Katledilişinin üzerinden tam yirmi yıl geçti.Bir çok kişi cinayet zanlısı olarak yakalandı, yargılandı, serbest bırakıldı.Henüz hiçbir ip ucu yok.Olof Palme cinayeti, “Faili meçhul bir Beşbakan” olma özelliğini hala koruyor
O, “Biz demokrasiyi zincirlerinden kurtardık”demişti.
“Sabahleyin kapı çalındığında, gelen ya sütçü, ya gazete satıcısı olmalı, insanlarda alınıp götürülme korkusu olmamalı” sözü ona aitti.
O, bir barış güverciniydi.
Karaoğlan Bülent Ecevit, 1973 seçimlerinde meydanlarda uçurduğu beyaz güvercinleri ondan ödünç almıştı;o yıllarda Olof Palme’nin yakın arkadaşı olduğundan söz ederdi.”Demokratik Sol”un “Ak Günler” bildirgesini hazırlarken büyük ölçüde “İskandinav Modeli”nden yararlanmıştı..
Olof Palme (1927-1986) İsveç’e sonradan yerleşmiş Finlandiya’lı göçmen bir ailenin çocuğuydu.
Çok başarılı geçen öğrenciliğini İsveç’ten sonra Amerika’da tamamladı.İnsanlar arasındaki zengin-fakir farkını ilk kez Amerika’da keşfetti.
İsveç’e tekrar döndüğünde hukuk eğitimi gördü.
1949 yılından itibaren gençlik hareketleri içinde yer aldı.İsveç Öğrenci Birlikleri Federasyonu’nun başkanlığını yaptı.
1953 yılında, İsveç sosyal demokrasisinin kurucularından Tage Erlander’in özel danışmanı oldu.1957 yılında Milletvekili seçildi., çeşitli bakanlık görevlerinde bulundu.Erlander_in ölümünden sonra İsveç Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin başına getirildiğinde henüz 42 yaşındaydı.1969-76 ve 1982-86 yılları arasında 11 yıl süreyle Başbakanlık görevinde bulundu.
Bakandı,Başbakandı, ama 68 baharında esen gençlik rüzgarlarının en ön saflarında yer alıyordu.
Amerika’nın Vietnam Savaşını protesto eden gösterilere aktif rol aldı.
Soğuk Savaş yıllarında, hep Dünyanın iki süper devlet arasında paylaşılmak istendiğinden söz eti.
Güney Afrika’daki beyaz ırkçı rejime karşı çıktı, Nelson Mandela’nın serbest bırakılmasını istedi.
Filistin halkının mücadelesinin yakın destekçisiydi.
İran-Irak Savaşı’nda, İsveç’in büyük silah tekellerinin gizlice hem Irak’a , hem İran’a silah satmalarına karşı çıktı.
Willy Brandt başta olmak üzere ,Avrupalı sosyal demokrat liderlerle işbirliği yaparak, “İki Süper Devlete karşı Avrupa’nın birliği”ni savundu.ı.
O günlerde,29 Nisan 1974’de Willy Brandt’a yazdığı mektupta şöyle diyordu:
“İki süper güç, dünyada hakim olmaya çalışıyor. Siyasi ve askeri güç potansiyelini her gün daha fazla ellerinde topluyorlar.”
Palme, mektubun devamında ABD’nin Vietnam’da ve Latin Amerika’daki tutumunu eleştirirken, Sovyetler Birliği’nden de “Dogmatizm ve bürokrasi içine saplanmış diğer güç “ şeklinde söz ediyordu.
İşte ilk ölüm tehditlerini de o günlerde almaya başladı…
Değişik bir Başbakandı. İşe tek başına yürüyerek veya bisikletle gidiyordu..Deniz kenarında, kaldırımlarda, halkın arasında yapayalnız dolaşıyordu..
O gece sinemaya eşi Lispet Palme ile birlikte gitti.Yanında koruma görevlileri yoktu.
Sinema çıkışı Stockholm’un ışıklı caddelerinde eşiyle el ele yürüdüler.
Bir meydana geldiler.
Arkadan omzuna bir el dokundu.
İşte o andı!…
Olof Palme’nin öldürüldüğü 28 Şubat 1986 günüden bu yana cinayet nedeniyle ilgili olarak çeşitli varsayımları öne sürüldü.
Bunlardan en önemlisi Polis Şefi Hans Holmer’in iddialarıydı.
Holmer, cinayette PKK bağlantısından söz ediyordu.Kendine göre bir gerekçesi de vardı:
Olof Palme,Abdullah Öcalan’ın İsveç’e gelmek için yaptigi basvuruyu ret ettiği için örgütün dış ilişkiler sorumlusu Hüseyin Yıldırım tarafından ölümle tehdit edilmişti.
Abdillah Öcalan, yakalandıktan sonra savcıya verdiği ifadede şu ayrıntıyı veriyordu:
“ O yıllarda, PKK provakatif biçimde şiddet eylemlerine karıştırıldı. Palme olayında da bunun rolü vardı. O dönemde Avrupa sorumlusu Ali Çetiner’di. İsveç’te yakalandı. İsveç ve Alman polisi ile çalıştığı kanısındayım.O tarihlerde PKK’nın yayın organlarında Olof Palme karşıtı yazıları yazan kişi Hüseyin Yıldırım’dır. Kendisi örgütün dış ilişkiler sorumlusuydu. Yazısında Palme’yi tehdit ediyor ve (başına gelecekleri görür) şeklinde sözler kullanıyor. Palme’yi PKK’ya bağlı -Vejin Örgütü’nün öldürdüğü yolunda bilgiler aldım. Bu örgütü eski eşim Kesire ve Hüseyin Yıldırım kurdular.O örgüt, genellikle Avrupa’da faaliyet gösteriyordu”
Cinayet sanığı olarak İsveç’in Malmö şehrinde PKK ile bağlantılı olduğu öne sürülen bir kişi yakalandı, ancak bir süre sonra delil yetersizliğinden serbest bırakıldı.
Daha sonra cinayetin, uyuşturucu tacirleri ve silah tüccarları tarafından işletildiği öne sürüldü, bu iddialardan da bir sonuç alınamadı.
Üzerinde en çok durulan , kamuoyunun, katil olduğuna en çok inandırıldığı, cinayete en yakın sanık ise İsveçli Christer Pettersson’du. Pettersson’du..Petersson, çocukluğundan itibaren suç çetelerine bulaşmış, ruhsal dengesi yerinde olmayan bir alkol bağımlısıydı.1988 yılında tutuklanan Christer Pettterson , Olof Palme’nin eşi Lisbet Palme tarafından da teşhis edilmesi üzerine Mahkemece ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.Anca, dava aynı yıl içinde yüksek mahkeme tarafından bozuldu.Gerekçe, cinayette kullanılan suç aleti tabancanın bulunamamasıydı.Serbest bırakılan Christer Pettersson bir süre sonra tekrar tutuklandı. Yine serbest bırakıldıktan bir süre sonra da öldü…..
Olof Palme’nin öldürülmesinin üzerinden tam 20 yıl geçti.Gazete ve televizyonlar zaman zaman çeşitli savlar öne sürdüler. Ancak, Palme’nin kimler tarafından ve niçin öldürüldüğü gerçeğine hiçbir zaman ulaşılamadı..
Geçtiğimiz günlerde İsveç Adalet Bakanı,Olof Palme davası soruşturmasının zamanaşımına uğratılmayacağını açıkladı.Dosyayı ele alarak inceleyen ilk kuşak polisler yavaş yavaş emekli olmaya başladılar. Yakında yerlerini i ikinci kuşak polisler almaya başlayacak.
Ancak, Olof Palme cinayeti “bir faili meçhul” olarak gizini bu dönemde de sürdüreceğe benziyor.
Geçen süre içinde doğan, büyüyen genç kuşak İsveçliler Olof Palme hakkında fazla bir şey bilmiyor.
Ancak, orta ve yaşlı kuşak İsveç’lilerin yüreğinde o hala var.Saçları bembeyaz, birbirlerine tutunarak zor yürüyebilen yaşlı İsveçliler, hala Olof Palme’nin bir cadde üzerindeki mezarına her sabah taze karanfiller bırakırlar.Ne zaman o meydandan geçseniz, yerlerde yanan mumlar ve mezarın etrafında çiçek demetleri görürsünüz….