Teke Yöresinin kalbinde keçileri nasıl kaçırdık

YUSUF YAVUZ / AÇIK GAZETE – Hayvanlarımızı 50 yılda yitirdik, sipsiyle zortlamayan keçiye, türküyle otlamayan angus sığırlara kaldık…
 
Teke Yöresi’nin kalbinde yer alan Burdur, Türkiye’nin en önemli hayvancılık üretim merkezlerinden biri. Yöredeki hakim Yörük-Türkmen karakterli halkın çok büyük bir kısmı yerli bir ırk olan ve neredeyse üretiminden masraf istemeyen, zor koşullara dayanıklı kıl keçisi üretiyor. Koyun ve sığır üretimi de oldukça yaygın. Ancak 1950’li yıllardan bu güne Burdur’daki keçi üretimi neredeyse yarı yarıya azalmış durumda.
 
YIL 1953, TEKE YÖRESİNİN KALBİ BURDUR’DA KEÇİ SAYISI 324 BİN
1953 yılında Burdur’un tarımsal üretimi ile tarihi ve sosyal yaşamını inceleyen bir dosya yayınlayan Vatan Gazetesi, ‘Memleket İlavesi’ olarak okurlarına sunduğu dosyada, Burdur ili genelindeki keçi sayısını 324.280 olarak verirken, koyun 144.023, yerli sığır 63.720, 10342 at ve kısrak, 5210 manda ve 29112 manda sayısı not düşülmüş.
 
170 BİN NÜFUSA 669 BİN HAYVAN VARLIĞI
1950’li yıllarda Burdur il genelinin nüfusu yaklaşık 170 bin civarında (1960’ta 179 bin). O yıllardaki hayvancılık üretimi nüfusla kıyaslandığında oldukça yüksek bir rakam. 1953 yılında yaklaşık 170 bin nüfusu olan Burdur il genelindeki büyük ve küçükbaşlar ile manda, at ve eşeklerden oluşan hayvan sayısı 669.768.
 
YIL 2018: BURDUR’DAKİ KEÇİ SAYISI 202 BİN
Bugüne gelirsek Burdur’un nüfusu 2016 yılı verilerine göre il genelinde 261.401. Aradan geçen 60 yıllık zaman diliminde kentin nüfusunda büyük bir artış olmazken, hayvan varlığı sayısında ise oldukça büyük bir düşüş var. TÜİK’in Haziran 2017 tarihli verilerine göre Burdur’daki keçi varlığı sayısı 202.908, koyun varlığı 241.981, sığır varlığı ise 205.307 olarak kayıtlara geçti. Manda yetiştiriciliğinin neredeyse bittiği kentteki at, eşek ve kısrak gibi hayvanların sayısına ilişkin bir veri ise bulunmuyor.
 
KİŞİ BAŞINA DÜŞEN HAYVAN SAYISINDA BÜYÜK KAYIP
Burdur’daki küçük ve büyükbaş hayvanların sayısının toplamı bugün itibari ile 650.196 adet. 1953 yılında 170 bin civarındaki nüfusuyla 669.768 hayvan yetiştirebilen Burdur, bugün 261 binlik nüfusuyla 650.196 adet hayvan yetiştirebiliyor. 1950’li yıllarda Burdur’da kişi başına neredeyse 4 hayvan düşerken bugün bu oran yaklaşık 2,4’e gerilemiş durumda.
 
YERLİ IRKTAN UZAKLAŞILDI, SU KAYNAKLARI TÜKENMEYE BAŞLADI
Coğrafyaya dayanıklı ve iklime uyumlu yerli ırk hayvanların yetiştirildiği bir dönemde Burdur kendi yağıyla kavrulan bir üretim modeliyle hem doğasını hem de su kaynaklarını verimli kullanırken, son yıllarda ağırlıklı olarak besi hayvancılığının dayatıldığı kentte yoğun su tüketimine neden olan yem bitkileri yetiştiriciliği yüzünden yeraltı suları da alarm vermeye başladı. Göller Bölgesinde bulunan ve başta Burdur Gölü ve Salda gölü olmak üzere pek çok göle ev sahipliği yapan Burdur’un gölleri yok olma tehdidi altında.
 
BURDUR GÖLÜ SON 35 YILDA ÜÇTE BİRİNİ YİTİRDİ
Kapalı bir havzada yer alan Burdur Gölü’nün beslendiği kaynaklara yapılan göletler ve göl havzasında açılan binlerce sondaj kuyusu Burdur Gölü’nün üçte birini son 35 yıl içinde tüketti. Burdur Gölü her yıl 330 milyon litre su kaybı yaşıyor. Türkiye’nin 7. Büyük gölü olarak bilinen Burdur Gölü, Ramsar Alanı olarak koruma altına alınan uluslararası önemdeki sulak alanlarımızdan biri. Ancak göl çevresindeki hatalı tarım politikaları ve kötü kullanım yüzünden Burdur Gölü hızla ölüyor.
 
GÖL AYNASI ÇEKİLDİ, ÇÖL FIRTINALARI BAŞLADI
Göl sularının çekildiği araziler tuzluluk yüzünden hızla çoraklaşıyor, ardından ise adeta çöle dönüyor. Aşırı rüzgarlı günlerde göl aynasının çekildiği çorak arazilerdeki kum ve tozlar havalanarak kentin üzerine, tarım alanlarına yağıyor. Kısacası önce gölün sağlığı bozuldu, ardından da bütün doğasına yayılmaya başladı. Şimdi de insanların sağlığını tehdit eder vaziyette. Özellikle yaz aylarında ve rüzgarlı havalarda kente dışarıdan gelen biri soluduğu havada göl tozlarını hissedebilir.
 
BÜYÜMEYE DAYALI KALKINMAYLA ‘GELİŞMEYİ’ UNUTTUK
Büyümeye, ranta ve kısa yoldan zenginleşmeye dayalı bir kalkınma modeliyle büyülenen kitlelerin ‘gelişmeyi’ unuttuğu bir ülkede Burdur kendi geleneksel üretim rolünü endüstriyel üretime kaptırmış gibi görünüyor. Kendi yağıyla kavrulan geleneksel hayvancılık üretiminde girdi maliyetleri neredeyse yalnızca emek ile sınırlı iken endüstriyel üretim modelinde yemden veteriner hizmetlerine, enerjiden suya bir çok alandaki maliyetler üreticilerin de belini büküyor.
 
ÜRETİCİ, KURALLARINI KOYAMADIĞI MODELDE ÜRETTİKÇE BATIYOR
Kurallarını kendi koyduğu ve kendisinin oynadığı, üstelik binlerce yıldır kuşaktan kuşağa aktarılarak gelen bir öğreti olduğu için iyi de bildiği bir hayvancılık modelini küresel şirketlerin denetimindeki endüstriyel hayvancılığa kaptıran bir kent, aslında Türkiye’nin küçük bir özeti niteliğinde. Oyunun kuralını şirketler koyuyor, yerli üretici ise ise endüstriyel hayvancılık üretiminde, ürettikçe batıyor…
 
KIL KEÇİSİ VE YERLİ KOYUN TÜRKİYE’NİN GIDA GÜVENCESİDİR
Oysa kıl keçisi başta olmak üzere yerli koyun ve sığır türleri hem gıda güvenliği açısından büyük önem taşıyor, hem de bir üretim kültürünü aktarıyordu. Müziğinden masalına, oyunundan destanına Teke Yöresi’nin ruhuna işleyen üretim kültürü, endüstriyel tarım modelinin daha çok kazanç aldatmacasıyla bitme noktasına geldi. Teke Yöresi, keçileri kaçırdı.
 
SİPSİYLE ZORTLAMAYAN KEÇİLER, TÜRKÜYLE OTLAMAYAN SIĞIRLAR
Kırsalda kıl keçisi, kara sığır ve Karaman koyunu yetiştirmekte direnen bir çok üretici de atalarından kalan mirası geleceğe aktarabilme mücadelesi veriyor. Ancak bugün sipsiyle zortlamayan seanen keçileri, türküyle otlamayan angus sığırlarının yetiştirildiği kapalı, mekanik çiftlikler Burdur topraklarında hızla yayılıyor. Bir yandan et ithalatıyla kırmızı et açığını kapatmaya çalışan Türkiye, diğer yandan coğrafyasına uyumlu olmayan hayvan ırklarını teşvik olarak üreticiye dayatarak ‘daha fazla verim’ vaadiyle üreticileri dilini bilmedikleri bir hayvancılıkla baş başa bırakıyor.
 
BURDUR TÜRKİYE’NİN KÜÇÜK BİR MODELİ
Burdur, kocaman Türkiye pazılının yalnızca bir parçası. Ancak diğer parçalar da benzer bir oyunun içinde giderek rengini değiştiriyor. Üç-beş küresel şirketin denetimindeki tarım ve hayvancılık modelinden çıkıp, on bir yıldır bu toprakların kültürüyle yoğurulmuş yerli üretim modelimize dönmezsek, Anadolu’nun yerli ırklarını yalnızca müzelerde göreceğiz…
 
2154420cookie-checkTeke Yöresinin kalbinde keçileri nasıl kaçırdık
Önceki haberTükenen kapitalizm ve sol
Sonraki haberErdoğan: İstanbul’a bir başkan seçmişler ki tam bir facia
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.