Türkiye’yi hafife alanlar hata yapıyor

Avrupa Parlamentosu üyesi liberal bir milletvekili TC Başbakanı Recep Tayyip
Erdoğan’ın Türkiye’nin AB ve Kıbrıs’a yönelik politikası hakkında
söylediklerine yönelik olarak son beş yıldır gerektiğinde tekrarladığı basın
açıklamalarından birini piyasaya dağıtmış. Her zaman olduğu gibi -sanki bir
papağan tekrarlarcasına- üstü kapalı bir şekilde ‘Türkiye’yi uyaran ve TC
Başbakanı’nı eleştiren’ açıklamayı yapanın aslında ahlaki açıdan Türkiye’ye
ders verme konumunda olması da tartışılır.

Avrupa Birliği vatandaşlarının vergilerini hiç çekinmeden parlamento dışı
özel ticari alanda da kullanmaktan çekinmeyen liberal milletvekilinin
genelde asistanlarının biri parlamento için çalışıyorsa diğeri de sadece
onun şahsi ‘danışmanlık şirketi’ için koştururken Türkiye yöneticilerine
‘kuralları’ hatırlatması kendi başına bir vakka.

‘Hadi neyse’ diyelim ve bu ahlaki konuyu bir kenarda bırakalım ve asıl
meseleye dönelim.

Türkiye uzmanı diye kendini pazarlayanların artık Türkiye’yi doğru analiz
etmelerinde yarar var. Eskiden bir iki sert demeçle ‘hizaya getirdiklerine
inandıkları’ Türkiye yok artık.

‘Doğrudur’ ya da ‘yanlıştır’ şeklinde tanımlayabilecekleri net politikalara
sahip bir Türkiye’nin olduğunun farkına varmakta geç kalıyorlar.

Türkiye’nin net bir ‘Filistin Politikası’ var. Bu politika Türkiye ve
İsrail
İlişkilerini de net bir şekilde etkilemekte. Türkiye bu politikaları AB’ye
danışarak ya da AB ile işbirliği halinde belirlemiyor. Bu durum AB için
elbette kolay alışılabilinecek bir gelişme değil. Ancak AB’nin de bu
gerçeği
kabul edip bundan böyle Türkiye’ye bakışını değiştirme ve de günümüz
Türkiye’sinin AB için ‘zor kabul edilebilinir ağırlığını’ doğru analiz
etmesinde yarar var.

TC Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın KKTC’yi ziyaret etmeden önce, ettiğinde
ve ettikten sonra Kıbrıs ile ilgili olarak yaptığı açıklamaları ‘Rauf
Denktaş ile Mümtaz Soysal Çizgisi-Geçmişte iflas etti, gene eder’ şeklinde
analiz edenler büyük bir yanılgı içindeler. Dünün ‘poker masasında’
Türkiye’nin elinin zayıf olduğu biliniyordu.

Bugün ise Türkiye’nin elinin zayıf olduğunu sananlar ‘nasıl bir riziko ile
karşı karşıya olduklarını’ görmeye başlasalar iyi olur.

Günümüz Türkiyesi Kıbrıs konusunda atılması gereken tüm doğru adımları
attıktan sonra başka alternatifler arayabilecek ve gerektiğinde
uygulayabilecek bir ülke.

2012 yılında Rum Kesimi AB Dönem Başkanı olursa ‘AB ile ilişkileri
dondururum’ çizgisi bir blöf değil.

‘Helmut Kohl ve Mesut Yılmaz döneminin’ Türkiye’sinin tersine 2012 yılının
Türkiyesi AB ile ilişkileri dondurduğunda ortada kalıvermez! Bu gelişmeden
zarar gören taraf AB olur.

AB doğru analiz yapsa, ‘Türk Halkını her geçen gün kaybetmekte’ olduğunun
farkına varsa hiç fena olmaz!

Rum Kesimi’nin adını istismar ettiği ‘Kıbrıs Cumhuriyeti üyemizdir ve
Türkiye değildir’ safsataları günümüzda artık karın doyurmuyor. Rum Kesimi
AB üyesi dünya da pek fazla bir önemi olmayan ufacık bir ülkecik. Türkiye
ise AB Üyeliği adayı sadece bulunduğu coğrafya ile sınırlı kalmayan dev bir
güç.

Bu gerçeği göremeyenler inşallah mümkün olduğunca çabuk bir şekilde
görmekte geç kalmazlar!

1617900cookie-checkTürkiye’yi hafife alanlar hata yapıyor

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.