Irak ile İran arasında yıllarca süren savaşın yeni bittiği günlerdi. Irak’lı Ferahnaz, İsveç’çe dil okulunda sınıf arkadaşımdı.Savaşın son dönemlerinde bir yolunu bulmuş, İsveç’e sığınmacı olarak gelmişti.
Öğretmenimiz, kara tahtaya bir şeyler yazıyordu.
Derslere uyum sağlayamıyordu. Öğretmen ders anlatırken,yine bir gün düş dünyasına dalmış, uzaklara gitmişti. Öğretmen, tahtaya karaladığı yazıları silerken birden elindeki silgiyi gürültü ile düşürdü. Gürültü ile uyanan Ferahnaz, çığlık atarak havaya fırladı.
Ferahnaz, ani seslere karşı duyarlıydı.
Irak-İran savaşında babasını, iki kardeşini bombalı bir saldırıda yitirmişti. Haftanın belli günlerinde okuldan izin alarak Danimarka’daki İşkenceye Uğrayanları Tedavi Merkezi’nde psikolojik tedavi görüyordu…
***
Nabila, ortaokula giden kızımın sınıf arkadaşıydı. Onun ailesi de İsveç’e, 1991 yılında, Baba Bush’un Irak’a karşı başlattığı savaştan sonra gelmişti. Nabila’nın babası, çocuklarının yeni koşullara uyumu konusunda çok katıydı.İsveç kültürünün, birlikte getirdikleri Müslüman kültürünü yok ettiğini düşünüyordu.İsveç’e başı açık gelen eşi kısa sürede çarşafa bürünmüştü. Nabila da altı yaşına dek sokakta arkadaşlarıyla kız erkek ayırımını yaşamadan büyümüş. Ancak, okula başlayınca iş değişmiş.Babası, “Artık büyüdün, başını ört” demiş.Kızımla baş başa kaldıklarında zaman zaman ağlayarak örtünmeyi sevmediğini söylüyor, babasının baskılarından yakınıyormuş.
***
Bugün, nüfusunun tamamına yakını yabancılardan oluşan Malmö’nün Rosengard semti geçtiğimiz günlerde İraktakine benzer günler yaşadı. Neye tepki duydukları anlaşılamayan yabancı gençleri evlerin bodrum katlarını, mahalledeki çöp bidonlarını ateşe verdiler.Yangınlar, çeşitli aralıklarla günlerce sürdü. Daha önce de aynı mahallede, okullar, çocuk yuvaları ateşe verilmişti.
Benim geldiğim yıllarda Rosengard, yeşillikler içinde, güzelliğine doyum olmayan bir semtti. Son yıllarda kurudu, çoraklaştı adeta.
Huyumdur, zaman zaman, anılarımın geçtiği yerlere küçük gezintiler yapmak isterim. Ne yapacağıma karar veremediğim bir tatil günümdeİsveç’e geldiğimde kaldığım ilk mahalle olan Rosengard’da bisikletle dolaşmak istediğimde, gördüklerim karşısında şaşkınlığımı gizleyemedim. Bisiklet yolları cam kırıklarıyla kaplıydı. Mahallenin çocukları, hiç tanımadıkları bisikletlilere zarar vermek için ellerine geçirdikleri şişeleri bisiklet yolunun üzerinde kırmışlardı.
Tekerin patlamaması için elimde bisikletimle yaya olarak yürürken başka bir tuzakla karşılaşacağımı nereden bilebilirdim.
Cam kırıkları arasında dikkatle yürürken bir köşe başında birden çapraz ateşe alındığımı fark ettim.Yüzlerini Filistin poşularıyla gizleyen iki çocuk, oyuncak silahlarını üzerime doğrultarak her gün televizyonlardan izledikleri Irak görüntülerini tekrarlıyorlardı.
Çocukların ikisi iki yandan, “Kaldır ellerini havaya kaldır, teslim ol!” diye bağırdılar!
Zevklerine limon sıkmak istemedim; bisikletime yaslanarak ellerimi havaya kaldırdım ve teslim oldum.
Buna da şükür!..Irak’ta her gün yinelenen benzer saldırılardan kaç kişi benim gibi böyle sağ kurtulma şansına sahip olabiliyor..