Toplumların özellikleri

Kendilerini doğru dürüst eğitemeyen toplumlar kendileri için ve başka toplumlar için tehlikeli olurlar. Yaşamak bir sanattır ve bu sanat yalnız bireylerle değil toplumlarla da ilgilidir. Gelişigüzel yaşamakla bilerek yaşamak arasındaki ayrımı görebilmek gerekir. Olayların tarihi eğitim düzeyi düşük kalmış toplumların kendilerine ve başka toplumlara verdiği zararları uzun uzun anlatır. Olayların tarihi dökülen kanlarda son açıklamalarını bulan yetersizliklerin tarihidir, şiddetin tarihidir. Yönetenler ve yönetilenler ayrımının yapay bir ayrım olduğunu, bir toplumda yönetenlerle yönetilenlerin aynı kumaştan biçildiğini hepimiz biliyoruz. Görenekler ve onların yaşamdaki somut yansımaları olan alışkılar böyle bir yönetenler ve yönetilenler ayrımının bir karşılığı olmadığını, iki kesim arasında bir nitelik ayrımının bulunmadığını gösterir. Bir toplumun bütün katlarıyla ve bütün bireyleriyle tam yetkin olabileceğini elbette düşünemeyiz. Ancak toplumlar yerin ve zamanın koşullarında olması gerekenin uzağına düştükleri zaman, süregiden değerlerin altında kaldıkları zaman, evrensel düşünce ve yaşam koşullarının düzeyine ulaşamayıp uygarlaşmada iyiden iyiye gerilerde oyalandıkları zaman sıkıntılara uğrarlar ve başka toplumlar için sıkıntılar yaratırlar.

Eğitimin boş bıraktığı yeri şiddet doldurur. Eğitimin yetersiz kaldığı yerde zenginlikler bile tehlikelidir. Eski Yunanistan’da atomlaşmışlığın zamanla toplumsal ve siyasal açmazlar yarattığını, süregiden sorunların Atina ve bağlaşıklarının zenginleşmesiyle daha da derinleştiğini, iç savaşları kışkırtan bir etken durumuna geldiğini görüyoruz. Zenginleşmiş sitelerde toplumsal ve iktisadi denge bozulunca, siteler arasında da aynı durum ortaya çıkınca örnek bir uygarlığı kökten sarsacak ve yıkıma götürecek koşullar oluşmaya başlamıştı. Bir başka örnek Roma örneğidir. Roma’da yayılmacılığı getiren askerlik bilinci genel kültür değerlerinin üstüne çıkmamış olsaydı İkinci Eskiçağ’ın bu ikinci büyük uygarlığı öylesine büyük bir gürültüyle batmazdı. Bunları söylerken tarihe olasılıklar açısından bakmanın son derece yanlış olduğunu elbette biliyoruz: olup bitmişe yön verme mucizesini kimse gösteremez. Biz burada yalnızca konumuz gereği sorunu olasılıklar çerçevesinde ele alıyoruz. Yoksa amacımız kafamıza göre bir tarih düzenlemesi yapmak ve tarihi kendi açımızdan yeni baştan yazmak değildir.

Her toplum genel kültür değerleri açısından azçok tutarlı bir bütün oluşturur. Bu bütünlük sınıfsal ayrımlara karşın gözle görünür bir bütünlüktür. Ortaçağ’ın sonlarında ortaya çıkan ve artarak sürmekte olan, belki bir zaman sonra yerini başka bir yapıya bırakacak olan ulusallık bilinci toplumlarda bütünselliği sağlamıştır. Her toplum görenekleriyle yani yarattığı değerlerle, gelenekleriyle yani zaman içinde bu değerlerin ışığında oluşturduğu kültür birikimiyle, alışkılarıyla yani genel davranış özellikleriyle bir bütün oluşturur. Bir ilerilik bilincinin ürünü gibi gösterilen kaba evrenselcilik savlarının boşluğu karşısında ulusal değerler dünya toplumlarının ortak amaçlar yaratmasında belirleyici oluyor. Evrensel değerlerin göründüğü yer her toplumun kendi penceresidir. Uluslar henüz birbirlerinde erimediler. Toplumlar özel özelliklerini daha çok alışkılarda ortaya koyuyorlar. Alışkılar bize toplumların ne gibi özel özellikler çerçevesinde birer bütün oluşturduklarını açıkça gösteriyor.

Toplumsal ortak davranışlar ulusları oluşturan toplulukların yaşam biçimlerinde değişik renklerle yansır. Değişik renkler ulusların zenginliklerine tanıklık eder. Örneğin dağ insanının davranışları kıyı insanının davranışlarından epeyce ayrıdır. Ancak bu durum ortak özellikleri çatışkılı kılacak bir durum değildir. Önemli olan ayrılıklarda bir olabilmektir. Önemli olan yaşama insan gibi bakabilmektir. Göreneklerin geleneklerin alışkıların kemikleşmiş yapılar olduğunu da düşünmemeliyiz. Değişen yaşam koşulları bu değer alanlarında sessiz ya da sesli ama daha çok sessiz dönüşümler yaratırlar. Bir toplumun dönüşümleri en başta kültür yapılarının aralıksız değişmelerinde kendini gösterir. Toplumsal-iktisadi koşullar olumluya doğru gelişiyorsa dönüşüm de olumluya doğru olacaktır. Çöküntü dönemlerinde yapıların olumsuza doğru dönüştüğünü, buna göre göreneklerin bozulduğunu, geleneklerin silikleştiğini, alışkıların dağıldığını görürüz. Olumsuza doğru dönüşüm daha çok eğitimdeki bozulmalarda ve dolayısıyla şiddete olan yoğun eğilimlerde kendini gösteriyor. Şiddetin kaynağını toplumsal yetersizliklerin dışında aramak yanlıştır. Geriliğin en alt düzeyi kan kokusuna tutkundur, kanda yıkanmayı sever.

645860cookie-checkToplumların özellikleri

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.