YUNANİSTAN… Köy enstitülerinden, ev enstitülerine…

İngiltere İşçi Partisi liderliğini, Aralık’taki tarihi seçim yenilgisi üzerine istifa kararıyla sonlandıran Jeremy Corbyn’in, bu göreve Nisan başında veda etmesinden bir süre önce (25 Mart’ta) yaptığı bir konuşmada (http://labour.org.uk/press/jeremy-corbyns-coronavirus-debate-statement) söyledikleri basında ve sosyal medyada epey yankı uyandırdı. “Hiç takdir edilmeyen mesleklerin, toplumun devamı için ne kadar önemli olduğunu şimdi görüyoruz. Çöp toplayıcılarını, süpermarkette rafları düzenleyenleri, teslimat şoförlerini, temizlik işçilerini düşünün. Düşük vasıflı olarak görüldükleri için bu işçiler genelde önemsenmiyor. Ama soruyorum sizlere, kriz durumlarında, hangisinin yokluğuna en az dayanabiliriz? Çöpçünün mü, yoksa milyarder, riskten korunma fonu (hedge fund) yöneticisinin mi?” 

Koronavirüs salgınına ilişkin konuşmasında, krizin, yeni bir ekonomik model gerektirdiğini belirten Corbyn, “Eskiden uygulanan yöntemlere güvenemeyiz” yorumunu da yaparken, iklim değişikliği, eşitsizlik ve iş güvencesinin giderek yok olduğu çalışma biçimleri ile, konut krizi gibi konuların, piyasa tarafından çözülemeyeceğini belirtiyordu. Bugün insanlığın ve kapitalizmin içinde bulunduğu durumu net bir şekilde özetleyen Corbyn, şunları da söylüyordu: “Bu krizden ders almalıyız ve toplumun güvensizlik, korku ve eşitsizlikle değil, dayanışma ve şefkat ile belirlenmesini sağlamalıyız.” Koronavirüs krizinin ardından, toplumun bu değerlerle yeniden şekilleneceğine inanmak henüz zor. Ancak krizin, yine her zaman olduğu gibi, işgücü piyasasında sosyal güvencesiz ve esnek (yarı zamanlı) biçimde, geçici ve kısa dönemli kontratlarla yürütülen işlerde çalışanları, özellikle de kadın emekçileri vurduğu ve bu kitleler üzerindeki baskının giderek artacağı şimdiden görülüyor. Toplumsal cinsiyetin yanı sıra, eşitsizliğe ilişkin bir başka boyut da, ucuz ve güvencesiz göçmen emekçi yığınlarının durumuyla ilgili. Özellikle gelişmiş ülkelerde (Corbyn’in de söz ettiği), başta çöp ve temizlik, hastanelerde dezenfeksiyon gibi “pis”; ya da marketlerde kasiyerlik, dağıtım, kurye, teslimat gibi “vasıfsız” hizmet işlerini yapanlar ile, yine kadınların çoğunluğunu oluşturduğu ücretsiz aile işçileri ve göçmenlerin ağırlıklı olduğu kayıtdışı mevsimlik tarım işçilerinin gelecekte nasıl bir konumda olacağını tahmin etmek zor değil.

Otonom robotlar, nesnelerin interneti, yapay zeka, artırılmış gerçeklik…vs. gibi uygulamalar içeren teknolojilerin bazılarının bu sektörlerde (örneğin “kirli” ve tehlikeli işlerde, ayrıca sağlıkta ameliyat ve hastaya refakat etme, tarım uygulamaları ve üretim sistemlerinden, eğlence ve ulaşım sektörüne kadar birçok alanda) kullanımının artacağı öngörülürse, “vasıfsız” işçilerin istihdamdaki payının ne kadar etkileneceğini anlamak mümkün olabilir.  

Peki kuaförlük gibi kişisel bakım hizmetleri verenler ne olacak? Karantina ve sosyal izolasyon koşulları, yalnızca “vasıfsız” görülen işçilerin emeğine (ve belki de çalışma koşullarına) ilişkin farkındalığı artırmakla kalmadı; kuaförler ve berberlerin, ya da (sosyal güvencesi olmadan) evlere temizliğe gidenlerin, özellikle şehirlerde yaşayan nüfus için vazgeçilmez olduklarını anımsattı. Bu tür hizmetlere ulaşamayanların bir bölümünün, İtalya, Yunanistan ve Türkiye de dahil, evlerine yasal olmayan biçimde bu elemanları getirttikleri ve bazılarının yakalanıp ceza yediği de basında çıkan haberler arasında yer aldı. Örneğin Yunanistan’da, 23 Mart’tan bu yana uygulanan sokağa çıkma yasağını ihlal edenlerin sayısının 21 binin üzerinde olduğu, bunların aralarında kuaförlerin de yer aldığı belirtildi. Sosyal medyada, saçı sakalı birbirine karışmış insanların fotoğrafları esprili biçimde paylaşılırken, bu tür hizmetlerin yanısıra, evlerinde belki de bugüne kadar “gündelikçi”den yardım almak dışında temizlik ve eve çeki düzen verme konularına el atmamış olan üst-orta kesimin, özellikle, plazalar ve “gated communities” olarak adlandırılan yaşam biçimleri dışında, başka dünyaların da var olduğunu unutmuş olan kitlelerin, iş başa düştüğünde, YouTube videolarına başvurdukları da ortaya çıktı! Örneğin Google Trends verilerine göre, Yunanistan’da (ve Türkiye de dahil pek çok ülkede) sokağa çıkma yasağının ardından, kullanıcıların yaptığı (arama motoru) sözcük sorgulamalarında “adım adım saç kesimi”, “evde makinayla traş”, ya da “ev temizliği” gibi terimlerin yükselişte olduğu gözlemleniyor. Yine, sosyal medyada yer alan fotoğraflar, videolar ve yorumlardan, erkeklerin de yavaş yavaş temizlik işlerine ya da yemek yapmaya merak sardığı anlaşılıyor! 

Okulların kapalı olması ve uzaktan eğitim uygulaması nedeniyle, online kurslara olan talebin de arttığı göz önünde bulundurulduğunda, bu uçsuz bucaksız, zengin (ama ne yazık ki adil olmayan) dijital dünyanın, şanslı elitlere, bilgi kirliliği tuzağına düşmek yerine, kendilerini dönüştürme ve eğitme şansı  sunduğu, büyük bir nimet olduğu anlaşılabilir. Peki bir zamanlar, Türkiye’deki köy enstitülerinde olduğu gibi, geniş halk kitlelerinin eğitim düzeyinin yükseltildiği, politik, ekonomik ve kültürel yaşama aktif olarak katılmalarının sağlandığı ve aynı zamanda kendi hakları konusunda bilinçlendirildiği bir sistemin benzeri, bugünün koşulları altında “ev enstitüsü” olarak gerçekleştirilebilecek mi? Dünya nüfusunun üçte biri (http://www.weforum.org/agenda/2020/04/this-is-the-psychological-side-of-the-covid-19-pandemic-that-were-ignoring/) ile yarısı (http://www.euronews.com/2020/04/02/coronavirus-in-europe-spain-s-death-toll-hits-10-000-after-record-950-new-deaths-in-24-hou) arasındaki bölümünün koronavirüs karantinası nedeniyle evlerinde kapalı olduğu şu günlerde, beyaz yakalı, şanslı azınlık, emek-yoğun sektörlerde çalışanların dünyasına girip, empati kurup, bu tür işleri de yapmaya başlayacak mı? Waffle Street: The Confession And Rehabilitation Of A Financier (https://www.amazon.co.uk/Waffle-Street-Confession-Rehabilitation-Financier/dp/1459665392/ref=tmm_pap_swatch_0?_encoding=UTF8&qid=&sr=) (Waffle Caddesi: Bir Finansçının İtirafları ve Rehabilitasyonu) adlı kitabında, sonradan sinemaya da uyarlanan (http://www.wafflestreetmovie.com/about.html) anılarında James Adams, 2008 finansal krizinde, hedge fonundaki işinden çıkarılarak, 2009’da küçük bir lokantada garsonluk yapmaya başlamasıyla Wall Street’te geçirdiği hırs dolu yılların vicdan muhasebesini yaptığını ve “günahlarından arındığını” aktarıyor. Acaba koronavirüs kriziyle, buna benzer başka örnekler yaşanacak mı? Kendileriyle ve aileleriyle daha çok zaman geçirmek durumunda kalarak, belki de zorunlu bir iç hesaplaşma sürecine giren, koronavirüs mücadelesinde ön saflarda yer almama lüksü bulunan insan kitleleri, acaba içinde bulundukları gerçeküstü ortamı, kişisel gelişim fırsatına dönüştürebilecek mi? Tüketim odaklı yaşam döngüsünde, beyaz yakalılar, aslında mavi yakalı işçilerle birlikte, aynı kapitalist çarkın dişlileri arasında yer aldıklarını anımsayacaklar mı? Yani “ev enstitülerini” yaratıp, yaşadıkları fanustan çıkarak, bakış açılarını değiştirip, “insan odaklı”, daha adil bir dünya yaratmak için kolları sıvayıp, ellerini taşın altına sokacaklar mı? Bu soruların ağırlığı, İngilizce’de “şampanya sosyalisti” olarak adlandırılan, ya da Türkçe’deki karşılığıyla “rakı masasında memleketi kurtaran”ların bilincini bakalım ne kadar etkileyecek…

_______________

[email protected]

2406130cookie-checkYUNANİSTAN… Köy enstitülerinden, ev enstitülerine…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.