UKRAYNA’DAN… Hamdullah Suphi Tanrıöver

Gagauzlar’ın tarihinde bazı insanlar önemli rol oynamış ve Gagauzlar’ın eğitim, tanıtım, bilim vd. alanlarında kilit nokta rolünü yüstlenmişlerdir. Gagauzlar’ın din adamı Protoirey Mihayıl Çakır ana diline din kitaplarını tercüme etmenin yanısıra, Besarabyalı Gagauzların Tarihi adında eserinde (1937)  halkın köklerini araştırmış ve açıklayıcı bilgiler vermiştir. 1901-1904 yıllarda Rus askeri, araştırmacı V.Moşkov Gagauz köylerine gelip araştırma yapmış ve Gagaguzlar’ı tüm slav halkına tanıtmış ve türkoloji bilimine bu halkın ismini yazdırmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının ilk yıllarında Romanya’da Bükreş Büyükelçisi olarak çalışan Hamdullah Suphi Tanrıöver Gagauzlar’ın hayatlarında, onların Türkiye’de eğitim görmelerinde ve Türkiye’yi Gagauzlar’a tanıtmasında  önemli bir kişi sayılmakta. Daha sonra Gagauzlar’ın Polonya türkolojisinde tanınması için W.Zayachkowski, Azerbaycan’da Doç.Dr.Güllü Yoloğlu, Türkiye’de Prof.Dr. Mustafa Argunşah ve Prof.Dr.Harun Güngör, Doç.Dr.T. Özkan ve İ.Ü.Nasrattınoğlu Rusya’da Prof.Dr.L.Pokrovskaya vd. araştırmacılar ve bilim adamları önderlik yapmıştır.

Bu yazımızda Gagauzlar’a görev süresince yardımlarını esirgemeyen ve Gagauzlar arasında Gagauz Metropoliti lakabını alan Bükreş Büyükelçiliği Hamdullah Suphi Tanrıöver’den bahsetmek istiyoruz. Bu şahıs hakkında geniş açıklaycı bilgi Prof.Dr. Mustafa Argunşah ve Prof.Dr.Harun Güngör tarafından basılmış olan Gagauz Türkleri Tarih-Dil-Folklor ve Halk Edebiyatı;Kültür Bakanlığı Yayınları/2934,Ankara 2002,sayfa35-39.bulunmaktadır.Biz bu .kitabın 35-39 sayfalarını aynen alıntı olarak naklediyoruz.

“Hamdullah Suphi Tanrıöver’in Bükreş Büyükelçiliği yaptığı yıllar Gagauz tarihi için çok önemlidir. Bugün bu küçük topluluk yaşıyor ve otonom bir devlete sahip bulunuyorsa bunda Mihal çakır’la birlikte Hamdullah Sup­hi’nin de katkısı inkâr edilemez. Bu yüzden 1931-1944 yılları üzerinde biraz geniş olarak durmak ve Tanrıöver’in bazı hizmetlerini burada saymak gerekir.

Hamdullah Suphi 25.5.1931 tarihli Bakanlar Kurulu kararnamesiyle Bükreş’e birinci sınıf elçi olarak tayin edildi. Görevine başlar başlamaz Gagauzların bulunduğu Besarabya ve Dobruca’daki kasaba ve köylerde gün­lerce dolaştı, onların evlerinde misafir oldu. Bu gezilerinde onlara Türk olduklarını anlatmaya çalıştı. Bu yıllarda Dobruca ve Besarabya’da Türklere ve Gagauzlara ait okul yoktu. Dobruca’daki tek yüksek okul, Babadağ civarın­da Mecidiye kasabasındaki “Müslüman Semineri” adındaki medrese idi. Tannöver bir gün bu medreseyi de ziyaret etti. öğretmen ve öğrencilerle görüştü. Ders ve eğitim programlarını inceledi.

Bükreş’e döndükten kısa bir süre sonra Romen Milli Eğitim Bakanlığı’ndan Seminer Müdürlüğü’ne gelen bir yazıda Arapça okutulan dinî kitapların Türkçe okutulması, Arap harfleri yerine yeni Türk harflerinin kabul edilmesi, sarık ve cüppe yerine ceket, pantolon ve öğrenci şapkası giydirilmesi emrediliyordu. Bundan başka, genel tarih ve özel Romen tarihinden başka programa Türk tarihi konulması da bildiriliyordu. Bu yıllarda Müslüman Semineri bunları aynen uyguladı. Yine talebelerin isteği ve Tannöver’in yardımıyla okula Fransızca dersi de kondu.

Tannöver, Gagauz papazları ve aydınlarıyla da sık sık görüştü. 140 Ro­men hükümetine yirmi altı Gagauz kasaba ve köyünde Türkçe öğretim yapan okul açtırdı. Buralara Dobruca Türklerinden ve Mecidiye Müslüman Semineri mezunlarından öğretmen tayin ettirdi. Hatta Türkiye’den de öğretmenler gön­derildi. Bu okullarda okutulmak için bazı ders kitapları Türkiye’de basıldı ve gönderilerek bu okullarda okutuldu. Tannöver’in güvenilir kişiliği sayesinde Romen hükümeti kendi vatandaşı olan Müslüman ve Hristiyan Türklerle ilgi-lenilmesine, okullarına ve eğitimlerine müdahale edilmesine, ana dilleriyle eğitim yapmalarına karşı gelmek bir yana yardımcı bile oldu. 141Sadri Ertem, 1930’lu yıllarda Romanya’ya yaptığı geziyi anlatırken Tannöver’in bu çalışmalarından bahsetmekte ve onun Bükreş sefirliğinde iki harikulade keşfi bulunduğunu, birincisinin Türk usulü döşenmiş sefaretteki Türk odası olduğunu belirttikten sonra, “Ak saçlı delikanlının ikinci buluşu, birincisi kadar güzeldir: Bu Gagavuz’dur!”142 demektedir. Ertem, Tannöver sayesinde Gagauzların Türklüklerinin farkına vardıklarını ve kendisinin on­larla yaptığı konuşmalardan birinde yaşlı bir Gagauzun “Seninle aramızda bir soğan zan kadar fark var” dediğini anlatıyor.

Bilindiği gibi, Lozan Antlaşması sonucuna göre, ülkemizdeki binlerce Rum mübadeleye tвbi tutulmuş, bunların arasında Edirne ve civarında yaşayan Gagauzlar da yer almıştır. Bu Hristiyan soydaşlarımız Yunanistan’da Atina ve civarında iskân edilmişlerdir. Oysa, içerisinde Karamanlı ve Gagauz Türkleri­nin de bulunduğu bu topluluk Yunanistan’da “Turko Sporos-Türk tohumu” di­ye aşağılanmış ve Yunanlı kabul edilmemişlerdir. Bu kişilerin yok olmadıkla­rını şimdi de anlıyoruz.143 Tespitlerimize göre, Edirne ve civarındaki beş köy­den Yunanistan’a göçen Gagauzlar yaz aylarında kendi köylerini ziyaret et­mektedirler. Bu Yunanistanlı Gagauzlar son yıllarda Moldova’da yaşayan soy-daşlarıyla diyalog kurmuşlar, Gagauz Yeri’ni ziyaret etmişler; bununla da kalmayıp Mihail Çakır tarafından yazılarak ilk baskısı 1908 yılında yapılan Gagauzca Kısa Dua Kitabı ‘m Kril alfabesi yanında yeni Lâtin alfabesiyle de hazırlayarak 2001 yılında Kişinev’de basımım gerçekleştirmişler, kitabı Moldova ve Ukrayna Gagauzlarma hediye etmişlerdir.

Bu konuyu değerlendirirken Osmanlıdan kalan bir tutumla Rumlukla Hristiyanlığın hep karıştırıldığını belirten Bağımsız Türk Ortodoks Cemaati Lideri Selçuk Erenerol, hem Lozan sonrası yapılan mübadeleleri hem de 1964’te Kıbrıs’taki gerilime karşılık İstanbul’daki 86 bin Hristiyanın Yuna­nistan’a gönderilmesini büyük bir hata olarak gösterir. Bu ikinci göçte gidenle­rin yalnız 15-20 bininin Yunan, gerisinin Türk kökenli olduğunu belirtir ve her iki göçten de İsmet İnönü’yü sorumlu tutar.144
Tanrıöver’in hatıralarını yayıma hazırlayan Mustafa Baydar’a göre, o, Hristiyan Türkleri Anadolu’dan Yunanistan’a sürmesini Atatürk’ün büyük hatası olarak kabul ederdi.145 Hatta bunu Millо Mücadele yıllarında Atatürk’ün tarihle yeterince uğraşamamasma yorardı. Hamdullah Suphi Baydar’a bir gün Celal Bayar’la aralarında geçen şu konuşmayı aktarmıştır:

Celal Bayar, “Bilir misin Hamdullah, Atatürk’ün son yıllarda en büyük üzüntüsü ne idi? ” sorusuna burada olmadığı için bilmediğini söyleyen ve an­latmasını isteyen Hamdullah Suphi’ye şunları söyler: “Anadolu’dan binlerce Hristiyan Türkü göndermiş olmasıydı. Paşam yapmayın, yollamayın, bunlar özbeöz Türktür, dedim, kendisine kitaplar gösterdim; fakat dinlemedi. Artık bu Yunan meselesi tamamen kapansın, dedi. Şimdi Atina civarında yerleştirilmiş olan bu göçmenlere Yunanlılar “Türko Sporos” (Türk tohumu) diyorlar. “146
.

Baydar’ın buradaki yorumu da ilginçtir: “Belki de Hamdullah Suphi ka-naatince, Millо Mücadele’yi müteakip Anadolu’dan binlerce Hristiyan Türk’ün sürülmesiyle işlenen hatayı, Romanya’daki Hristiyan Türkleri ana vatana yol­lamak suretiyle telвfi yoluna gitmek istemişti. “147

Tanrıöver’in Romanya büyükelçiliği döneminde Türkiye’den bazı ay­dınlar bu ülkeyi ve Gagauz bölgesini gezerek hatıralarını yazmışlardır. Bunla­rın içinde Yaşar Nabi Nayır ilk akla gelendir. Nayır, bütün Balkanları gezmiş ve hatıralarını Balkanlar ve Türklük isimli bir kitapta toplamıştır. Bu eser, bize 1930’lu yıllardaki Gagauzların yaşayışları, giyimleri, gelenekleri, Türkiye’ye bakışları gibi birçok meselede özgün bilgiler verdiği gibi, asıl Tanrıöver’in onları nasıl uyandırdığını anlatması bakımından da önemlidir.
Türk olduklarının pek fazla farkında olmayan, Bulgar, Romen ve Rus nüfusun arasında ezilmiş, kimliklerini kaybetmek üzere iken günün birinde aralarında dolaşan Türk elçisinin geleceği haberi hepsinde merak ve aynı za­manda cesaretsiz, ürkek bir ümit uyandırmıştır.

Tanrıöver’in kısa süreli çalış­maları sonucunda, ellerinde Türkiye’den getirilmiş kitapları ve gazeteleri oku­yarak “Gagauzca” diye sevinen insanlar, okullarda hangi soydan olduklarını bilmeyen çocuklar birkaç yıl içinde Türklüklerinin farkına varırlar ve büyük bir soya mensup olmanın gururunu taşımaya başlarlar. Anavatan Türkiye’ye gönderilen 70 dolayında Gagauz öğrencinin elden ele dolaşan mektuplarından Türkiye’nin büyük ve bereketli bir memleket olduğunu ve orada herkesin ken­di dillerini konuştuğunu öğrenmeleriyle bütün Gagauzlar o esrarlı ülkeye git­meye can atmışlardır. Bütün Balkanlarla birlikte Gagauz köylerini de gezen Nayır, onların Türklüğü konusunda şu cümleleri yazıyor: “Balkanların, gezdi­ğim bütün Türk şehirleri arasında şahsımda Türklüğe karşı en fazla, en samimi alвkayı Komrat’ta görmüş olduğumu hemen söylemeyi bir borç bilirim. Yüz­lerce yıl anayurttan bir Türkün uğramamış olduğu bu yerlerde, “öte”den gelen bir insanın ne kadar büyük bir hâdise teşkil edeceğini tahmin edebilirsiniz.”148

Nayır’in hayali de Tanrıöver gibi, bu insanların Anadolu’ya yerleştiril-mesidir. Çünkü Gagauzların da öğrendikleri ve mutlu oldukları bir hâdise var­dır. Türkiye’nin yüzölçümü Romanya’nın iki buçuk katından fazla olmasına rağmen nüfusu Romanya kadar bile yoktur. 5-6 yıl sonra bir göç hareketi ola­bilir, bu insanları şimdiden hazırlamak gerekir. Fakat Romanya’daki Türk yet­kililer Nayır’ı şu sözlerle teselli etmişlerdir: “Hiç sıkılmayın, şimdi burada bir göç borusu çalsak, bir hafta içinde on bin adam kaldırmak işten bile değildir.
Ve bir defa göç başladı mı, siz isteseniz bile ardını kesemezsiniz. Gagauzlar o kadar birbirine bağlıdırlar. Kılavuzlar ne tarafa yönelirlerse, bütün sürü, gözü kapalı onları takibe hazırdır.” Nayır Binbir Gece Masallarının sihirli değneğini hayal eder, bir mucize bekler. “Günün birinde, gözlerimizi açtığımız zaman, bu güzel ve bayındır köylerin, Türk halkıyla beraber Anadolu veya Trakya’nın bereketli ovalarında yükseldiğini görsek.”

Gagauzlar da aynı hayali taşımaktadırlar. Bir Gagauz aydını Nayır’a şunları söyler:149 “Tanrı isterse, diyordu, bizi, Gök Oğuzları bahtiyar etsin, he­pimiz anayurdumuza gideriz ve orada kan kardeşlerimizin aralarında iyi ko­nuşmayı, okumayı ve yazmayı öğreniriz. Ah, bilseniz, neler söylemek istiyo­rum, bizim gözlerimiz geçen yıl açıldı, geçen yıl bize bir Türk, kardeşlerim di­ye seslendi. O güne kadar biz öksüzdük. Şimdi göğsümüzü kabartarak bütün dünyaya bağırabiliriz: Biz Türküz! Biz Türküz! öksüz değiliz. Bizim de ana­mız var, bizim de babamız var. Anamız Türkiye’dir, babamız Atatürk. Kar­deşlerimiz 20 milyon Türktür. Yaşasın Atatürk, yaşasın onun dirilttiği büyük Türkiye!” 150

Tanrıöver, daha önce Bulgar okullarında propagandaya maruz kaldıkla­rını bildiği için Gagauzların Bulgar okullarında okumalarını yasaklamış, Ro­men okullarında okumalarını sağlamış, Dobruca’daki Gagauzların Bulgarlaştı-rılmalarına izin vermemiştir. Ana dilde eğitim yapılabilmesi için Tanrıöver’in olağanüstü gayretleri olmuştur. Romen hükümeti, Gagauzların oturdukları yerlerde seçmeli Türkçe kursları açılmasına izin vermiş ve bu kurslarda gö­revlendirilen Türk öğretmenlerin maaşlarını devlet bütçesinden ödemiştir.

Tanrtöver’in ve Nayır’m Gagauzları Anadolu’ya ve Trakya’ya yerleştirme düşüncesi Yunanlılar tarafından tepkiyle karşılanmış ve Gagauzların Türk değil, Rum kökenli oldukları tezi tekrar gündeme getirilmiştir. Atina’da Fransızca olarak çıkan ve yarı resmî olmasına rağmen gizli kapaklı fakat sistematik surette Türklüğün onurunu kıracak şekilde yazılar yayımlayan Le Messager D’Athenes gazetesinin Lissof imzasıyla neşrettiği bir yazı, bu hare­ketin ilk reaksiyonu olmuştur.

Yazı şöyle başlamaktadır: “Türkiye, Greklerin kökü kazındıktan sonra boşalan Trakya’yı doldurmak için bir Türk lehçesi ile konuşan Romanya Müslümanlarını kendi topraklarına getirmek istiyor. Bu arada yine Türkçe ko­nuşan ve Gagauz diye anılan Hristiyanların da Trakya’ya geçmeye teşvik edil­diklerinden bahsediliyor ve bunların Türk ırkından olduğu ileri sürülüyor… Bütün bu ırk ve dil iddiaları hiçbir ciddî esasa dayanmamaktadır.” Yaşar Nabi Nayır, Lissof a uzun uzun cevaplar verir. Onların hangi ırktan olduklarını öğ­renmek isteyenlerin 300 bin Gagauzun kendi görüşlerine başvurmaları gerek­tiğini söyler ve gazetenin yazdıklarını ciddi bir delil değil, bir mugalata olarak değerlendirir.151

Lissof eski bir iddiayı burada da tekrarlamıştır: “Tarih bize gösteriyor ki Türkler bir Grek memleketini zaptettikleri zaman daima Türkçe konuşulmasını emretmişler ve halkı, Türkçe konuşmayanların dillerini keseceklerini söyleye­rek tehdit etmişlerdir.” Nayır bu yazılara da cevaplar vermiştir.

Nayır, Anadolu ve Trakya’ya göçürülecek Gagauzların Müslüman Tür­kiye insanlarıyla herhangi bir dinî sorun yaşamayacağını, çünkü milletimizin asırlardır bunu ispatladığını söyledikten sonra onların İstanbul Rum Patrikha­nesine bağlanmayacaklarını, bu patrikliğin bütün Ortodoksların ruhanî amiri olma hüviyetini çoktan kaybettiğini belirtmiştir.

Eğer İkinci Dünya Savaşı çıkmasaydı Gagauzların Türkiye’ye göçü belki de gerçekleşmiş olacaktı. Savaşın çıkması Tanrıöver’in bütün hayallerini yıkmış oldu. O bu göçü gerçekleştirebilmek ümidiyle bütün tehlikelere göğüs gererek İkinci Dünya Savaşının sonuna kadar Bükreş’te kaldı, fakat bir sonuç alamadan döndü.

Tanrıöver’in Türkiye’ye eğitim için gönderdiği Gagauz gençler, İkinci Dünya Savaşının çıkması, Besarabya’nın 1940’ta, Dobruca’nın da 1944’te Kızılordu Birlikleri tarafından işgal edilmesi üzerine Türkiye’de kalmışlar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmuşlar hatta Bakanlar Kurulu kararıyla nüfus cüzdanlarına “Türk Ortodoks” kaydı yapılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Ba­kanlar Kurulu’nun bu karar metni şöyledir:

“Gagauzlar Hakkında İcra Vekilleri Heyetinin Kararı:

Romanya ‘dan gelerek Türk vatandaşlığına kabul edilmiş olan ve nüfus kayıtlarında ve hüviyet cüzdanlarında ırk ve milliyet için mahsus bir sütun bulunmaması hasebiyle Türk ırkından olmalarına rağmen hüviyet cüzdanla­rında din ve mezhepleri (Hristiyan Ortodoks) olarak kaydedilen Gagauz Türklerinin Türk olmayan Hristiyanlardan tefrik edilebilmeleri için usulü dai­resinde vatandaşlığa alındıktan sonra nüfusa tescillerinde hüviyet cüzdanları­nın mezhep sütununa (Türk Ortodoks) kaydının konulması hakkında Dahiliye Vekâletinden yapılan teklif 16.9.1943 tarihinde İcra Vekilleri Heyetince kabul edilmiştir. “/J2”


Kalın sağlıcakla, şen olun.

_______________________
* Doç. Dr.

140. Tannöver’in Bükreş Büyükelçiliği döneminde elçilik kâtibi Zeki Kuneralp hatıralarında.”Bükreş Büyükelçiliğimizde çalışanlar, Oagavuzlara aşırı düşkünlüğünden ve tutkunluğundan dolayı Hamdullah Suphi Tannöver’e bir lakap takmışlar: Gagauz Metropoliti, demektedir. (Bilвl M. Şimşir. “Hamdullah Supri Tanrıöever ve ‘Gagauz Metropoliti'”, Sabaa Yıldızı. S. 9/1999, s. 27.

141. Mustafa Baydar, Hamdullah Suphi Tannöver ve Anıları, Menteş Kitabevi, İstanbul, 1968,s. 157-158.

142. Sadri Ertem, Ankara-Bükreş, İstanbul 1937, s.134-138. Bu parçanın yeni yayımı için bkz.Mehmet Kaplan vd.. Atatürk Devri Türk Edebiyatı II, KB. Yay., 2. bs., Ankara 1992, s.842-844. 143 Bk. Le Türe en Grece (Chretiens ortodoxes turcophones). http: //europa.eu.int/comn/education/Lami/fr/tu-gr-f.htm. (04.01.2002)

145. Ercan Yavuz. “Sürgündeki Ortodoks Türkler”, Aksiyon, S. 163, 17-23 Aralık 1998, s. 31.

146. Baydar, age., s. 160.

143. Baydar. age., s. 161
144. age., s.161.
145. Nayır, age., s. 68.

149. Nayır. age., s. 73.
150. Tanrıöver’in yüksek öğrenim için Türkiye’ye gönderdiği öğrencilerden biri de yazar Doğan Dan’dır. Dan. Akıncılar Köyi’ı adıyla yayımladığı romanında (Varlık, Kasını 1938-Ocak 1939 tefrika), Atatürk’ü Gagauzları yaşadıkları Romanya’dan getirerek Türkiye’ye yerleştirecek bir kurtarıcı olarak göstermektedir. (Hülya Argunşah, “İlk Gagauz Romanı “Akıncılar Köyü”nde Türkiye ve Atatürk Sevgisi”, IV. Uluslar arası Gagauz Kültürü Sempozyumu (17-18 Kasım 1999), DAü. Kıbrıs Araştırmaları Merkezi Yay., Gazimağusa, 2001, s.142.)

151. Haydar, age.. s. 160

1613880cookie-checkUKRAYNA’DAN… Hamdullah Suphi Tanrıöver

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.