İstanbul 2010 Kültür Başkenti kandırmacaları ile sürüyor…

İstanbul 2010 projeleri hayat bulduğu yıldayız. Yasa ile toplanan paraların harcandığı yıl olarak da okuyabiliriz. İstanbul 2010 Kültür Başkenti projesi yıllar önce büyük umutlar ile başladı ve yasa gereği tüm Türkiye halklarından para toplanmaya başlandı, sadece Türkiye mi? Elbette değil, gelen turistin harcamasından dahi bu proje için para kesildi ve bir kasada biriktirildi. Biriktirilen paranın harcanması ise yapılan etkinlikler ile kendisini gösteriyor…

İstanbul Cemal Reşit Rey Konser salonunda “Osmanlı Mozaiği” adı altında bir proje 29 Haziran 2010 tarihinde hayat buldu. Tanıtım yazısında; “Osmanlıdan günümüze Klasik dönem den neo klasik döneme günümüze uzanan Sultan bestekarlardan azınlık bestekarlara, dini ve dindışı eserleri içine alan bir repertuar.” Bu yazıyı okuyup da ne anlarsınız?

Ben o yazıdan şu sonucu çıkardım; Osmanlı döneminde yaşamış değişik dillerden ve dinlerden bestekarların besteleri ile Osmanlıyı gerçek boyutları ile görmek… Ermenice, Rumca, Bulgarca, Hırvatça, Kürtçe, Arapça… yani Osmanlı mozaiği içinde yer alan her kültürün bir bestekarının örneğinin sergilendiği bir konser. Mozaik; renklerin birbirine karışmadığı ama uzaktan bakıldığında bir şeyler anlatan bir bütün olduğunu görürsünüz. Mozaik içinde her renk olabilir ama durduğu nokta önemlidir. Her renk her yerde duramaz, devletin belirlediği noktada durur ki, uzaktan bakana bir şey ifade etsin. İmparatorlukta da her rengin durduğu yer bellidir ve öyle güzel işlenmiştir ki, renkler arası kavga olmamıştır… Renkleri birbirine tutan sıvanın çürümesi ile birlikte doğal olarak renkler kaybolur ama bütünlük eksik olsa da güzelliğini hep korumuştur…

İstanbul’un gerçek dokusunu anlatan bir etkinliğe şahit olayım diye gittim. Konser öncesi program kapıda bekleyenler tarafından elime tutuşturuldu, o kağıda baktığımda beklentimin boş olduğunu gördüm. Çünkü, Osmanlı mozaiği adı altında Osmanlı döneminde yaşamış, Türkçe müzik üreten ve değişik makamlarda beste yapan bestekarların koro halinde seslendirilmesi olduğunu gördüm. Bu mozaik anlamına hiç alakası olmayan bir durumdur. Bu olsa olsa Türk müziğinin makam çeşitlerinin sergilendiği alan olabilir, çünkü güftelerin hepsi Osmanlı Türkçesidir. Mozaik anlamı içinde renkler kendi sesleri ve dilleri ile katılır. Burada mozaik kelimesinin anlamı çeşitlilik olarak değiştirildiğini ilk anda gördüm ve doğal olarak kandırıldığımı hemen hissettim. Kandırıldım, çünkü 2010 tanıtım yazısında yer alan bilgilerin hiç biri doğru değildir, açıkça yalan söylemiş olduklarını gördüm. Dinlerin, dillerin sergilendiği bir konser olacağı belirtiliyordu. Büyük bir kandırmaca ancak ve ancak yalan ile ortaya konulabilinirdi. Mozaik kelimesinin anlamı yoksa ben bilmeden değiştirildi mi? Eğer değiştirildiyse neden bu kelimenin anlamı açıkça yazılmamıştır?

Saray müziği içinde yer alan Türkçe güftelerin değişik bestekarlar tarafından bestelendiği bir konser denilebilinirdi, bu konseri izleyecek mutlaka bir izleyici kitlesi olacaktır. Şimdi adamın orijini, Rum olması, Ermeni olması onun bestesinin Türkçe olmasını değiştiriyor mu? Bu değişiklik mozaik olmaz, sadece değişik makamlarda besteler olur… Şimdi olur derseniz, o zaman şunu sormak ihtiyacı hemen duyarım. Ortaköy’de deniz kenarında camii Ermeni mimarlar tarafından yapılmış olması caminin Ermeni Camisi mi yapar? Onların eseri Müslüman eserleri arasında yer alır, Ermeni eserleri adı altında olmaz, Ermeni mimarisi dendiğinde kiliseler gözümüzde canlanır, camiler değil!

2010 projesini hayata geçirenlerin kandırmacaları yanında, aynı zamanda ‘hırsızdırlar’, çünkü ben oraya gitmek için zaman ayırdım, işlerimi ona göre planladım ve etkinlik için tam zamanında salonda oldum. Fakat verilen program ile kandırıldığım ortaya çıktığı anda, benim zamanımı çaldıkları içinde aynı zamanda ‘hırsız’ konumuna düştüler. Ben bir beklenti ile oraya vardım, Osmanlı renklerini bir sahnede izleyecektim. Geçmişimin güzelliklerine sahnede şahitlik yapacaktım. Fakat ne yazık ki, hepsi bir kandırmaca olduğu ortaya çıktı. Bu kandırmaca benim zamanınım da boşa gitmesi anlamına gelir. Ben, uzun zamandır bu projeler için vergi vermişim ve vergilerimin karşılığını görmek için gittim. Vergilerim ile kandırılmak için projeye para vermem! Vergilerimin nerelerde ve hangi amaçlar ile kullanıldığını öğrenmek benim en doğal hakkımdır. Vergilerim bana yol, su, elektrik değil, kültür olarak dönecekti ama dönen kocaman bir kandırmacadır!

2010 projesini hayata verenler ve kontrol edenler bu projeleri kontrol etmek ile yükümlüdürler, çünkü kendilerine verilen proje, gerçekten hayat buluyor mu bulmuyor mu diye kontrol etmek ile yükümlüdürler ve bu yükümlülüklerini bizden aldıkları para ile yapıyorlar. Bu kontrol etmesi gereken makamı da, vergi veren bizler kontrol etmek ile yükümlüyüz, çünkü vergimizin ve cebimizden çıkan her kuruşun laiki ile kullanılması önemlidir. Eğer kullanmıyorlarsa ve bizim cebimizden başkasının cebine para gidiyorsa, o giden kasayı sorgulamak ve bilmekte bizim hakkımızdır ve bu hakkımı vatandaş olarak yapıyorum.

Tüketiciyi koruma dernekleri, aydınlar, izleyiciler, vergi veren herkes bu hesabı sorma hakkı vardır ve bu projeyi yürütenler, denetleyenler hesap vermek ile yükümlüdürler… Benim cebimdeki para ile kandırılmak istemiyorum. Param o zaman cebimde kalsın, başka yerden alsınlar paralarını… Bugüne kadar verdiğim bütün parayı geri isteme hakkım var mı bilmiyorum, bunun için hukukçu arkadaşlarımdan yardım bekliyorum.

Katıldığım etkinlikte amaç dışında bir hayat buluşa şahitlik ettim ve kandırıldım. Bunun hesabını mutlaka birileri vermek zorundadır. Kaybettiğim zamanı, yol ücretimi birleri bana ödemek ile yükümlüdür. Bir de bu proje için cebimden çıkan parayı istiyorum. Eğer vermezler ise ben bu parayı onlara haram ediyorum!


—————————————
http://cemoezkan.blogcu.com

1586500cookie-checkİstanbul 2010 Kültür Başkenti kandırmacaları ile sürüyor…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.