“Sunak, Thatcher’ın izinde ancak dönem aynı dönem değil”

İngiltere ve Fransa işçi grevleriyle sarsılıyor. İki ülkenin hükümetleri de grevleri engellemek için kolları sıvadı ancak işleri kolay olmayacak. Almanya’da ise biten kovid önlemleri gündemde.
1 Şubat’ta İngiltere’de son on yılın en büyük grevleri oldu. Öğretmenler, kamu çalışanları, üniversite personeli, tren sürücülerinden oluşan 500 bin kişi iş bıraktı. Bu eylemlere kamuoyu desteği devam ederken, hükümet de grevleri kısıtlayan yeni yasalar çıkarmaya çalışıyor. Bazı sektörlerde grevler sırasında asgari hizmet şartını öngören ve Avam Kamarasından geçen yasa tasarısı Lordlar Kamarasının da onayı halinde yasalaşacak.
Fransa’da 31 Ocak’taki 2.8 milyon göstericiden güç alan işçi sendikaları, hareketi yoğunlaştırma niyetinde. Hafta sonu tekrar sokaklara dökülmeyi planlıyorlar. Süresiz grev konusu masada. Hareketin ivme kaybetmemesi için işçi sendikaları eylem biçimlerini çeşitlendirmeyi hedefliyor.
Almanya’da tren ve otobüslerde maske takma zorunluluğu sona erdi. Maske hastalığın panzehri gibi bir hava yaygın olduğundan sanki pandemi bitmiş duygusu egemen. Halbuki Dünya Sağlık Örgütü temkinli olma uyarısında bulunuyor.

SUNAK, SENDİKA KARŞITI YOLDA THATCHER’IN İZİNDE AMA…
Aditya CHAKRABOTTY
The Guardian
1 Şubat’ta İngiltere’de son on yılın en büyük iş bırakma eylemi oldu ve genel greve en yakın bu eylemde okullar kapandı, tren istasyonları boşaldı, havaalanlarındaki pasaport kontrolünde askerler görev aldı. Tarihe tanıklık ettiğimiz bu dönemde önümüzde neler olduğunu anlamak için başa dönmek, daha doğrusu, bunu başlatan kadına bakmak gerekiyor.
Bugün hem işçilerin hem de politikacıların üzerinde beliren dev gölge, Britanyalıların çalışma biçiminden sorumlu kişi Margaret Thatcher’dır. Bu kışın en büyük siyasi savaşı, her iki taraf için de Thatcher döneminden dersler içeriyor; ama bunlar Rishi Sunak’ın beklediği türden değil.
Demir Leydi, 1983’teki seçim zaferini anlattığı anılarında, İşçi Partisinden neredeyse hiç bahsetmiyor. Onun gerçek siyasi düşmanı sendikalar… “Zorba” sendikaların, tek işleri “grev” olan “komünistler ve militanlarla” dolu olduğunu söylüyor; yüksek işsizlik ve düşük ihracattan onları sorumlu tutuyor. Ekonomi çökerken ve 3 milyon Britanyalı işsizken bile Thatcher ilk döneminde iki yıl içinde sendika karşıtı iki yasa çıkarmıştı.
1983 seçimlerine gelindiğinde patronlar grevcileri işten atabiliyor, sendikaları yasaklayan şirketler devlet ihalelerine girebiliyor, işçiler ise greve çıkma haklarında çok daha büyük sınırlamalarla karşılaşıyordu. Tüm bunlar, özel tim polislerinin sendikacıları yakın takibe aldığı bir dönemde oldu. Bu, örgütlü emeğe karşı 1926 genel grevinden bu yana görülmemiş bir saldırıydı. Aynı zamanda modern Muhafazakar Parti politikalarının da temel taşı oldu… Parti liderlerinin başı derde girdiğinde Thatcher’ı taklit ederek sendikaları baskı altına alacak yasalar çıkardı. Örneğin David Cameron grev karşıtı yasalarıyla kemer sıkma politikalarına tepkileri bastırdı.
… Sunak bu hafta da, öğretmen ve hemşirelere ödenen ücretler konusunda geri adım atmayı reddederek, parlamentoda grev hakkına yönelik bir başka saldırıyı zorlayarak, sendikaları ezme baronluğunda şansını deniyor.
Ama bunu yaparken Thatcher’ına yeterince dikkat etmemiş. 20. yüzyılın en uzun süre görev yapan başbakanı, politikalarına kamuoyu desteği kazanmayı takıntı haline getirmişti. 1980’lerin başlarında, sendika liderlerine karşı, tabandaki sendika üyeleri de dahil olmak üzere seçmenlerin kendisini desteklediğinden emindi… Kırk yıl önce kabinesi, Sunak’ın şu anda geçirmeye çalıştığı yasanın temel hizmetlerde grev yasağını öngören versiyonunu getirmek istedi, ancak “pratik zorluklar … muazzamdı” ve onu tamamen mantıklı halde sunmak için büyük çaba sarf edilmişti.
Bugün ise, böyle bir zekaya sahip olmayan ve ne seçmenlerden ne de kendi partisinden doğrudan yetki alabilen bir başbakanla karşı karşıyayız. Sunak, yönetmeye ilgi duymayan bir hükümetin başında ve kabinede görevi olmayan ve bir sonraki işlerini yoluna koymakla meşgul olan vekillerini kontrol altında tutmaya çalışıyor. Yine de Thatcher’ın ayağına dolanacağını öngördüğü tuzağa doğru tökezlemeye devam ediyor.
Grevlere sınırlama getirmeyi planlayan yasa tasarısı, İçişleri Bakanı Suella Braverman’ın göçmenleri Ruanda’ya gönderme planıyla aynı kaderi paylaşıyor: Sendika Konfederasyonu TUC ve diğerlerinin mahkemelerdeki masraflı davalarını görecek, İşçi Partisi Lideri Starmer’ın ekibi, hükümetin kontrolü nasıl kaybettiğini görüp endişeli yüzlerini takınacak. Eğer hakimler yasaya yol verirse, Sunak işçilerin greve çıkmasına izin verilmediğinde neler olacağını İspanya’daki sağcı mevkidaşlarına sorabilir.
Kırk yıl sonra, Sunak’ın düşmanı, Thatcher’ın karşısındaki düşmanla hiçbir benzerlik taşımıyor. Thatcher, Birleşik Krallık’ın zengin ülkeler arasında en baskıcı sendika yasalarına ve hastalık ödeneği gibi temel haklarda zayıf korumalara sahip olduğu süreci başlattı. 2008’den bu yana enkaza dönmüş bir ekonomik modelin üzerine bir de on yılı aşkın bir süre devam eden kemer sıkma politikalarını eklerseniz ne elde edersiniz? İngiliz işçisi son 200 yılın en uzun süreli ücret dondurma uygulamasına maruz kaldı. Günümüz iş gücünün gerçeği, mini Arthur Scargill’lerden oluşan bir müfrezeden ziyade, ekonomik sefalete daha fazla batmamak için başarısız kamu hizmetlerini ayakta tutmaya çalışarak yıllarını geçiren, grevlerde bir günlük maaşlarını ve emeklilik katkı paylarını feda ederek geçiren erkekler ve kadınlar.
Rahmetli annem Thatcher döneminde beni mitinglere götüren bir ilkokul öğretmeniydi. Bu hafta Londra’nın doğusunda aynı bölgede çalışan bir müdür yardımcısının bana anlattığı hikayelere nasıl tepki verirdi merak ediyorum: Tam zamanlı çalışan öğretmenlerin hafta sonu süpermarketlerde kasiyer olarak çalışması ve diğerlerinin ailelerinin yanına taşınmak için görevlerinden ve ev sahibi olma hayallerinden vazgeçmesi. Sanırım on yıllarını verdiği mesleğinde böyle bir düşüşe inanmakta zorlanırdı.
Bu arada bakanlar, demir yolu grevlerinin maliyetinin, işçilere istedikleri ücret artışını vermekten çok daha fazla olduğunu itiraf ediyor. Posta şirketi Royal Mail, sadece 18 gün süren grevlerin 200 milyon sterlin zarara yol açtığını açıkladı. Anketler; hemşirelere, öğretmenlere ve postacılara açık bir kamuoyu desteği ve en azından diğer sektörleri dinleme isteği olduğunu gösteriyor. Sendika yetkilileri ve aktivistler, üyelerinin Demir Yolu Sendikasının Lideri Mick Lynch’i televizyonda gördüklerinde ya da diğer işçilerin kendilerini savunduklarını gördüklerinde cesaretlendiklerini belirtiyorlar. Bu hissiyatın ne kadar süreceğini kimse tahmin edemez, ancak en azından kamuoyundaki tartışmalarda önemli bir değişiklik potansiyeli var.
Her halükarda, bu tarihi haftada dogmatik ve umursamaz görünenler grevciler değil. Thatcher ise Sunak’a halk ve partiniz sonunda hatalı olduğunuza karar verdiğinde olacakları anlatabilirdi: Kendinizi Başbakanlık binasının tersi yönünde giden bir bakanlık arabasında bulursunuz.
(Çeviri: Evrensel Dış Haberler Servisi)
2666080cookie-check“Sunak, Thatcher’ın izinde ancak dönem aynı dönem değil”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.