Tükenerek yaşamak

Uygarlıklar kuruldu uygarlıklar yıkıldı. Bu bir yazgı değildi: kendini yaratmayı bilen insan kendini inatla yok etmeyi de beceriyor. Bireyler gibi toplumlar da kendi güzelliklerini yaratabildikleri gibi kendi kötü sonlarını da elleriyle çizebiliyorlar. Ne gerekmiyorsa yapmakla ne gerekiyorsa yapmamak gelip bir yerde birleşiyor. Geçiştirmek ve gelişigüzel davranmak bireylerin ve toplumların yaşamlarında çöküntünün başlıca nedenidir. Felaket geliyorum demez diye düşünürüz, oysa felaket gelmiştir, kapının önünde beklemektedir. Felaket yalnızca savsaklanmış işler üzerinden değil aynı zamanda inatlar bencillikler aptallıklar tutkular tembellikler üzerinden de gelir. Söz misali yunan toplumu M.Ö. IV. yüzyılda göz göre göre çatır çatır çöktü, hala o çöküntüyü yaşıyor. Bu işte Persleri ya da Büyük İskender dediğimiz Aleksandros’u suçlamak kolaya kaçmak olur. Birçok olay o büyük uygarlığın son dönemlerinde kesin bir yıkılışın belirtilerini veriyordu açık açık. Yunanistan tam yirmi beş yüzyıldır o çöküntüyü yaşıyor.
Yunan toplumu o uzak geçmişin anılarını belleğinden silmiş görünüyor. Görmedim oraları ama sanırım Atina sokaklarında artık filozoflar dolaşmıyor. Bugün Atina’da ihtiyar ve çirkin bir Sokrates sizi bir köşeye çekip soru yağmuruna tutabilir mi? Hiç sanmıyorum. Felsefeyi gündelik düşünce düzeyine indirmeyi başarmış olan Eukleides’i, atomcu anlayışın temellerini atmış olan Anaksagoras’ı, dünya işlerine aldırmamayı yaşam felsefesi olarak benimsemiş olan Antisthenes’i, yaşamı sağlam bir ahlak temeline oturtmaya çalışan Kıbrıs’lı Zenon’u Atina sokakları çoktan unutmuştur. Dönüşen dönüşmeyen ayrılığını ortadan kaldıran ilk gerçek atomcu Demokritos’un, dizgeci düşünceyi başlatan Platon’un, bilimin kurucusu Aristoteles’in, yaşamın güçlüklerine direnme ahlakını insanlığa armağan etmiş olan Epikuros’un o topraklarda gölgesi bile yoktur şimdi. Meyhanelerde aşka gelip tabak kıranlar bu kişilerin adlarını duymamışlardır. Onların adları bugün insanca bir yaşamın koşullarını yaratmak için çırpınan üç beş dünya aydınının belleğinde yaşıyor. Onları unutan yalnız kendi toplumları olmadı, bütün dünya unuttu onları. Paris sokaklarında Londra sokaklarında filozoflar dolaşıyor mu? İnsan evrensel belleğini yitirmeye başladığı anda kendini gözden çıkarmış demektir. Bugünkü dünyanın kültür yetmezliği böylesi bir yoksunluğun en doğal sonucudur.
Öte yandan Roma hem kendi görenekleriyle hem yunan değerleriyle yarattığı kültür dünyasına yabancılaşarak, bir anlamda kendine yabancılaşarak çöktü. Stoa’nın yer yer katı görünen usçu ahlakı bile Roma’yı ayakta tutmaya yetmedi. İmparator-filozof Marcus Aurelius’un stoa ahlakıyla M.S. II. yüzyılda ortaya koyduğu çabalar imparatorluğun çöküşünü belki biraz geciktirmiştir. İmparator Diocletianus’un M.S. III. yüzyılda filozofları Roma’dan kovması bir uygarlığın kendinden vazgeçmesi anlamına geliyordu. Roma’da hemen her gün bayramdı ve üç yüzü aşkın hamamda insanlar dünyadan kopmuş olmanın erinciyle unutulmaz saatler yaşıyorlardı. M.Ö. II. yüzyılın ünlü devlet adamı Cato ve benzerleri silinip gitmişlerdi. Onlar insanın üstüne titrediler ama insan kendi üstüne titremedi. Bayır turpu pişirerek yaşamını sürdüren devlet adamının kendisine sunulan bir torba altını geri çevirişi bugün bir düş bile değildir.
İnsanlığın Yeniçağ’ı başlatırken eski değerlere dönmesi, yunan-latin kültürünü yeniden yaşamaya yönelmesi bir gereklilikti. Eskiye saygımız yoksa yeniyi yaratamayız. Eskiyle hesaplaşmadan yeniyi bulmak olası değildir. Yeni eskiden ötürü vardır. Avrupa M.Ö. VI., V., IV. yüzyıllarda yaşadığı atılıma benzer bir atılımı M.S. XVII., XVIII., XIX. yüzyıllarda yeniden yaşayabildiyse eski kaynaklara dönme gerekliliğini yerine getirebildiği içindir. Gününü gün etmekten, yiyip içip cinsel ilişkide bulunmaktan, hiç kimseyi sevememiş olmakla birlikte dokuzuncu sınıf donjuan kimliğiyle önüne gelen kadına sarkmaktan başka bir şey bilmeyen insanların dünyasında sözünü ettiğimiz bu altı yüzyıl hiçbir anlama gelmiyor. Tarihe sövüp sayarak kafadan atma bir dönüşmezlik felsefesiyle dünyaya umutsuzluk yaymaktan başka bir iş bilmeyen insanların dünyasında bu altı yüzyıl hiçbir anlama gelmiyor. Kolay elde edip kolay yaşamaktan yorgun düşmüş insanların dünyasında, yetim hakkı yemekten utanmayan insanların dünyasında, tüm yeteneksizlikleri ve yetersizlikleri kendinde toplamış olmakla birlikte kendini yetkin insan saymak yırtıklığını elden bırakmayan insanların dünyasında bu altı yüzyıl hiçbir anlama gelmiyor.

644740cookie-checkTükenerek yaşamak

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.