Yanık

Wajidi Mauawad, iç savaşın başka yönden incelemesini yapan eserini yaratırken ve sahnede canlandırırken doğaçlama yolu ile oyunculara serbest hareket ve duygularını yaşama şansını vermiştir. Metin, şiirsel bir dil ile kelimelerin gücünün sahnede canlandırmasıyla karşı karşıya kalıyoruz.
Oyun, Devlet Tiyatrolarının sahnesinde deneyimli oyuncu ve yönetmenin emeği ürünü olarak karşımıza çıkmıştır. Yöneten ve çeviren Cem Emüler duygularını eserin içinde bütünleştirmiş, bir anlamda yazarın baştan beri yaptığı doğaçlamaya katkı sunduğunu düşünüyorum. Sahne, ışık, kostüm ve müzik bütünlüğü içinde sahne eseri ile karşı karşıya kaldığımızı oyun bittiğinde bir kere daha anlıyoruz.
Kısaca oyunun konusundan bahsedelim; bir iç savaş. Herhangi bir ülkede olabilir, ülke ismi söylenmiyor, çünkü her iç savaşın içinde yaşanması olası bir durum konudur. Savaşlar bir birine benzer. Ölen ve öldürenler, sürgün gidenler, yurdunu, doğduğu yerleri bir daha göremeyecekler… Hemen hemen her savaşta tecavüze uğrayan, işkence gören, medeniyetin ortadan kalktığı ve ölümün sessizliğinin hakim olduğu bir ortak yön vardır. Savaş hangi topraklarda olursa olsun, yaşanan şey insanlık tarihi içinde trajedi, travmadır. Travma kişisel olduğu kadar toplumsaldır da. Savaş yeni insanı yaratır, acımasız, duygusuz, komşunun komşuya olan güvenin ortadan kalktığı ve hayatta kalmak için öldürmek zorunda olduğu bir ortamdır. O ortamı yönlendirenler, dışarıda savaştan kazananlar olduğu gerçeği ile karşılaşırız. Savaştan kazanç elde edenler savaşın olduğu yerde yaşamazlar, onlar uzaktan ölümlerden para kazanmanın rahatlığı ve lüksü içinde savaşı ekranlarından, gazete sayfalarından, evlerinden izlerler.
Savaş farklı dinlere mensup insanların birlikte ortak yaşam alanın ve ortamının yok olması ve saldırılar ile başlar. Göçmenler, sürgünler ve yerleşik olanlar. Toplu sürgün alanları ve o alanlara yapılan saldırılar, kitlesel ölümler. Toplama kampları… bir çok toplu ölüme şahitlik yapmıştır.
O toplama kamplarından birinin yakınında aşk yaşayan iki genç ve o gençlerin bir araya hiçbir zaman gelemeyecek öyküsü ile başlar ve bir çocuk; ana karnında oluşmaktadır. Gelenekler, savaşın koşulları o çocuğu sahiplenmesini izin vermez. Savaş, bir çocuğu doğduğu gün anasız, babasız ve vatanız bırakır. Toplama kamplarının öksüz çocuklarındandır.
Bir ana, iki çocuğu ile başka bir ülkede yaşamıştır/ yaşamak zorunda kalmıştır. O ülkede son on yılını hiç konuşmadan geçiren Nevval bir gün sessizce ölmüştür. Geride bir vasiyetname bırakmıştır. Dostu ve dert ortağı olan Notere bırakmıştır ve çocuklarına öldüğü zaman verecektir. Henüz cenazesi kalkmamıştır, Noter ikiz olan Nevval’ın çocuklarına randevu vermiştir. Yüksek binaların arasında yeni taşındığı bürosunda onlar ile buluşur. Nevval’in bir kızı ve erkek olan iki çocuğu vardır. Erkek olan boksördür, kız olan ise doktorasını yapmaktadır. Erkek olan anasının arkasından hiç iyi niyetli konuşmaz, onu hep suçlamaktadır, bir gün bile olsa Nevval çocuklarına sıcak bir şekilde kucaklamamıştır. Noter iki zarf ve bir günlük ve geçmişten kalan bir numaralı ceket verir. Bunları alabilmeleri için kuralları vardır, çünkü Nevval vasiyetnamesinde bir takım şartları sıralamıştır. Noter bunlara harfiyen uygulamakla sorumludur. Kızına babasını aramasını vasiyet yapmıştır, oğluna ise babasını. Onlara verilmek için iki de mektup. Eğer onları bulurlarsa onların açabileceği iki mektup.
Bir de on yıl önce ikizlerin doğum gününde birden susmasını ve o gün radyodan duyduğu bir haber ile sarsıldığını ilerleyen dakikalar içinde anlarız. On yıl bir kadın sessizliğin içindedir. Ve on yıl sonra ölmüştür, bütün sırları ile birlikte.
Çocukları işte bu sırları çözmek ile yükümlüdür. O güne kadar haberleri olmadığı bir ağabeyleri vardır, uzakta analarının yaşadığı topraklarda, bir de yaşayan babaları olduğunu öğrenmişlerdir ikizler. Doğal değildir bütün bu gerçeklik ile karşılaşmak.
Bir mezar açılacak ve kefensiz olarak toprağa karışmayı istemektedir Nevval, çünkü verdiği sözü yerine getiremediği için mezar taşını hak etmediğini söylemektedir. O sözü çocukları yerine getirdiğinde taş yerine konacaktır. Çocuklarından kendi geçmişi ile yüzleşmesini istemektedir. Çocuklar ile yaşadığı süre içinde geçmişi hakkında hiç konuşmamış, onları sadece büyütmüş olduğunu anlıyoruz.
Savaş, sürgündür, yaşadığı topraktan, kültürden kopuş anlamına gelir. Savaş parçalanmayı yaşatır. Parçalanmış yaşamın bir izdüşümüdür.
Janine annesinden izinden yolculuğa çıkar, babasını aramaya… Yollar aşar, çölleri geçer ve annesinin hikayesinin başladığı topraklarda bir destan ile karşılaşır. Destanlar gerçekleri sözlü olarak yaşatır, tarih kitapları yazmaz. Onlardan öğrenir annesinin geçmişini. Annesi, Sevda diye bir arkadaşı ile doğduğu köyden ayrılır ve savaşın acımasızlığı içinde oğlunu aramaya çıkmıştır. Köyünde ilk defa okuma yazma öğrenmiş ve gelmiş ninesinin mezarının taşına ismini yazmıştır. O bir olmayacağı başarmış, cesaretli bir kadındır. Doğumunda elinden alınan çocuğunu aramaktadır; kurşunların ve bombaların hakim olduğu o ülkede. Okuma yazma öğrettiği ve can yoldaşı Sevda ile köyünde karşılaşmış ve birlikte arayış içindedir. Sevda, sevdiği gencin kültüründendir, onun dilinden ve onun cemaatindendir. Onu ancak Sevda aracılığı ile bulabileceğini Sevda ikna etmiştir. Toplama kampının nerede olduğunu Sevda bilmektedir. Ve oraya birlikte çocuğunu bulmaya gider ama artık ne toplama kampı vardır ne de geride kalmış bir iz. Sevda ve Nevval ikisi de bir çocuğun peşindedir. Sevda türkü söyler, sesi çok güzeldir. İkisi gittikleri yerlerde ilgi ile karşılanır ve bulundukları yerlerdeki kadınları uyarırlar. “Kelimelerinize sesinize sahip çıkın” derler ve “birlikte olunca her şey mümkündür” sözünü tekrarlarlar. Düşmanları da artar… Savaş dostlukların yanında düşmanları da çoğaltır. Ölüm peşlerindedir. Öldürenlerde her yerdedir. Bir kere öldürmeye gör, alışır insan, savaş öldürmeyi sıradanlaştırır. Bir gün Nevval bir ölüm makinesinin evine (liderinin) öğretmen olarak girip, uygun bir fırsatta lideri öldüreceğini söyler. Sevda ile yolları ayrılmaktadır. O güne kadar paylaştıkları isimleri değiştirirler sanki, çünkü Sevda artık şarkı okumayacaktır, şarkı okumayan Nevval ise “şarkı söyleyen kadın” olarak işlediği cinayet sonunda bulunduğu hapishanede ünlenecektir. İşkence sırasında, her fırsatta türkü söyler Nevval. İşkenceci onun ırzına geçer ve bir gün çocuğu olur. İşkencede kaç kadının çocuğu olmuştur, kim bilir? İşkencenin doğal olduğu yerde kimse onların kayıdını tutamaz. O çocukların büyük bir bölümü öldürülür, ölüme bırakılır. Nevval’ın ise çocukları ise bir gardiyanın gönül sızı eşliğinde bir köylüye bırakılması ile kurtulur. Çocuklar yaşamaktadır, savaş’ın çirkin yüzü işkenceci zaman döner ve mahkeme karşısına çıkarılır. Ebu Talip adını almıştır, doğduğunda isimini taşımamaktadır. Ebu Talip toplama kamplarına bırakılmış, orada büyümüş bir çocuktur. Savaş onu keskin nişancı yapar. Onun keskin nişancılığı, kaderin bir oyunu diyelim, düşmanın eline düşürmüştür. İşgalci güçler onu öldürmek yerine iş vermiş, ona isim vermiştir. Ona, o ülkenin en büyük işkenceci ve acımasız olarak adını verecek bir hapishaneye müdür olarak atar. Orada kadınların ırzına geçer, insanlık tarihinin görmüş olduğu en büyük acıları mahkumlarına yaşatır.
Janine o acıların yaşadığı yere kadar ulaşmıştır. Orada öğrenir annesinin o şarkı söyleyen kadın olduğunu. O kadının çocuğu olduğunu öğrenir öğrenmez, o gardiyanın verdiği köylüyü arar ve bulur. Aslında tek çocuk değildir, ikizdir. O ikizlerin adları aslında farklıdır. Janine hiç beklemediği bir şeyle karşılaşmıştır, o çocuklardan biri kendisidir.
Nevva’nın en büyük sırı bu şekilde aydınlığa kavuşmak üzeredir.
Babasını aramak zorundadır ve babası o işkencecedir. Savaşın acımasız bir yüzü ile karşılaşmıştır. Annesinin verdiği vasiyetin neden bu kadar anlam barındırdığını anlamıştır ve kardeşini telefon ile arar, abisini bulmasını söyler, üstelik Noter ile birlikte gelmesini, hiç vakit kaybetmeden.
O güne kadar yaşadıkları gerçeklerin temelinde başka şeyler yattığı ile yüzleşmek sarsıcıdır.
Noter ile birlikte annesinin geçmişine geldiğinde Simon, farklı bir dünya ile yüzleşmiştir. Çöller insanları saklamaktadır. O çöllerin arasında Simon kardeşini aramaktadır. Söylenceler, anlatılan her hikaye onları bu topraklarda bir adrese yöneltmiştir. Bir gerilla grubunun liderinin kampında kardeşinin geçmişi ile karşılaşır. Orada annesinin sessizliği ile karşılaşır. Çölün sessizliği geçmişi anlatır.
Kardeşi keskin bir nişancıdır ve annesini aramak için oradan ayrılmıştır. Annesinin peşinden giden bir çocuk, hep annesini aramıştır, kundağına bırakılmış bir palyaço burnu ile birlikte.
Söylence ve hikaye yaşananların izlerini taşır ve üç kardeş ve bir baba bir ortamda buluşur.
Bir artı bir eşittir ne eder? Gerçekten iki eder mi? Matematikte verilen yanıt hayatta uyuşuyor mu?
Noter orada gözlemci olarak bulunur. Annesinin verdiği mektuplar babaya verilir, baba okur ve yırtar atar, çünkü işkence yaptığı kadınlardan birinden gelmiştir, nefretin izi vardır o kağıtta. Kızı karşısındadır ama duyarsızdır. Simon abisini bulmuştur, mektubu ona uzatır. Kendi kanından abisi, aşk çocuğu olan abisi. Annesi sessizce onları izler, onları yönlendirir. Sessiz çölde, sözlerde sessizce söylenir.
Mektubu alır, elinde palyaço burnu ile. Mektubu okur. Mahkeme salonunda yaptığı savunma ile ele vermiştir kendi kimliğini. Nevval orada anlamıştır, oğlu aynı zamanda çocuklarının babası olduğunu. Ölene kadar bu gerçeklik ile yaşamış, son on yılını sessizlik içinde geçirmiştir.
Annesini arayan oğul, oğlunu arayan anne mahkemede karşılaşmış, anne orada geçmişi ile yüzleşmiştir.
Sevginin olduğu yerde nefret olmaz diyerek ele vermemiştir, Nevval ve son sözleri onlara gerçekleri anlatır. Ve aşk çocuğu olan oğlunun bundan sonraki yaşamına doğru yönlendirme yapar ve sessizlik artık oğlu aynı zamanda çocuklarının babasındadır.

İsmail cem Özkan

Yanık
Yazar: Wadji Mouwad
Yönetmen : Cem Emüler
Çeviren : Cem Emüler
Dramaturg : Egemen Arslan
Dekor Tasarım : Ali Cem Köroğlu
Kostüm Tasarım : Ali Cem Köroğlu
Işık Tasarım : Akın Yılmaz
Müzik : Koray Kahraman
Yönetmen Asistanı : Tansel Öngel
Oyuncular
Fatma Öney, Tansel Öngel, Murat Karasu, Emel Göksu Keleş, Iraz Yöntem, Gökçe Erinç, Veda Yurtsever İpek, Engin Şahin, Atilla Can Çelebi, Fatih Sarı

1588170cookie-checkYanık

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.