Türk tipi işçi eylem biçimi: Açlık Grevi(!)

Ocakların kapısını Üzerlerine kapatarak hakkımızı vermezseniz ölürüz demekteler. Bu tutum işçi sınıfı açısından doğru bir tutum olmadığı gibi sınıf karakterinde uygun değil. Hayatı yaratan bir sınıf ölümün çaresizliğine kendisini teslim edemez. Can verdiği hayatı biraz sallayarak, biraz gıdıklayarak yaşama alanlarını, tıkanan damarlarını açarak yoluna devam eder.

Her ne kadar 12 Eylül ahtapotu bazı uzuvlarını çürütmüş olsa da, toplumun duyarlılığını zayıflatsa da, örgütlü dinamiklerini çürütüp dağıtsa da, insan ilişkilerini de o günden bu yana aşındırsa da işçi sınıfının kendi güçlerini toparlama imkânı her zaman var. Var olmaya da devam edecektir. Çünkü işçilerin üretimdeki yeri hayatın ve değerlerin üretim alanıdır. Toplumsal dinamikler o günlerden bu yana epeyce değişime uğramış olsa da bunu her zaman yeniden lehlerine değiştirme imkânları vardır.

İşçilerin örgütlülüğü zayıflamış olsa da, güç kaybı yaşasa da, sendikalar büyük oran da işlevini yitirmiş de olsa işçi sınıfı kendi örgütlülüğünü var edecek durumdadır. Bunlar işçi sınıfının gerçekliğidir. Çünkü işçi sınıfı üretimdeki yeri bakımından bir değişim yaşamadığı için örgütlenme gücünü üretimdeki yerinden alır! O nedenle de örgütsel olarak toparlama imkânı her zaman vardır. İşçiler eskiden olduğu gibi yine üretimden gelen gücünü kullanma imkânı yakalaya bilirler. Yeter ki umutsuzluk ve çaresizlik girdabına düşmesinler. Kötü örnekleri iyi örnekler gibi seçmesinler. Hayatı üretenler, yeni eylem biçimleri yaratarak, yollarını açmasını bilirler.

Belki bugün üretimden gelen güçlerini yeteri kadar kullanamıyorlar. Üretimden gelen güçlerini kullanarak hak alma yerine bedenlerini açlığa yatırarak hak alma mücadelesi verir oldular. Bu durum, sınıf mücadelesi açısından olumlu bir durum değil, olumsuz bir durumdur. Bunu söylediğim için bazılarını kızdıracağı mı çok iyi biliyorum. Hatta bu yazı nedeniyle beni eylem kırıcı bile ilan edeceklerini söylemem gerekir! Aziz Nesinin Büyük Grevde başına gelenler benimde başıma gelirse hiç şaşmam. Ama bu sakatlıkları anlatmak durumundayım. Bunu söylemek durumundayım. İşçiler, bu türden bir eylemi öne çıkarmakla bir biçimde mahpuslara öykünmüş de oldular. Bu durum işçiler açısından oldukça kötü ve vahim bir durum demektir. Açlık grevleri çaresiz, eli-kolu bağlı insanların son başvuracakları bir eylem biçimi olarak düşünülmesi gerekir! İşçiler hiçbir zaman çaresiz değiller. İşçi sınıfı toplumsal hayatı üreten bir güçtür. Yeter ki o gücünü kullanmayı bilsin! Her şeyi değiştirir.

Hatta işçiler, o patronum diyenlere ürettikleri artı değerden onlara yaşama hakkı, büyüme hakkı verirler. Hiçbir patron işçisine ücret, aylık, günlük vermezler. Tam tersine, işçiler, patronlarına yarattıkları artı değerle çok yüksek oran da bir maaşlar verirler. Onun için, işçiler, Mahpusların, çok önceden eskitip attıkları, o açlık grevlerine ihtiyaçları yoktur. İşçi sınıfının birlik ve dayanışmaya, sınıf hareketini birleştirmeye ihtiyaçları var. Sendikalarını yeniden yapılandırmaya ihtiyaçları var. Asla açlık grevlerine ihtiyaçları yoktur.

Açlık grevleri en sonunda mahpustaki insanları yedi bitirdi. Birçoğunu sakat bıraktı. Yüzlerce mahpus ölümü kucakladı. Elbette ölüme giden arkadaşlar hepimizden daha cesurdu, kararlıydılar. Ancak yaptıkları o eylemleri oldukça yanlıştı. Orada yapılan o yanlışlar bugün işçi sınıfına sirayet ettiğini görüyoruz. İşçi sınıfı sınıf dayanışmasını geliştirerek üretimden gelen gücünü kullanma yerine açlığa yatar oldular. Bu bağlam da işçi sınıfının mahpuslardan öğreneceği hiçbir iyi örnek olamaz. Asıl mahpuslara öğreteceği çok şeyleri olacağını unutmasınlar. Çaresizlik işçi sınıfına asla yakışmıyor. Zonguldak işçisi en zor şartlarda yaratıcı yeteneğini kullanarak cuntanın çocuğu Turgut Özal’ı hizaya getirdi. Bunlarımı hizaya getirmeyecek!

Eylemlerini duyurmak, kamuoyuna taşımak için belki ilk etapta açlık eylemi bir nebze kabul edilebilir ama tamamen bir hak alma biçimi olarak kullanılması doğru olmayacağı çok açıktır.

Açlık grevleri, işçi sınıfının üretimdeki yeri açısından bir vahametin göstergesi olmaktan başka anlama gelmez! Bugün, işçilerin, sendikacıların desteğinden çok, işçilerin desteğini alarak sendikalarda oluşan kastları da yıkacak bir örgütlenmeye ihtiyaçları var. Sendikacılar gittikleri yerlerde yaptıkları konuşmalar laf olsun torba dolsun mahiyetindeki konuşmalar içindeler. Sendikacılar örgütsüz işçileri örgütleyerek ancak sendikacılık yapabilirler. Günümüzdeki sendikacılar ise hükümetin insafına sığınarak yerlerini koruma peşindeler.

Günümüz sendikacılık anlayışı maaşlarını işçilerin verdiği aidattan alırlar, ancak, patronların ekonomisini hesaplamakla, patronlara yaranmak meşgul olurlar. O nedenle işçi sınıfı mücadele içinde hayatı değiştirerek kendi önderlerini yetiştirmek durumundalar. Bu bağlamda işçilerin işi hayli zor ama çaresiz ölümden de daha anlamlı olduğunu unutmayalım. Türk tipi işçi eyleminden kurtularak, uluslararası işçi sınıf deneyleriyle beslemek, onlardan esinlenmek daha mantıklı olduğu gibi, kendi özgünlüğünü şekillendirmek de elzem bir görevdir.

______________

30 Mayıs 2016 Tahir Canan

1582590cookie-checkTürk tipi işçi eylem biçimi: Açlık Grevi(!)

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.