Yerel seçimler ve Kürt sorununda yeni arayışlar

Yerel seçimler daha çok, yerel yönetimlerin halkın genel taleplerini karşılamaları olarak algılanır. Bu nedenle belediye başkanlarının görevleri süresi içerisinde yaptıkları hizmetler öncelikli olarak ön plana çıkar. Ancak esas olan şey, belediyelerin devletin yerel yönetim organları olmasıdır. Halk ile devlet arasındaki bağı sağlayan alt birimlerdir. Ayrıca Büyük Şehir Belediyeleri(BŞB) devletin yönetim tarzını nispi olarak değiştirmeye başladığını ve Ankara bürokrasisindeki tıkanmayı BŞB aracılığıyla aşmaya çalıştığını biliyoruz. 
Kürtler bakımından da Belediyelerin önemli bir işlevi var. Kürt halkı da doğal olarak belediye seçimlerinde, mevcut belediye başkanlarının yaptıkları hizmetleri dikkate aldıkları gibi, mevcut adayların belediyecilik projelerine bakmaktadırlar. Bu oy kullanmada bir tercih olacaktır. Ancak, 29 Mart 2009 tarihinde yapılacak olan belediye seçimlerinde devletin çok bilinçli yönlendirmesi ile doğrudan bir politik bir rekabete/çatışmaya dönüştürüldü.
Devlet ve onun adına hareket eden İslamcı AKP, Kürt illerinde devletin gücünü yeniden ‘tesis’ etmek, yıllardır devam eden asimilasyon ve yok etme politikalarını çok daha kapsamlı bir şekilde devreye koymak, Kürt halkının politik iradesini ve kararlılığını bitirmek için, ‘yerel’  belediye seçimlerine çok ciddi olarak yöneldi. İslamcı AKP-Genelkurmay ittifakı ile başta Amed ve Dersim olmak üzere, DTP’nin elinde bulunan belediyeleri almak için bütün gücünü seferber ediyor. Dersim, PKK’den bir önceki Kürt ayaklanmasının gerçekleştirdiği yer olarak biliniyor. Türk devleti bunu unutmuş değil ve hala iliklerinde hissediyor. Amed, dört parça Kürt coğrafyasında yaşayanların kalbi ve yüreğidir. Devlet, Kürtleri yüreğinde vurmaya çalışıyor
 İslamcı AKP, devlet adına her türlü hileye başvurarak çok yönlü sinsi ekonomik ve politik planları uygulanmaya koyduklarını görüyoruz. Bilinen planların, yok etme ve saldırılarının bir parçası olduğu biliniyor. TRT-Şeş’in açılması, demokrasiyi hedeflerine varmak için bir tramvay olarak gören Erdoğan’ın bir kaç kelime Kürtçe konuşmasının çok basit bir oyun olduğunu, DTP Eş Genel Başkanı Ahmet Türk tarafından çok açık bir şekilde deşifre edildi. Türk, müthiş bir taktikle, devletin ve şeriat özemi içinde olan AKP’nin politik manevrasını alt üst etti. TRT-3, grup toplantısını verirken, Kürtçe konuşmaya başladı ve canlı yayın kesildi.  Tam da ‘takke düştü kel göründü’ özdeyişinin en yalın ifadesi oldu. Bazen çok konuşmak yerine, Türk’ün yaptığı gibi küçük bir örnek sorunun en iyi yanıtı olur ve oldu.
Bütün bu gelişmeler, yerel seçim sonuçlarının ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Devlet, Kürt illerinde etkinliğini arttırarak, DTP şahsında Kürtleri tasfiye etmenin yollarını arıyor. Bu bakımdan DPT’nin Türkiye genelinde ve özellikle Kürt illerinde başarılı bir seçim geçirmesi, Kürt sorunun çözümünde önemli bir rol oynayacaktır DTP’nin Kürt sorunun tek muhatap gücü olduğu, Kürt halkının iradesiyle tescil olmuş olacak ki, DTP’siz bir çözümün olmadığını herkes kabul edecektir.
Devlet, 29 Mart 2009 sonrası ortaya çıkacak politik duruma uygun olarak bir kısım politikalar geliştirmektedir.  Örneğin Dış Politika ve Savunma Araştırmaları Grubu, “Kürt sorunu” konulu bir rapor hazırladı.  Bu grubun başkanlığını Dışişleri eski Bakanı İlter Türkmen yapıyor. Başkan Yardımcısı ise Deniz Kuvvetleri eski Komutanı emekli Oramiral Salim Dervişoğlu. Grubun üyeleri arasında Kara Kuvvetleri eski Komutanı emekli Orgeneral Aytaç Yalman da bulunuyor.
Raporda özet olarak şunlar belirtilmiş: “Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda en çetin sınavı Kürt meselesi olmaya devam edecektir. Bu soruna, kapsamlı bir çözüm bulunamadığı takdirde Türkiye’nin birlik, güvenlik ve istikrarı tehdit altında kalmaya devam edecektir. Türkiye, Kürt sorununu Türkiye içerisinde çözmeyi başarmalıdır. Aksi takdirde, önümüzdeki dönemde ülke-içi etnik bir sorundan çok sınır-ötesi bir aidiyet sorunuyla karşı karşıya kalınabilir… Üniter devlet temelinde Kürt kültürel kimliği tanınmalıdır. Etnik siyasi partilere karşı daha toleranslı davranılmalı, bu partilerin anayasal düzen içinde mevcudiyetlerini sürdürmelerinin terörün süregitmesine önemli bir engel oluşturacağı göz önünde bulundurulmalıdır. TRT’nin tam gün Kürtçe yayını başlatması memnuniyetle karşılanmış ise de bu yayınlar sadece Türkiye’de değil bütün bölgede rahatça izlenebilir hale getirilmeli ayrıca özel kanallara da bu hak verilmelidir. Talep olan yerlerde Kürtçe’nin seçmeli ders olarak öğretilmesinin, bazı üniversitelerde Kürdoloji Enstitüleri ve Kürt Dili ve Edebiyatı bölümleri kurulması projesi de faydalı olabilir.” 
Söz konusu raporu hazırlayanların içerisinde ordunun eski kuvvet komutanlarının bulunmasının da tesadüf olmadığı bir gerçek. Kürt realitesi arka kapılar ardından fiilen kabul edilmiş durumda. Sistem bekli de son şansını denemek istiyor. Bu bakımdan yerel seçimleri çok ciddi olarak önemsemektedirler. Amed’de kimin seçimi alacağı meselesi, Ankara’nın ve İstanbul’un önüne geçmiş durumda. Bu bir devlet politikasıdır. Bu nedenle Kürt illerinde DTP’nin alacağı belediye başkanlığı sayısını ve oy oranını bir referanduma dönüştürmek ve DTP’nin de böyle görmesini istiyorlar. Bu büyük bir politik tuzaktır. Referandum olarak görülmesi için devlet ile Kürt tarafının eşit koşullarda seçimlere girmesi gerekir. Böylesi bir durum olmadığına göre, bu tuzağa düşmemek, ama aynı zamanda Kürt illerinde, bugünkünde daha iyi bir başarı sağlamak gerekir.
Çok açık ki, devlet, Kürt soruna ilişkin bir kısım ‘yeni’ projeler hazırlamaktadır. Hazırladığı planların karşı tarafından Kürtlerin olmasını da istemiyor. Kürtler, masanın karşı tarafına oturmalıdırlar ve projelerini masanın üzerine koymalıdırlar. Çözüm karşılıklı konuşma ve anlaşma ile olacaktır. Bunun başka bir şansı olmadığına göre. Her gelişmeye uygun projeler üretmelidirler.
Muhataplar bellidir. Uluslar arası güçlerden medet ummak, onların bilinen klasik yöntemlerini uygulamak asla çözüm olmadığını gördük. Dış Politika ve Savunma Araştırmaları Grubu tarafından hazırlanan ve seçimlere kısa bir süre kala, devletin kurumlarına sunular rapor, 29 Mart sonrasında, gelişmeler bakımından bize önemli bir ipucu vermektedir. Sistem kendi içerisinde ve kendi politik gerçeğine uygun bir kısım çözüm arayışları içerisindedir.
Kürt sorunun çözümü, toplumun demokratikleşmesinde ve demokrasi mücadelesinin gelişmesinde çok önemli bir etki yaratacaktır.  Bu nedenle Türkiye’nin ve Kürdistan’ın demokratik, ilerici, devrimci ve yurtsever güçleri de, oluşturacakları ortak politik projelerini masanın üzerine koymalıdırlar. 

1606380cookie-checkYerel seçimler ve Kürt sorununda yeni arayışlar

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.