Yılın son yazısı böyle olmamalıydı

İş kazaları ile onlarca canları yitirdiğimiz kazalar ya da cinayetlerle ilgili olarak yapılıyor bu açıklama. Gerçekten inanamıyorum. Nasıl böyle bir açıklama yapılabilir.

İnsan, yaşam, bu denli ucuz mu? Değersiz mi? Anlamsız mı? Bir insan nasıl böyle düşünebilir. Nasıl böyle bir düşünce, “Yüce Allah” adı kullanılarak, böylesi bir açıklama yapılabilir. Bu kişisel bir görüş ya da açıklama değil. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, tüm camilerde cuma hutbesinde okunmak üzere hazırladığı bir metin. Yalanlanmadı. Ben aktarıyorum sadece. Bu açıklamanın yalancısı olmak isterdim. Böyle bir açıklama olmadı. Düzeltiyorum. Özür dilemek isterdim. Yine de böyle olsun istiyorum. Özür dilemek istiyorum. Böyle bir metin olmadı, bu metin, cuma hutbesinde okunmadı diye açıklansın istiyorum.

İnanamıyorum. Gerçekten inanamıyorum. İçime sindiremiyorum, böyle bir açıklamanın, “Yüce Allah” adını da kullanarak, bu konuda en yetkin kurum tarafından yapılmasına inanamıyorum. İnanmak istemiyorum. Bu rüya mı yoksa, biri beni bu rüyadan uyandırsın.

“Rabbim neylerse güzel eyler” deyip, önlem alımamasının, rant hırsının, insan canını hiçe sayan davranışına “rıza” göstermemiz önerliyor. Niye bu mahkemeler, davalar, niye rıza göstermiyoruz, bu canların yitirilişine, neredeyse isyankar olarak adlandırılacağız, bu “rıza”yı göstermememiz nedeniyle.

Bir imtihandan geçiyoruz diyor, doğru. Ama bu imtihan başka bir imtihan. “Öyleyse tedbir bizden, takdir Allahtan” Biz tedbir konuşuyoruz. Tedbirin alınıp alınmadığını yeterli olup olmadığını değerlendiriyoruz. Bu tedbir konusunda, denetimler yapılıyor. Uyuşmazlıklar çıkıyor. Mahkemeye gidiliyor. inceleniyor. Bilirkişiler değerlendiriyor. Bilim insanları inceliyor. Yargı bir karar veriyor. Ceza gündeme geliyor. Tazminat gündeme geliyor. Bir daha olmasın diye, orası kapatılıyor. Orayı işleten, bir daha bu sonuçlar olmasın işletemiyor diye, o işten men ediliyor.

“Takdir Alllahtan.” Ama önce eşeği kazığa bağlayacaksın. Eşeği kazığa bağlamadan, kayboldu diye, kaybolmasını, kaçmasını. “takdir” e bağlamayacaksın. Ne güzel anlatıyor bu halk değimi, bağnazlığa karşı gerçeği. Adeta bir tokat gibi bizi uyarıyor.

Yüce Allah ile inancımız doğrultusunda ki yaşamımızı, inancımızı, böylesi yorumlarla bunu zedelemeğe kimsenin, hiç bir kurumun bir hakkı olmamalı.

Bu yıl, iş kazaları sonucu, can yitirilmesi haberleri, gün eksilmiyor ki gündeme gelmesin. Gün eksilmiyor ki, bu konuda yeni bir acı haberle karşılaşmayalım. Soma madeninde 301 can yitirildi. 301 ocak. İstanbul’un göbeğinde rezidans inşaatında, tedbirsizlikten asansör düştü. 10 can yitirildi. 10 ocak. Ermenek de maden ocağını su bastı, tedbirsizlikten 18 can yitirdk, Aylar sonra ulaşıldı 18 cana, 18 ocak. Sayaılm mı daha bunları, hep tedbirsizlikten.

Yeni deyimler kavramlar ortaya çıktı. Kabullenmek bir yana, anlamak ta güçlük çeker olduk.

“Sektörün Gereği” dendi. Yani bunlar olacak. Bile bile ekmek parası için ölüme gidilecek. Bunlar başka ülkelerde böyle olmuyor da neden bizde böyle oluyor. Başka ülkelerde “Sektörün Gereği” farklı mı. Farklı tabii. Önce insan denilip, tedbir alınıp, çalışma ortamı hazırlanıp, öyle başlanıyor işe. Gerekli tedbir alma, sonra da “Sektörün Gereği” de. Olacak iş değil.

Sonra birde “fıtrat” çıktı. İşin fıtratında varmış. Yani, iş kaçınılmaz olarak ölümü getiriyor mu denilmek isteniyor. O insanlar, çoluğunu, çocuğunu rızkını sağlamak için çalışmaya değil, ölüme gitmek mi zorundalar.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı niye var. Niye işyerleri denetleniyor. Niye iş müfettileri alınıp, eğitilip, bu işyerlerine kontrole gönderiliyor.Sektörün gereği ve fıtratında varsa, bunlara rıza varsa, bu kadar emek ve para niye harcanıyor.

Bu paralar, Mecedes alınması çin kullanılmalı, güvenli seyahat yapmak için olmalı mı diyeceğiz. Marka reklamı yapar olduk.

Bu mahkemeler niye var. Niye hakimler tayin ediyoruz. Niye insanlar kayıpları için mahkemeye başvuruyorlar. Kaldıralım mı bu mahkemeleri. Herkes sonuca “rıza” göstersin olsun bitsin, sorun yok mu diyeceğiz.

İş kazaları ve ölümler. Yitirilen canlar. Artık iş cinayetleri denmeğe başlandı. Bundan rahatsız olmuyormuyuz. Bunlara seyirci mi kalacağız. Bunlar olmasın diye çaba göstermeyecekmiyiz. Bunlar olmasın diye tedbir almağa çalışmayacakmıyız. Bunlara rıza göstrerek, kabullenip oturacakmıyız. Yapanın yanına kar mı kalacak. Bunu mu istiyoruz. Bunu mu bekliyoruz. Böyle olsun. “Rıza” gösterilmesi gerekir mi demek istiyoruz.

Bu açıklama olmadı, böyle bir metin hazırlanmadı denilsin. İnsanları bu denli değersiz görme diye bir durum yok denilsin istiyorum.

Usta şair Nazım’ın dediği gibi, “Güzel günler göreceğiz çoçuklar” denilsin istiyorum. Çok mu şey istiyoruz. Biraz aydınlık. Nefes almak istiyoruz. Bir birimizi sevgi ile, itmeden, ötekileşitirmeden, sen ben ayırımı yapmadan, bağırmadan, çağırmadan kucaklamak istiyoruz.

Çok bir şey istemiyoruz. Bu isteklerimiz için çalışırken, çaba gösterirken engel olunmamasını istiyoruz. Bunun kurallarının, insana yaraşır şekilde, hakettiği şekilde belirlensin istiyoruz.

İnancımızla, aramızda kimse olmasın istiyoruz.

İnancımızın, sevgi, güzellik, saygı olduğuna inanıyoruz. Doğruluk dürüstlük, haktan yana olduğunu düşünüyoruz. Çocukluğumuzda büyüklerimiz bize böyle öğretmeğe çalıştılar. Haram lokma yeme, yedirme dediler. Bu öğrendiklerimizi yaşamla yoğururken kırılganlığımız da oldu. Ama inancımız, dik durmamızı, yanlışla doğruyu ayırmamızı sağladı. Doğrunun değişken olmadığını biliyoruz. Dönemler ve kişilere göre, coğrafyaya göre değişmediğine inanıyoruz.

Çalışma yaşamına ilişkin, iki yılı aşkın salı günleri bu sütunda, SALIDAN SALIYA’da sorunları, çözümleri, günceli, bilgilendirmeğe, değerlendirmeğe çalışıyoruz. İki gün sonra takvimin yaprakları değişirken, yeni bir yıla baişayacağız. Güzel aydınlık, sevgi ile yeni bir yıla başlamak, ya da bir günden diğer bir güne geçerken biraz farklı olsun diyeceğiz.

Bir yılın sonunda böyle bir yazı ile mi veda edecektik. Böyle bir yazı ile mi yeni yıla karşılayacaktık.

Yüca Allahım.Bizleri, insana saygı duymayan, yaratılanı değersiz gören anlayışlardan koru ve uzak tut, demek zorunda mı kalacaktık.

“Rabbim neylerse güzel eyler” Öyle olsun istiyoruz. Öyle olmalı diyoruz. Bizim görevimiz de bu güzellik için çaba göstermek. Çirkinlik ve karanlıkları da bizler yapmayalım.

“Rabbim neylerse güzel eyler.” Güzel’i de hak etmek gerekiyor. Onun için çaba göstermek gerekiyor.

Yeni bir yıl da güzellikler paylaşmak dileğiyle diyerek, “Güzel günler göreceğiz çocuklar” dieyerek, noktayı koyalım.

______________________________

* Ankara. 30 Aralık 2014. Salı. [email protected]

1568950cookie-checkYılın son yazısı böyle olmamalıydı

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.