İstanbul da bir sabah…

Üst dudağına taşan bulaşığı temizlemeye fırsat bulamamış sütlü çocuklar… Kiminin yakası takılmış süveterine, kiminin ağır çantası,  kimi hala uyuyor annesinin elinde… ve çoğu gitmek istemiyor okula bu sabah serinliğinde…  


El frenini çekip seyrettim öylece… Ne kadar çok hikaye ve ne kadar çok hikayenin gerçek olma ihtimali yaş ilerledikçe… Hepsi bir anda uydurup canlandırdığım kahramanlar gibi. Bir tanesini bile yazmaya yetişemem şimdi. Aklım okul servisine binip gitti ve parmaklarım monitöre ulaşamayacak kadar uzak mesafede.  Karşıya geçme hırsımı, küçücük bir hayal uğruna bırakıvecek gibiyim. Kibritin alev  alması gibi kısacık ve o kadar da sıcacık, genzimi yakan bir ağaç kokusu gibi  anlık bir ‘offff’.   


Fulya’dan inince aşağı, bitti okul araçları topluluğu. Köprünün gölgesi vurmuştu Kuzguncuk’a. İstanbul uyanmamıştı henüz.. Asya’dan Avrupa’ya uykulu gözlerin trafiği akıyordu köprüye…  Bu kendini karşı kıyıların mesaisine atan konvoy, akşam aynı yolların paralelinde bu defa evlerine dönecekti. Bu defa esneyen değil yorgun gözlerle … Bense belki almaya dönerdim flarımı… belki…


Perdeleri henüz açılmış Nişantaşı, tıklım tıklım bir  İstanbul sabahına hazırlanıyor. Uyuduğumuz dört duvardan çıkıp, uyandığımızı zannettiğimiz bir başka dört duvara doğru bir yolculuk hali… köprü üstü trafiğinde, uykulu düşünceler… Ne zaman en ayıktır  insan? En çok sevdiğinde, en çok nefret ettiğinde mi, en aşk yahut en öfke de mi?.. Ya huzur? Huzur bir uyuma biçimi midir? belki de… belki en çok böyle zamanlarda aldanır ve aldatır insan kendini… Uyuduğumuzu zannettiğimiz bir anın rehavetinde gelir farkındalık hali… O en çok güvendiğiniz insanın ellerinden belki…


Uyumak mıdır en iyisi, uyanmak mıdır yoksa hayata uyanıklık hali? Bu kıyı mıdır ruhumuzu bıraktığımız yer, yoksa karşı kıyılar mı? Kimine göre hayat; karşı kıyı yalnızlığıdır, kendine ait  olmasa da evi eşyası. Kimine göre rölantide bir zaman döngüsü… Kimine göre kendi sınırlarında kaybolma saplantısı…  Kiminin umudu tükenince biter hayatı, kiminin parası… Kiminin de unuttuğu birşeyler vardır geride, ne kadar inkar etse de… eğer dönülecekse… illa bulunur bir bahane…


Hızla çektim ya kapıyı, geç kalma korkusuyla… Flarımı unutmuşum … beni uyanık tutan tek şey o belki de… 


[email protected]


SİBEL BENGÜ’NÜN DİĞER YAZILARI


– Çok sevgili sevgililer günü için…
– Açık reçete…
– Çocuk
– Sen de kimsin?
– Kar yağarken pencerenden…
– Bayramları nasıl bilirdiniz?
– Ne kadar buradasın?
– Bu hayat nasıl geçer?
– Aşık kimdir?
– Aşk ne değildir?
– Aşk nedir?
– Herşeyin bir şeyi vardır…
– İyi insan kimdir?
– Kaygı çok kaygan bir kelimedir…
– Bumerang aşklar…
– İstanbul’da yine yağmur var…
– Kelimeler, kelimeler, kelimeler…
– Bir şairin bildiği sevgi/ Attila İlhan için…
– Nedir, niyedir? Neyse…
– İnsan bazen kendini bırakıp delice gitmek istiyor…
– 3 kadın 1 kritik…
– Hayatın şablonu mu var?
– Haydi dostlar buyrun kahveye…
– Muhakkak…
Aşk’a herşey dahil…
Bir İstanbul hatırası
Kadın dediğin
– ‘Adam gibi adam’ dedikleri…
– Mantığım intihar, ruhum serseri… 
– Hiç-bir-şey anlamıyorum… 
– Hayal adalar… 
– Kırmızı başlıklı kızın nesi var?  
– İstanbul’a bir günlük firar… 
-Bırak deli desinler… 
-‘Sen benim rüzgar gülümsün…’ 
-Pardon tanışıyor muyuz? 
-İstanbul 
-Kıymık… 
-Siz mağrur musunuz? 
-Ne kadar önemsiyoruz yarınlarımızı? 
-Küçük şeyler… 
-Yürek mahrem bir bölgedir 
-Kiler… 
-Keşke 
-Anne karabiyesi… 
-Tren garları… 
-Yangın yeridir yürek, külleri kelimeler…
-Bir gün… gemiler… geçer… 
-Önsöz 
-O fotoğraf… 
-Durup dururken… 
-İçiyorsam sebebi var…
-Susmak üzerine… 
-Zor…anlatması zor… 
– Ciddi insan… 
-Kalbim Anadolu…
-Aşk niye biter? 
-Oğlum şiir oku…çünkü…
-Ne olmazsa olmasın, içinde sen varsın 
-Ölüm diye bir şey var… 
-Kırmızı başlıklı kızın neyi var?.. 
-Bebek’te gitmek zamanı…
-Kadın…nedir senin aşktan anladığın? 
-Altı üstü bir küre… 
-Aşk seni sordular…
-Atlıkarınca… 
-Dün haberini aldım…
-AY bilmecesi… 
-Karanlıktan korktuğumu nereden bildiniz? 
-Yüreğimin tozunu aldım… 
-Ne zaman yağmur düşse bu şehre… 
-Onlarca onlar…
-Kimsin sen?
-Bir sevgililer günü klasiği…_
-Nakış… 
-Rüya 
-Bilmen gerek… 
-Olgunluk… 
-İlk şiir 
-Kadınlar ne ister? 
-Meraklanınca 
-Sekiz onbeş vapuru 
-Olmayınca bir adamın gözleri 
-Biz İstanbulu sevdik 
-Tatiiil…. gel artık ben delirmeden…
-Ey kalbim…
-Sana yazdığım son şiirin içindesin şimdi…
-Tamiri zor oyuncaklar
-Hayat bir köprüdür oğlum… 
-Kim 
-Kol düğmesi 
-Nasıl anlatsam… 
-Gökte yakut, yerde zift karası… 
-Hadisene 
-Gökte yakut, yerde zift karas -3- (adam) 
-Gökte yakut, yerde zift karası -5 (kör olursun) 
-Gökte yakut,yerde zift karası – 6 (Gardiyan) 
-Gökte yakut, yerde zift karası – 8 (ilaç)
-The Fountain…
-En uzun cümlelerim 
-Öyküler
-Birvarmış, bir yokmuş…
-Buluşma 
-En kısa cümlelerim…
-Eyvallah           
-Of the record
-Yaşarız yaşanacak ne varsa bahtımızda…
-Çok insani bir takıntı 
-İki kaşın arasından geçiyordu 
-Adı yok 
-Murtaza, Cavidan ve sardunyalar…. 
-Bir hancı bir de yolcu… 
-Sayın İstanbul
-Bir şarkının çağrıştırdıkları…
-Yağmur ikindisi
-Bir ağustos bakıyorsun ki… 
-Hayat durduk yere bitmez gülüm
-Özgürlük mü yoksa bir kafes mi?

707180cookie-checkİstanbul da bir sabah…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.