Yıllar sonra televizyonun başına oturmaya başladım. Youtube’dan Avrupa Yakası’nın eski dizileri, Cem Yılmaz ve Ata Demirel’in skeçleri dışında Türkçe kanalları izle(YE)miyorum. Özellikle Türkçe kanallarda haberler, yorumlar ve tartışmalar tam bir felaket… “Tanrım cahil olmak ne güzel, herşeyi biliyorsun” dedirtecek cinsten. Habercilikte ise gazetecilik ayaklar altında. Bu arada medya sektöründe direnen iyi meslektaşlarımı tenzih ediyorum…
İngiliz kanallarında üç favori programım var: Hurda Avcıları (Salvage Hunters), Money fo Nothing (Para Hiç Bir Şey) ve Wheeler Dealers (Tamirat Tadilat)… Hani bu yazımı “Türkiye’deki kanallarda farklı ne yapabiliriz” diye düşünen meslektaşlarım olursa, “hemen kolları sıvayın” derim.
Salvage Hunters’da hurda avcısı Drew Pritchard, kamyonetiyle ülkenin dört bir yanını dolaşıp antika değeri olan eşyaları satın alıyor. Drew, Conwy Galler’deki atölyesindeki ekibiyle eski eşyalara bakım yapıp internetten ve eskici dükkanında satışa çıkarıyor. 2011’den bu yana Quest’te yayınlanan bu programı yeni keşfettim. Geçen günkü programda bizimkisi çok zengin bir aristokrat ailenin konağına gitti. Eski eşyalar arasındaki el yapımı ağaç salıncak Drew’in ilgisini çekti. Yaşlı adam, salıncaktaki çocukluk fotoğrafını gösterip, “Benden sonra salıncak pek kimsenin umurunda olmayacaktır. Ona ikinci bir hayat vermenin ve başka çocukları mutlu etmenin zamanı” diyerek salıncağı sattı. Çok duygulandım doğrusu. Yaşanmışlığın eşyalara değer kattığını gösteren bu programda ince, zevkli ve farklı tasarımları ilgiyle izliyor, İngiliz halkının eşyaları koruyup kollamaktaki muhafazakarlığına hayran oluyorsunuz. Zaten kırmızı çift katlı otobüsler, posta kutuları ve telefon kulübeleri ile siyah taksiler bu konuda ipucu vermiyor mu?
Drew’un gezdiği ev ve konakları izlerken dikkat ettim yerli bir halkın evleri asırlık köklü bir ağaç, biz göçmenlerinki ise küçük bir saksı gibi… Sanırım Londra’daki bizim toplumda en eski eşya 40-50 yıl ötesine gider. “İstanbul’daki babaevi, Londra’daki yaşadığım ev gibi köksüz değil en azından” diye düşündüm. Babaevindeki cumhuriyetle yaşıt 96 yaşındaki koltuklar, annemin 75 yaşındaki dikiş makinası, babamın dedesinden kalan eski terazilerde kullanılan o asırlık “yarım kilo”, anneannemin genç kızken 1915’te ördüğü desenli yün çorap geçmiş zamanla bağımız…
Money For Nothing programı ise genellikle BBC’de yayınlanıyor. Sarah Moore, bizim mahalle sayılan Black Horse civarında geri dönüşüm deposunda atık eşyaları toplayarak, işin uzmanlarına yeniden tasarlatıyor. Sarah yenilenen ya da başka tasarımlarda hayat bulan atık eşyaları satarak, eski sahiplerine masraftan artan kazancı götürüyor ve bu “sürpriz para”yı ne yapacağını sormayı da unutmuyor. Çoğu yoktan gelen parayı hayır kurumlarını vereceklerini söylediğini de belirteyim. Bana göre; Sarah tüketimin körüklendiği, iklim krizinin tehlikeli boyutta olduğu dünyamızda izleyicileri özendirerek çok yararlı bir iş yapıyor. Programı izleyenlerin eski koltuklarını atmak yerine yeniden tasarlamayı tercih ettiğini sanıyorum. Kendi tasarımınızla atık bir eşyaya soluk vermek çok keyifli değil mi? Benim çocukluğumda eşyaları geçin giysiler bile sürekli yeniden tasarlanıp defalarca reenkarnasyona uğratılırdı.
İngiltere’de Discovery Channel ve Motor Trend’de yayınlanan Wheeler Dealers programında ise eski otomobilleri Mike Brewer satın alıyor ve usta tamirci Edd China kameraların karşısında tamir ediyor. Mike şaşırtıcı bir biçimde yenilenen otomobilleri uygun bir kazançla satıyor. Yaşlı otomobilleri üstelik günümüzde aranan egzoz gaz salınımı derecesiyle yeniden yollara kazandırmak da yararlı bir iş… Londra’ya 1985’te ilk geldiğimde belediyelerin çok küçük bir ödentiyle açtığı otomobil tamir kursları vardı. Keşke gitseydim diye düşünüyorum. Şimdi artık belediyelerin öyle bir hizmeti yok. Oysa bu tür kurslar ülke ekonomisine dolaylı ama ciddi bir artı değer katıyordu.
Türkiye’deki kapatılan köy enstitüleri de yukarıda anlattığım yaşamda gerekli olan becerileri öğretiyordu. Günümüzde ortaokul ve liselere elektrik, kaynak, otomobil tamir mantığı, dikiş, bahçecilik, marangozluk, ilk yardım, program yazılımı, film yapımı, fotoğrafcılık, yemek yapma ve sunumu gibi yaşamda gerekli olacak “beceri dersleri”, üstelik zorunlu olarak konulsa ne güzel olurdu.