İSVEÇ’TEN… Mazeretim var, asabiyim

Yangınlar bir türlü dinmek bilmiyor.

Benim bu yangınlara aklım ermiyor.

Aslında eriyor da, ermiyor…

Yineliyorum, o uğursuz karikatürlerin üzerinden dört ay geçti,kimselerden tık çıkmadı.

O arada işgal güçleri tarafından  Irak cezaevlerindeki mahkumlara, kadınlara, çocuklara  Muaviye zamanında bile görülmemiş işkenceler, kötülükler yapıldı.

Yaptıkları zulmü  filme aldılar, televizyonlarda gösterdiler.

Tanrının bir kulu da çıkıp nedir bu, ne oluyor  demedi….

Suskunluğun böylesine zalimler bile şaşırdı.

“Bunlar, ne tepkisiz, ne edilgen insanlar böyle ” dediler.

Adeta, Müslümanların reflekslerini ölçüyorlardı.

Vardıkları sonuç şuydu: Müslümanlara ne kadar kötülük yaparsan yap, isyan etmezler, baş kaldırmazlar, çünkü dinleri onlara itaat etmeyi, teslim olmayı, boyun eğmeyi öğretmiştir…

Acaba,din damarlarına basıldığında durum değişir miydi?

Gerçi ellerinde  bazı ip uçları varolmasına vardı, ama yeterince net değildi.

Örneğin, Türkiye’deki  insanlarda bir bayrak  asabiyetinin olduğunu biliyorlardı.

“Bayrak yakılıyor” dendi mi, yüz elli kişi dört çocuğa saldırarak linç edilebilirdi.

“Din elden gidiyor” denildi mi, insanlar otellerde cayır cayır yakılabilirdi.

Ramazanda oruç tutmadıkları için üniversite kampüslerinde öğrenciler bıçaklanarak öldürülebilir, köprüden suya atılabilirdi.

Türkiye laboratuvarlarında elde edilen bu bulgular, diğer Müslüman ülkelere de uygulanabilir miydi?

Sınamadan bilmek mümkün değildi.

Karikatürleri dört ay sonra Norveç Gazetesi’nde  yeniden yayımladıklarında hafif bir kımıldama oldu, ama yeterli değildi.Ardından,İtalyan Gazetesi, Fransız Gazetesi,hatta Ürdün Gazetesi…

Karikatürler, ABD’de el çabukluğuyla tişörtlere basıldı, Avrupa’ya dağıtıldı..

Galiba, “bizim çocuklar” bu kez de başarmışlardı..

Evet, Türkiye’deki laboratuvar deneylerinden elde edilen bulgular diğer Müslüman ülkelere de uygulanabilirdi.


Kişiliğine, çoluğuna, çocuğuna ne kötülük yapsanız sesi çıkmayan insanlar, kutsallarına el attığınızda ortalığı kasıp, kavuruyorlardı..

Mazeretleri vardı, asabiydiler…

Çok çabuk tahrik olabilen bir inancın mensubuydular. Sokakta başı açık bir kadın görseler hemen tahrik olurlardı,bu yüzden “türban” konusunda bu kadar ısrarlıydılar.

Oruç tutarlarken  sokakta bir şeyler yiyenlere karşı müsamahasızdılar.

“Ben  odamda uyurken sabah ezanından rahatsız oluyorum” diyen turisti otel lobisinde döndüre döndüre döverlerdi.

Her şeylerine dokunabilir, sadece “kutsallarına” dokunamazdınız.

Mazeretleri vardı, asabiydiler…

Oysa,o asabiyet ateşinin altına odun atanların kimler olduğunun farkında  bile değillerdi…

Gaz bidonlarını ellerinize veriyor, size  kiliseleri, elçilikleri yaktırıyor, sonra da yangının karşısında tam- tam dansı yaparak “Bakın yakıyorlar!” diye bağırıyorlardı.

Daha sonra içlerinden biri sırtına ABD’den gelen karikatürlü  tişörtü giyerek, George Bush’a işgalin başlangıcında söylediği  sözü anımsatıyordu:

“Haçlı Seferlerini başlatmak için daha ne bekliyoruz?”.

Ateş,Lübnan’dan Suriye’ye, İran’dan Libya’ya,Pakistan’a, Afganistan’a doğru yayılıyordu.

Suriye ve İran’a karşı  saldırı planlarının psikolojik alt yapısı  hazırlanıyordu.

Yarın, işgalci güçlerin uçakları Tahran’ı, Şam’ı bombalamaya başladığında, 
kimse, bugün işgalcilerin hesabına bağırıp çağıran asabilere “Allah kurtarsın!” demeyecek.

Zurnada peşrev olmaz,

Ne çıkarsa bahtınıza;

Orta Doğu için “Ilımlı İslam” planlanıyorduk,

“Kısmetinize bu çıktı!” diyecekler…
*
Bu da bir takdiri ilahi mi bilmiyorum:

28 Şubat kararlarını iktidardaki Necmettin Erbakan’a imzalatmışlardı.

Orta Doğu’yu işgal planlarının altında da Recep Tayyip Erdoğan’ın imzası olacak mı?

En azından ben kendi adıma merak ediyorum.

Bekleyelim, göreceğiz…

646500cookie-checkİSVEÇ’TEN… Mazeretim var, asabiyim

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.