Yeniden gelince

François Rabelais’nin Pantagruel’inin yirmi altıncı bölümünde çok ilginç gelişmeler olur. Pantagruel’le Loup-Garou’nun kavgasında Epistémon’un boğazı kesilir. Panurge, Epistémon’u diriltmeyi başarır. Bu arada Epistémon doğal olarak öbür dünyaya gidip gelmiştir. Öbür dünyada neler gördüğünü uzun uzun anlatır. Bu dünyada işi iş olanlar öbür dünyada berbat koşullar altında çok kötü bir yaşam sürmektedirler. Bu adamlar gündeliği doğrultabilmek için bir sürü pis iş yapmak zorundadırlar. Buna karşılık bu dünyada birer dilenci gibi yaşamış olan bilgeler ya da filozoflar öbür dünyada tam tamına bir efendi yaşamı sürerler. Ne zaman bu kitabın bu bölümünü anımsasam acaba biz felsefe öğretmenleri için de böyle bir olanak var mıdır diye düşünürüm. En azından arada kaynayıp “Bu da bölüğün sevgilisi” kontenjanından içeri girmek olası olabilir mi? Pek sanmıyorum ama gittiğimizde yalan beyanda bulunmayı göze alarak bir deneyeceğiz bakalım. Bu dünyada olduğu gibi öbür dünyada da kapıyı bekleyenler uyanık kimselerse almazlar bizi içeriye. Ama bir de denk düşürdük mü değme ağanın keyfine.

Oysa ben yıllardır bir daha dünyaya gelirsem felsefeyle falan ilgilenmem, kendime kafaya göre iyi bir iş bulurum diye düşünürdüm. Bunun için zaman zaman meslek seçme çabasına girerim: şunu mu olsam yoksa bunu mu olsam? Kendime göre iyi bir liste oluşturmadım dersem yalan olur. Bir daha dünyaya gelirsem yapmak isteyeceğim işlerin başında noterlik geliyor. Noterlik temiz iş. Tüm zorluklarına karşın noterlik bana uyar. Şu kağıdın doğru olduğunu onayla, trink para. Bence çok güzel. Bir o yoldan gitmek var. İkinci bir yol da iskele amirliği. İskelelerde sağı solu gözlerken dikkatim hep üstünde “iskele amiri” yazan kapıya çevrilir. Bakarım içerde görevinin bilinci içinde bir kişi oturmuş çay içiyor, varsa yanındakilerle sohbet ediyor. Koskoca iskelenin sorumluluğunu taşımak hiç kolay olmasa da nedense bana çok çekici gelir. İskele amirliği ikinci seçeneğimdir. Üçüncü seçeneğim bir alaturkacı topluluğuna şef olmak ve ritmik salınımlarla değnek sallamak. Bakın o da çok iyi bir iş bana göre. Zorlukları olduğunu biliyorum ama zorluğu olmayan iş mi var! Zorluklardan biri durmadan devinmek. Bir şarkıcıların başına gideceksin bir çalgıcıların başına, hiç kolay değil. Eğer bir şeflik kapamazsam bu defa şarkıcı olmayı isterim.

Seçenekler bitti mi diye soracak olursanız, dostlarım, bitti diyemem. Bazı seçenekler üzerinde henüz bana uyar mı uymaz mı açısından kaygılarım var. Hiç tanımadığım, daha doğrusu koşullarını iyi bilemediğim, mutfağını göremediğim meslekler var. Bunlardan biri sunuculuk. Becerebilir miyim? Beceririm. Beceririm becermesine de orada tutunmak zor. Biri gelir beni ordan sıpıttırıverir. Ya da bir köşe yazarlığı. Buradaki gibi değil, sağlam köşe yazarlığı. Ayda on bin dolardan aşağısını kabul etmem. Canları isterse. Benim kalemimden kan damlar. İsterlerse. Ama oralarda durmanın da bazı zorlukları varmış gibi gelir bana. Ne bileyim, şimdi şu sütunda ağzımıza geleni söylüyoruz, meczuptur diye kimseler ciddiye almıyor. Ama öyle bir durumda her söylediğini milim milim tartacaksın. Efendim? Bir yanı da aklımın siyasete girmekte. Vaktiyle girip çirkinliklerini yeterince gördük siyasetin. Ama güzellikleri de var. Hiç görmediğim bir kentten milletvekili olmuşum, kötü mü? Bir sekiz on yılı böyle kurtarsak gerisini hiç düşünme Afşar diyorum kendi kendime. Ama gene de siyasetin içinde öyle garip şeyler var ki beni gene de pek çekmiyor. Her işin bir güçlüğü vardır arkadaş diyebilirsiniz. Ben de biliyorum her işin bir güçlüğü olduğunu. Sorun güçlük değil bize uyup uymaması.

Ben ikinci dünyaya gelişimde ne iş yapacağıma şimdiden karar verme kaygısıyla yıllarımı geçirdim ve emekli oldum. En iyi meslek emekliliktir demeyin sakın. Emekliliğe gelene kadar adamın canı çıkıyor. Düşünün dostlar, tam otuz üç yıl on bir ay kayıtlı çalışmışım. Bir de kayıtsızları düşünün. Şimdi ben size ta ortaokul sıralarından başlayarak para kazanmak için neler yaptığımı anlatmaya kalkarsam bu sayfanın bütünü dolar. Neyse efendim, ben ikinci gelişim için iş beğenmeyi sürdüreceğim. Çok acelem de yok. Kim bilir dünyaya bir daha ne zaman gelirim. Zaten o zamana kadar belki dünya da iyiden iyiye değişir ve bana göre yeni işler çıkar. Ne bileyim, belki iskele amirliğini kaldırırlar da iskele gözlemciliği gibi bir görev koyarlar. Evinde oturacaksın, monitörden iskeleye girip çıkanları gözleyeceksin, gözünün tutmadıklarını merkeze bildireceksin. Aman dostlar, şakası bile kötü, benim yapacağım iş değil bu. Biz gene felsefe öğretmenliğine tav olur çıkarız, siz bakmayın.
 

641320cookie-checkYeniden gelince

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.