Yorgunluk

Yorgun bir toplumun üyeleriyiz bizler. Neden bu kadar çabuk ve bu kadar çok yorulduk? Ne yaptık ki bu kadar yorgun düştük? Yetmiş beş yılda yetmiş beş milyon yorgun yarattık her yaştan. Pekiyi, nasıl oldu bu? Bunu yanıtlayabilmek hiç de kolay değil. Sanırsınız sırtımızda yüzyıllarca yaş taşımışız. Belki de bir şey yapmamanın yorgunuyuz. Şu dünyada yorgunluktan en çok yakınanlar yaşam boyu sırtüstü yatma olanağı bulmuş kimseler değiller mi? Evet, belki de biz hiçbir şey yapmamanın yorgunuyuz. Ne kötü ki yaşadığımız dünyayla ilgili hatta bizimle ilgili hiçbir şey ilgilendirmiyor bizi, bununla birlikte çıkar kollamanın sıradan ustalarıyız hepimiz. Kimimiz en küçük çıkarlar peşinde koşuyoruz, kimimizin düşleri daha büyük. Ne var ki düşten gerçeğe giden yollar neredeyse tümüyle kapalı. Öyle görünüyor ki ne kadar kendimizi dünyalı da saysak dünyadan tümüyle kopuk yaşıyoruz. Evlerimizin dışında dünyamız yok. Eşikten dışarı adım atar atmaz bizim için neredeyse her şey bitmiş oluyor. Ondan sonrası bir yapay ilişkiler düzenidir. Oysa evlerimizin içleri de birer sıkıntı ve hatta savaş ortamı. Orada biz daha iyi bir yaşamı tasarladığımızı sanırken ruh sağlığımızı yitiriyoruz, çocuklarımızı sakatlıyoruz, en çok sevebileceğimiz insanlara sevgisizlik esinliyoruz.
Yaşamımızda insani hiçbir şeyin yeri yok. Sanatla ilgimiz sıfır düzeyinde. Yazdığımız şiirleri, yazdığımız romanları, yazdığımız öyküleri kendini bilen adam alıp okumaz. Çıkarlarımızı sağlayabileceğimiz koşulları oluşturmak adına deli danalar gibi oradan oraya koşuyoruz, çocuklarımızı da koşturuyoruz. Oysa gelecek hiç de açık görünmüyor. Dünyaya mutsuz çocuklar getiriyoruz, onlarla ilgili tek güvencemiz onların geleceklerini eğri büğrü yollardan sağlamak konusunda önünde sonunda becerikli olacakları inancımızdır. İyi bir işleri olsun, poposu yerden yukarda kocaman otomobilleri olsun, evleri olsun, her şeyleri olsun. Pekiyi, insan olamazlarsa her şeye karşın acı çekecekler. İnsan olmaları için neler yapabiliriz? Her şeyden önce onlara dünyanın orta noktası olmadıklarını, insanlığın bir üyesi olduklarını öğretebiliriz. Biz bunu böyle dediğimizde birileri bize karşı koyacaktır.  Haydi canım, diyecektir, bu çocuklar yaşamın maddi yanını kurtardıkları zaman elbette kendiliklerinden mutlu olacaklar. Bunlara lütfen zararlı düşünceler esinlemeyin.

Yaşamı böylesine kabasaba koşullarda benimseyenler gerçek anlamda insan olmanın değerini gerçekten hiç bilmiyorlar mı? Mutluluğun evde, otomobilde, benzeri şeylerde olmadığını domuz gibi bilmiyorlar mı? Elbette biliyorlar, neden bilmesinler! Ama işin öbür yanı uzun ve tehlikeli. Herkesin gittiği yoldan gitmezseniz ne elde edebilirsiniz?  Besbelli, dostlarım, kim ne derse desin, insan olmak yolunda en küçük bir adım atmak için gereken yüreklilik eksik bizde. İnsan olmakla ilgili bir sorunla yüzyüze geldiğimiz zaman kendimizi taş taşımış gibi yorgun duyuyoruz. Savaşmıyoruz, çağırdıkları zaman savaşa gidiyoruz ama savaşmıyoruz. Âşık olamıyoruz, aşkı aşağılıyoruz. Sevgi aşktan daha güzeldir deme saçmalığını gösteriyoruz, bari sevsek ya, kimseyi sevmiyoruz, karımızı ve çocuklarımızı bile candan sevmiyoruz. Şiirle alay ediyoruz, romanı hafife alıyoruz, sinemayı kabak çekirdeği ya da ayçiçeği çıtlama dışında anlamsız buluyoruz. Felsefeden nefret ediyoruz. İkide bir eloğlu uzaya gidiyor diye boş söylevler veriyoruz, uzayla ilgili en küçük bilgimiz yok. Dört bir yandan kulağımıza okey şakırtıları geliyor.

Yaşamı insana yaraşır biçimde yeniden kurmak gibi bir isteğimiz yok ne yazık ki. Bu yüzden birilerinin doğru yaşam budur diye bize sunmaya kalktığı formülleri hiç yüzümüz kızarmadan benimsemeye yeltendik. En aklı başında görünen insanlar bile böylesi bir güdümlenmeyi uygar insan olmanın doğal bir koşulu olarak gördüler. Birileri de yalnızca homurdanmakla yetindiler. Bu iş tutmayınca da yeniden kendi çökmüşlüğümüze gömüldük. Evet, her şeyiyle çok korkunç bir yorgunluk bu. Yorgunluğun uç noktalarında insan kendini bir tür akıntıya bırakır. Denizde boğulan adamın sonunda yaptığı gibi. Belki biraz daha dirense, kollarındaki ve bacaklarındaki son gücü de kullansa yaşamını kurtarma hakkını elde edebilecektir. Ama öyle yapmaz. Yorgunluğun verdiği aşırı umutsuzlukla ve umutsuzluğun koyulttuğu aşırı yorgunlukla kendini salıverir.

Evet dostlarım, yorgun bir toplumun üyeleriyiz bizler. Çocuklarımız daha şimdiden yorgun: kendileri adına bir şeyleri gerçekleştirebilmek için olur olmaz bilgileri kafalarına yığarak kendilerini yok ediyorlar. Ne adına mı? Mühendis olmak adına, doktor olmak adına, avukat olmak adına. Keşke onlara yalnızca insan olmanın ne olduğunu öğretebilseydik. O zaman bu hastalıklı yorgunluğa karşı koyacak güçleri olurdu. Kim bilir böyle kaç kuşak harcanıp gidecek!

641560cookie-checkYorgunluk

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.