İNGİLTERE… Türkiye NATO’dan çıkmaya hazırlanmıyor

Recep Tayyip Erdoğan ve Vladimir Putin’in 9 Ağustos’ta St. Petersburg’da yaptıkları görüşme, NATO’nun doğu kanadında ciddi bir kırılma tehlikesini ortadan kaldırma yönünde atılmış önemli bir adımdı.

Türkiye ve Rusya arasında dokuz ay süren gerginlik ardından, içinde bulunduğumuz şu çalkantılı günlerde, memnuniyetle karşılanması gereken bir gelişme.

Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini normalleştirmesini, Ankara’nın Moskova’ya doğru yön değiştirmesi olarak görenler, bunun batı başkentlerinde endişe yarattığını ileri sürdüler.

Bir ölçüde belirsizlik, rahatsızlık, kafa karışıklığı hatta espirili yorumlara yol açtığı kesin ama tehlike çanlarının çalmaya başladığı yorumuna katılmıyorum.

Geçen yıl Kasım ayında Türk jetleri, hava sahasını ihlal ettiği gerekçesiyle bir Rus savaş uçağını düşürdüğünde, NATO’nun Orta Doğu’da yeni bir krizin hatta savaşın içine çekilebileceği konusunda gerçek anlamda bir endişe yaşanmıştı.

Türkiye’nin Rus uçağını düşürme kararı sorgulanmış, Ankara, NATO’yu Rusya ile tehlikeli bir çatışmaya sürükleyebilecek adımlar atmaması, gerginliği tırmandırmaması için uyarılmıştı.

Diplomasi yoluyla sorunun aşılması çağrısı yapılmıştı ki, 9 Ağustos’ta ve ondan önceki günlerde yapılan ve başarıyla sonuçlanan girişimler de bu yöndedir.

Türkiye’deki medyanın bir kısmında yapılan yorumlara bakarsanız, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyaretinin Avrupa Birliği üyelik hedefinden vazgeçildiği, en büyük NATO müttefiki Amerika Birleşik Devletlerinin bir numaralı düşman haline gelmeye başladığı bir zamana rastladığı izlenimini edinirsiniz. Yeni Şafak yazarı İbrahim Karagül’ün deyişiyle, “Türkiye’nin adım adım kuşatıldığı” , Atlantik’in artık tek merkez olmaktan çıktığı bir dönem.

Hatta, sağ kanadın İslamcı yazarı Abdurahman Dilipak’ın , hızını alamayıp, “Savaşlara, darbelere engel olamayan, terörle baş edemeyen, 5’li çetenin oyuncağı olan aceze bir BM’ye de ihtiyacımız yok” dediği günlerden geçiyoruz.

Nitekim, Rusya gezisi dönüşünde Cumhurbaşkanı Erdoğan da Amerika Birleşik Devletlerine yeni bir ültimatom vermekten geri kalmadı. Er veya geç, ya Türkiye ya da FETÖ arasında tercih yapmak zorunda kalacaklarını söyledi.

Türkiye’nin en üst düzey diplomatı, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise, Türkiye’nin müttefiklerini gerçek dost olmamakla, darbecilerin faaliyetlerine göz yummakla suçladı.

Türk yetkililerin son haftalarda müttefiklerine yönelik olarak kullandıkları diplomatik ölçüden uzak dil, bazı batı medya kuruluşlarında dile getirilen abartılı görüşlere de zemin hazırladı.

İngiliz bulvar gazetesi The Daily Express , Türkiye’nin NATO’dan çıkma tehdidinde bulunduğunu yazdı. The Daily Mail da Çavuşoğlu’nun sözlerinden yola çıkarak Türkiye’nin müttefiklerine sırtını dönmek üzere olduğu yorumunu yaptı.

Mevlüt Çavuşoğlu, diplomasi dilinin inceliklerine vakıf olmasıyla tanınan biri değil. Ülkede had safhaya çıkan Amerikan ve batı karşıtlığı ise, dışarıdan kolaylıkla görülebiliyor. Dolayısıyla, Dışişleri Bakanının açıklamalarına bakan yabancıların Türkiye’nin NATO’dan çıkmaya hazırlandığı sonucuna varmasının şaşırılacak bir yönü yok.

NATO, örneğine pek rastlanmayan bir adım atarak, Türkiye’nin NATO üyeliğinin tartışmaya açık olmadığı açıklaması yapmak zorunda kaldı. Türkiye’nin ittifaka katkılarının devam edeceğini bildirdi.

Türkiye’nin müteffikleriyle zaten gergin olan ilişkilerinin, 15 Temmuz darbe girişimi ardından iyice sarsıldığına kuşku yok. Ama kopma noktasına geldiğini ileri sürmek, hem zamansız hem de yanlış.

Türkiye, eşi görülmemiş şiddette bir darbe girişiminin yarattığı travmayı atlatmaya çalışırken, batının tavrını sorguluyor, geleneksel müttefiklerinin gösterdiği tepkinin iki yüzlü ve yetersiz olduğundan yakınıyor olabilir ama şu anda birden fazla cephede yeni diplomatik savaşlara girişmek istemeyeceği açık. Ülkenin ekonomisi zaten ağır baskı altında. Dış politikadaki ani dönüşlerle yılların kurumsal bağlarını koparmak, hem ekonomide hem de siyasette istikrarsızlığı tehlikeli boyutlara taşır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, toplumun her kesimine hakim olan batı karşıtı duyguları, kendisine verilen halk desteğini pekiştirmek için bir fırsat olarak kullandı ama unutulmamalı ki, Cumhurbaşkanının en büyük özelliklerinden biri pragmatik olmasıdır.

Darbe girişimini önceden göremeyen, engelleyemeyen ve hatta kendisine haber vermeyen istihbarat şefini ve Genel Kurmay Başkanını neden görevden almadığı sorulduğunda, ‘Dereyi geçerken, at değiştirilmez’ demişti.

Şimdi, şiddetli fırtınada ülkeyi selamete çıkarmaya çalışan kaptanın, denenmiş ve sağlam bir gemiyi terkedip, başka bir tekneye binmek istemesi akla mantığa uygun geliyor mu?

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ
http://www.firdevstalkturkey.com/tr/

1995560cookie-checkİNGİLTERE… Türkiye NATO’dan çıkmaya hazırlanmıyor

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.