‘Stalin’e has paranoyak hastalık’

İngilizce Editörünün meşhur ‘Independent’ gazetesine gönderdiği yazısının ancak bir Rum tarafından kaleme alınabilecek kadar ‘Taraf’ tuttuğunu irdelemiştim. Bu arkadaşımız geçen hafta köşesini bana ayırdı görünür. Cevabi her yazısında yaptığı gibi yine münazaraya gireceğine şahsımıza hücum ederek bizi ‘Deli’ (daha önce Faşist dedi bize) sandalyesine oturttu  Yani arkadaş tartışmaya girmeden kendi şikayeti olan ‘Kesin Yargı’ya varır hakkımızda. Biz aslında tutumunun, bir Türk olarak, Rum ve Yunan tarafının ekmeğine bal sürdüğünü söylemekteyiz ama oturup angaje olduğu fikirleri bir gözden geçireceğine şahsımıza saldırmayı ve bizi ‘Deli Hastalığı’na yakalanmış kişi ilan etmeyi daha kolay buluyor. Yine de ben bu genç kişiyi affediyorum ve ona aşağıda yazacaklarımı iyi okumasını tavsiye ediyorum.


Ayni gazeteden bir meslektaşı geçenlerde ‘Tatil zamanı ben çocuklarımı alarak Kıbrıs’a köyüme giderim’ mahiyetinde bir yazı yazmıştı. ‘Good Luck to him’ ama kıskanmadığımı söylersem yalan söylemiş olurum zira benim gidecek bir köyüm kalmadı! Yine de Türk Askerine ‘İstilacı’ sıfatını layık görmüyorum çünkü 1974 harekatı yasal ve siyasal yönden ‘İstilacı’ bir harekat değildir ancak Adada huzuru sağlamak ve Türklerin canını kurtarmak için yapılan bir müdahaledir.  Bırakın 1955’lerde başlayan Eoka girişimleri ile 1960’lara kadar birçok köyümüzün daha salim yerlere göçünü.  1963-74 arası ayni göçmen köyler yine göçe zorlandıktan maada onlara ilaveten başka daha bir hayli köy halkı da salim yerlere kaçma mecburiyetinde kalmıştı can korkusundan. On bir yıl o köy halkları mülklerine dönüp mahsullerini alamamışlar, Türkiye’den gelen zaruri yardımlarla karın doyurmuşlardı. Köylerine dönebilmek için bir anlaşma bekleyen bu göçmenlerin hayali 1974’te bir kere daha, benim ‘Enosis’i Realiteye Çevirme’ girişimi dediğim Cunta harekatı ile yine çökmüştür. Türkiye müdahale etmese  bugün çoğumuz ölü, sağ kalanımız da ‘Nikoli’ olacaktı
.
Tamam, diyelim ki durumları değişik açıdan değerlendirmek istiyorsunuz. Kıbrıs meselesini tek pencereden ve yakın geçmişten bakmakla dengeli bir platforma oturtmanız mümkün olmaz.


Türkiye’nin müdahalesinin 1960 anlaşmalarının ‘Garantörlük’ hükmüne göre yapıldığını görmezlikten gelemezsiniz. O müdahaleye ‘İşgal’ demek doğruları inkar mahiyetinde Rum tezine hizmet demektir. Biz de sürdürdüğünüz fikirlerin öyle olduğunu gördüğümüz için, belki farkında değilsiniz diye sizi ikaz ediyoruz yazılarımızda. Benim kadar Rum dostu olan kişi azdır dersem mübalağa etmem ama kişisel dostluklar Kıbrıs’ta Enosis tutkunluğunun önünde bir çırpıda nötürleşmektedir. Gördük ve yaşadık o günleri…!


Gelelim kayıplarımıza. Başkalarını bırakıyorum, önce kendi kayıplarıma bir bakalım. 1974 Cunta harekatı öncesi ben İngiliz Üslerinde en kıdemli beş memurdan birisi idim on sekiz senelik hizmetim ile. Şayet Rum kurulan Cumhuriyet’ten sonra uslu durmuş olsa idi 1978 de aylık £1050 Kıbrıs lirası maaşla emekli olacaktım. Bu gün o emeklilik maaşı takriben ayda £2000i geçecekti. Güçlü bir matematik kafası olmanız gerekmez hesaplayın otuz üç yıllık tutarını. Daha o da yetmez. Limasol kazası köylerinin halkı en çok harnup mahsulünden geçinirdi. Benim babam bölgesinin zengini idi o hususta. Yıllık, iyi bir sezonda, 800 kantar harnup toplardık .Kıyas olarak size kıdemli bir öğretmenin o günlerde aldığını söyleyeyim, en çok 150 Kıbrıs lirası ayda. O günlerin harnup kantarı üç ile beş Kıbrıs lirası idi. Şimdi edindiğim bilgiye göre yetmiş Kıbrıs lirasıdır. Bir averaj kabullenip onu da hesaplayın. Beş köyün buğdayını öğüten bir de Un fabrikamız (veya siz ona isterseniz değirmen deyiniz) vardı. Tenekesi yedi kuruştan öğütürdük buğdayı. Bir de onu hesaplayın. Bakkaliyemiz ve kahvehanemiz vardı. Diğer ufak-tefekleri  saymak gerekmez. 1974’lerden sonra Güney Türklerinin kayıplarını benim kayıplarıma ekleyin ve Rum-Yunan ikilisinin Ada’yı yutma azgınlığının bize nelere mal olduğunu araştırın. Artı, Kıbrıs Türk’ünün Nikoli olmaması için Türkiye insanının cebinden çıkıp gelen milyarları hesaplayın. Bunları da işleyin yazılarınızda. Kendi kaybımızı bir defa olsun kaleme almayı düşünmeden hep karşı tarafın kayıplarına eğilmeyin. Suçlu araştırmakla çıkar ortaya. (Prof. Ata Atun’un 25 Ocak tarihli OLAY’da çıkan yazısını okuyun kabahatlinin kim olduğunu anlarsınız)


Nasıl, sunduğum yukarıdaki yazı sizin ölçütlerinize göre bir ‘Debate’ midir yoksa Enosis yolunu açma gafleti içeren sabit fikirlerinize değmez mi gayretimiz?


 



 

706040cookie-check‘Stalin’e has paranoyak hastalık’

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.