tunç çağına, Çatalhöyük’ten Hacılar’a, Çayönü’nden Aşıklı’ya birçok öncü yerleşim, avcı toplayıcılıktan yerleşik yaşama, köyden kente geçiş evrelerinin yaşandığı yerleşimler. Antik çağ Anadolu kentleri de aynı şekilde planlı kentleşmenin ilk örneklerini barındırır. Bugün Aydın’ın Söke ilçesinde bulunan Priene antik kenti, Miletli Hippodamos’un elinden çıkan plana göre inşa edilen ilk planlı kentlerin öncüsü olarak bilinir.

ANADOLU’DA GELECEK HEP GEÇMİŞİN ÜZERİNDE YÜKSELDİ

Neolitik çağ höyüklerinden Ortaçağ’ın kale kentlerine uzanan süreçte Anadolu’da konut ve mimari hep bir gelişim ve dönüşüm içinde oldu. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde de büyük ölçüde coğrafyanın belirlediği geçmişin mimari kültürü ve malzeme kullanımı izlendi. Selçuklu ve Osmanlı döneminden günümüze ulaşan birçok cami, medrese, kervansaray, hamam vb. anıtsal yapılarda kullanılan “devşirme” malzemeler mimarideki bu sürekliliğin geçmişini yansıtır. Konya’daki ünlü Alaaddin Cami, İstanbul’daki Süleymaniye ve ülke genelinde yayılan birçok caminin çatısı ya da kubbesi halen geçmişin sütunları üzerinde ayakta durmayı sürdürür.

İYON SÜTUNUNDAN FRİG ALINLIĞINA SÜREGELEN MİMARİ İZLER

Anadolu’daki yapı kültürü, geçmişle gelecek arasında akan bir nehir gibi içinden geçtiği zamana dokunarak, malzeme ve kullanım alışkanlıklarıyla hem içinde yaşanılan dönemden etkilenen hem de o dönemi etkileyen canlı bir akışa sahiptir. Bu akış binlerce yıldır böylece sürüp geldi. Bugün Söke’ye, Isparta’ya, İzmir’e, ya da Batı Anadolu’nun hangi kentine, kasabasına gitseniz çok değil, 80-100 yıl öncesine kadar inşa edilen sivil mimari örneği konutlarda bile Antik çağ ve öncesinden taşınan mimari izleri görmeniz mümkündür. Kapı ya da pencere kenarlarında çerçeve çizen bir İyon sütunu, çatılarda bir Frig alınlığı, ahşap yapılarda bir Likya mimarisi izi kendini anımsatır durur. Aynı şekilde Güneydoğu Anadolu ve genel olarak Mezopotamya coğrafyasındaki mimari gelenek de etkilendiği ve ilham aldığı bölgenin izlerini taşır.

CUMHURİYET’İN KONUT SORUNUNA ÇÖZÜM ARAMA ÇABALARI

Cumhuriyet’le birlikte geçmişten beslenen örnek kentleşme çabaları öncü olmuştur. Yeni başkent Ankara’dan başlayarak ülke genelinde ortaya konulmaya çalışılan konut üretimi çalışmaları sürdü. İkinci Dünya Savaşının patlak vermesiyle kesintiye uğrayan bu süreç, izleyen yıllarda önce Marshall planı çerçevesinde Avrupa ile birlikte Türkiye’nin de küresel güç olma isteğindeki ABD tarafından yeniden biçime sokulması, ardından da çok partili döneme geçilmesiyle kırsal ile kent arasındaki nüfusun yaşamını kökten değiştirmişti.

HER MAHALLEDEN BİR MİLYONER DÜŞÜ VE GECEKONDULAŞMA AŞAMASI

“Her mahalleden bir milyoner yaratma” iddiasıyla uygulamaya konulan politikalar nedeniyle dağdaki alıç ağacıyla ağıldaki keçisine, çayırdaki koyununa, göldeki mandasına veda bile edemeden ucuz işgücü olarak kentlere yığılan kırsal nüfus, sadece “başını sokacak bir delik” gözüyle gördüğü barınma sorununu kendi başının çaresine bakarak çözmeye çalışmıştı. Dönemin kalkınma modelinin bir parçası olan ve zeytin, pamuk, ayçiçeği, pancar, üzüm, incir gibi tarım ürünlerini işleyen sanayi tesislerinin kurulduğu Adana, Antalya, İzmir gibi kentlerde bu fabrikaların çevresinde gecekondu mahalleleri oluşmuştu. İstanbul, Bursa ve İzmit gibi kentlerde ise makine, otomotiv ve kimya sanayi çevresinde kümelenen yeni kentli işgücü bu bölgelerin gecekondulaşmasına neden oldu.

BİNLERCE YILLIK MİMARİ GELENEĞE SIRT DÖNÜLEN YILLAR

Türkiye 1950’lerden sonra üzerinde oturduğu benzersiz coğrafyanın binlerce yıllık mimari geleneğine bir gecede sırtını dönerek Edirne’den Ardahan’a, Sinop’tan İskenderun’a bir zamanlar heykel bahçesi olan, biblo gibi kentlerin ve kırsal yerleşimlerin süslediği coğrafyayı dünyanın en çirkin binalarının inşa edildiği bir coğrafyaya dönüştürdü. Bu yozlaşmada hiç kuşkusuz çaresiz kitleleri oy deposu olarak sömürme eğiliminde olan siyasilerin payı ilk sırada yer alıyor.

İHTİYAÇTAN, ‘SAHİBİNDEN İHTİYAÇTAN’A DÖNÜŞEN İMAR RANTI

Bugünün idarecileri tarafından “kentsel dönüşüm” adıyla evlerinden çıkarılmaya zorlanan milyonlarca insanın yaşadığı sorunun kaynağında dünün siyasileri ve idarecilerinin olduğunu unutmamak gerek. Kırsalda üretim araçları elinden alınan ya da bir şekilde üretimin çok pahalı hale gelmesiyle toprağına, keçisine, ineğine, ormanına küsen milyonlarca insan kentlerde niteliksiz ve ucuz işgücü olarak yardıma muhtaç birer seçmen haline dönüştürüldü. Her seçim öncesinde ya imar affı ya da ucuz konut projeleriyle onlarca yılda yaratılan bu kısır döngü içinde yaşayan kitlelerin gönlü okşanarak barınma sorunu üzerinden adeta seçim havuçları uzatıldı. Çoğunlukla da bu havuç hep talep gördü. Kimi zaman gerçekten “ihtiyaçtan”, kimi zaman da kentlerde de üretici olmaktan uzaklaşıp kısa sürede imar rantından beslenme gerekçesiyle…

‘CUMHURİYET TARİHİNİN EN BÜYÜK SOSYAL KONUT PROJESİ’ NEDİR?

Bu uzun girizgâhı yapmamın nedeni, önceki gün Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından “Cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal konut projesi” olarak duyurulan konut projesine değinmekti. Bu iddialı başlığın detaylarını daha iyi anlamak için öncelikle mesken, mekân ve mimari kültür konusunda nasıl bir geçmişin üzerinde oturulduğunu kısaca anımsamak gerekiyordu…

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN AÇIKLADIĞI SOSYAL KONUT PROJESİ

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bağlı olan TOKİ tarafından hayata geçirilmesi planlanan sosyal konut projesinde 81 il ve bağlı ilçelerde 2023-28 arasında 500 bin sosyal konut, 250 bin konut amaçlı arsa, 50 bin işyeri yapılacağı duyuruldu. Projenin detayları TOKİ’nin resmi internet sitesinden görülebilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı açıklamaya göre projenin ana başlıkları özetle şöyle: “Konutların maliyeti üzerinden yüzde 40 indirim yaparak şu şekilde oluşturduk: 240 ay vade ile 2+1 daire: 608 bin lira, aylık taksiti 2280 lira, 3+1 daire: 851 bin lira, aylık taksiti 3187 lira, 240 ay vade. İş yerlerini 350 bin liradan başlayan fiyatlar ve 2 bin 633 liradan başlayan taksitlerle, 120 ay vade ile emekçilerimize, genç girişimcilerimize sunacağız. Proje kapsamındaki arsalardan ilk gruptakilerin 350 ila 500 metrekare müstakil, ikinci gruptaki arsaların ise hisseli parsellerden oluşacak. Arsalarda ilk grupta 192 bin 500 TL’den başlayan 1604 TL’lik 10 yıl vade ile faizsiz şekilde yapılacak. Bu kampanyamıza İstanbul’da hane geliri 18 bin liranın, diğer illerde 16 bin liranın altında olan her vatandaşımız başvurabilecektir. 500 bin konut, 250 bin arsa ve 50 bin iş yeri bittiğinde, 3 milyon 750 bin insanımızı daha güvenli yaşam alanına kavuşturmuş olacağız.”

20 YIL TOKİ’YE KONUT BORCU: BİR İNSAN ÖMRÜNÜ NEYE VERMELİ?

Projenin detaylarına bakıldığında, “Cumhuriyet tarihinin” yaklaşık yüzde 20’lik kısmından fiilen sorumlu olan AKP iktidarının son 20 yılda halkın en temel insan haklarından biri olan barınma sorununa nasıl bir çözüm sunduğunu da gösteriyor. Yukarıda kısaca özetlenen ülkenin gecekondulaşma tarihi, aslında AKP iktidarının da yaslandığı gelenek olan ve son 70 yıldır ülkeyi yöneten sağ-muhafazakâr, neoliberal siyasi anlayışın da tarihini oluşturuyor. Dün eğitim ve sosyal altyapısını hazırlamadan, barınma sorununu çözmeden kentlerde ucuz işgücüne dönüştürülen milyonların bir parçası olduğu gecekondulaşma, bugün TOKİ eliyle “sosyal konut” adıyla bu kez planlı ve programlı halde hayata geçiriliyor. Dünün dağınık ve derme çatma malzemesiyle inşa edilen mahalleler yerine bugün devlet eliyle ve betonarme mahalleler, köyler, kasabalar inşa ediliyor. Barınmanın en temel insan hakkı olduğu bir dönemde bugün barınma sorunu belki de binlerce yılın en çözümsüz konularından biri haline getiriliyor.

DARBOĞAZDAKİ KİTLELERE UZATILAN SOSYAL KONUT HAVUCU

Sosyal ve ekonomik darboğazda yaşamını sürdürmeye çalışan, açlık sınırında var olma çabası veren milyonlara uzatılan sosyal konut havucu, bir yanıyla devletin Müteahhitliğe soyunduğu bir ekonomik araca dönüşüyor. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Almanya, Fransa ve çoğu Doğu Bloğu ülkesinde inşa edilen benzeri sosyal konutlar 1990’lara gelindiğinde ya çoktan yıkıldı ya da bu konutlara yığılan mutsuz insanların yaşadığı birer gettoya dönüştüler. Paris’te 2005 yılında yaşanan banliyö isyanı, sosyal konut açmazının yakın tarihte yaşanmış çarpıcı örneklerinden biriydi.

BARINMA SORUNU ÜZERİNDEN İKTİDARA BAĞIMLI KILMA POLİTİKASI

Aynı zamanda son 20 yıldır ülkeyi yöneten bir siyasi partinin lideri konumundaki Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından duyurulan sosyal konut projesinin bir başka yönü de milyonlarca insanın, en temel insan haklarından biri olan “barınma” üzerinden iktidara bağımlı kılacak bir içerikte olması. Projeyle birlikte, seçim meydanlarında dile getirilmesi çok muhtemel olan “bize oy vermezseniz, yerimize gelen iktidar bu evleri elinizden alacak” söylemleri de dolaşıma girmekte gecikmeyecektir. Önceki gün açıklanan proje için kısa sürede yapılan başvuruların sayısı dikkate alındığında, iktidarın çaresiz bıraktığı kitleleri “çare üretme” vaadiyle sömüren siyasi bir organizasyona dönüştüğünü söylemek mümkün.

YARDIM ETMEK DEĞİL, YARDIMA MUHTAÇ HALE GETİRMEMEK ÖNEMLİ

Oysa devletin ve iktidarın görevi Müteahhitlik yaparak sorunu sömürmek değil, ülkede yaşayan her vatandaşın en temel insan hakkı olan barınma sorununu insani koşullarda sağlamak olmalı. Devlet, yardım eden değil, vatandaşını yardıma muhtaç hale gelmekten çıkaracak politikalar üretmek için vardır. İktidarın ve idarecilerin yaptığı yanlışa “yanlış” diyebilecek, doğruya da doğru diyebilecek özgür irade ancak böyle inşa edilebilir.

DAR GELİRLİ GRUPLARIN GELİRİNİ YÜKSELTMEK ÖNCELİK OLMALI

Bir yurttaşın ömrünün 20 yılını konut sorununu çözebilmek uğruna ipotek altında geçirmesi, o ülkede eğitim, kültür, sanat, estetik ve diğer temel insan haklarının gelişmesinin önündeki en büyük engeldir. Özellikle pandemi sonrasında kontrolsüz biçimde artan konut fiyatlarının ezdiği ve kent merkezlerinin dışına ittiği milyonlarca insanı önce mağdur edip ardından da kurtarmaya soyunmak tam da iktidarın 20 yıldır uyguladığı yönetme anlayışının bir parçası. TOKİ’ni sosyal konut projesinde açıklanan ve yüzde 40 indirimli olarak sunulan 2+1 (608 bin TL) ya da 3+1 (850 bin TL) daire fiyatının çok daha altında Anadolu’nun birçok kentinde hâlihazırda daire bulmak mümkün. Bu koşullarda iktidarın görevi dar gelirli kesime seçim öncesinde sosyal konut havucu uzatmak yerine, gelir seviyesini artıracak önlemler alarak her vatandaşın kendi beğeni ve yaşam koşullarına uygun konutlar inşa edebilmesine, çağdaş ve sağlıklı sosyal çevrelerde yaşayabilmesine olanak sağlamak olmalı.

TÜRKİYE’NİN İÇİNDEN ÇIKAMADIĞI KISIR DÖNGÜ

Geçmişte kamu eliyle konut sorununu çözmek amacıyla kurulan TOKİ, günümüzde siyasi iktidarın elinde bir seçim kazanma aparatına dönüştürüldü. Mimari ve kentleşme konusunda binlerce yıllık kültürel birikim ve mirasın üzerinden oturan Türkiye’nin dünyaya söyleyebilecek birçok sözü olmasına karşın gelinen noktada en temel insan hakkı olan barınma sorununu bile bir seçim malzemesine dönüştüren iktidarlar eliyle yönetiliyor oluşu tam da bu kısır döngünün bir sonucu. Son üç yılda birçok kentte 4-5 kat artan konut fiyatlarına müdahale etmek, yükselen maliyetleri dengeleyici önlemler almak ve planlı, çağdaş kentler inşa etmenin önünü açmak yerine inşaat ve imar rantından beslenen bir belediyecilik ve idari yönetim anlayışını destekleyen AKP iktidarının bizzat kendi yarattığı sorun üzerinden kamuoyuna çözüm sunması da Türkiye’nin bir türlü içinden çıkamadığı sarmala işaret ediyor…

2633110cookie-checkSosyal konut mu seçim havucu mu?
Önceki haberErmenistan’dan ateşkes açıklaması
Sonraki haberAKP, tarihinin ‘en kritik’ seçimine nasıl hazırlanıyor?
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.