12 Eylül süreci bitiyor mu?

12 Eylül sürecinin bitip bitmediği konusunda günlük tartışmalara bakarak bir sonuç çıkarılamaz. Günlük konuşmalar ve ekran önünde yapılan tartışmalarda (ki adı tartışma olan sunum programlarında) 12 Eylül tarihi sık sık gündeme gelmeye başladı. “12 Eylül sürecinde yaşanmayan süreçler bugün yaşanıyor. Roller değişmiş gibi gözükmektedir”, gibi cümleleri duyuyorsunuz. Yanılgıdır bu, çünkü 12 Eylül sol düşüncedeki insanlara karşı girişilmiş ‘panzer altına alma’ harekatıydı. Dışarıda, içeride her yerde panzerlerin altında insanlar ezdirildi. Tek tip insan yaratmak için marşlar söylettirildi, Atatürkçülük adı altında Atatürk’ün en uzun söylevleri ezberletildi. Ezberleyemeyenlerin kemikleri kırıldı. Bugün, o günden kalan kırıklarını tamir ettirmek için mücadele eden insanlar vardır, sadece düşünce ezikliği yok, vücutsal ezikliği de birlikte yaşadı o günkü sol görüşlü insanlar.
Suçlu suçsuz ayrım yapmadan, sol gibi gözüken ve sola destek veren kim varsa panzerin altına itildi. Panzerin ezmediğini işkence hanelerde yapılan insanlık dışı uygulamalar ile, vücudu toprağa düşenler, sakat kalanları da unutmamak gereklidir. 12 Eylül hedef aldığı kesim; sol ve onun türevleridir. Sağ ezilmiş gibi yapıldı ama kendilerini hapishanelere alırken, düşüncelerini iktidar yaptılar. O gün, iktidarda olan partinin içinde o düşüncenin temsilcileri, bugün AKP kadrosu içinde yer almaktadır, yer almayanlarda gazetelerde köşelerinde onlara destek sunmaya devam ediyorlar.
Bugün sol düşünce ve onun türevlerine yapılan saldırı biçim değiştirmiş olmasına rağmen, halen olağan ve doğal gibi görünür şekilde devam etmektedir. Onlar gibi düşünmeyen solcuları/devrimcileri, Ergenekon davası taraftarı ilan etmekten çekinmeyenler, 12 Eylül süreci içinde, sola ve onun düşüncesine küfredenler olması tesadüfi değildir. Onlar, o günkü rollerini birileri için oynuyorlardı, bugünde birileri için oynamaya devam ediyorlar. Sanki patronları farklıymış gibi göz aldanması yaşanabilir ama patronları o günde aynıydı, bugünde.
Bugün yaşanan süreç, kendi içlerinde birbirlerini yeme ve iktidar mücadelesidir. Hangisi kazanırsa kazansın sonuç bizler açısından farklı olmayacaktır. Çünkü her iki tarafında patronu aynıdır ve o patronun izin verdiği sınırlar içinde birbirleri ile bilek güreşi yapmaktadırlar. Asıl hedeflerine doğru saldırı yoktur, asıl hedefte olması gerekenler gözden uzak tutturulmakta ve gündeme gelmesine bile izin verilmiyor. Bugün iktidar, darbe yapanlar ile kucak kucağa oturup, açılışlara katılabilmekte ve birlikte poz verebilmektedirler. Ama darbe girişimi yaptığına inanılanlar ile her yönden mücadele etmeyi, ‘demokrasinin mücadelesi’ olarak sunmaktan da geri durmuyorlar. Onlar neden 12 Eylül darbecileri ile hesaplaşmıyorlar? Çünkü, onlar 12 Eylül ile nasıl palazlandıkları ve bugünkü gücü nasıl eriştiklerini unutmuyorlar. 12 Eylül, onlara karşı bir şey yaptı, onları büyüttü, geliştirdi. Ekonomik alt yapısını yarattı.
İktidar, kendilerini hedef görenleri hedef görmekten ve elerindeki her aracı silah olarak kullanmaktan da çekinmiyorlar. Silah olarak kullanılması dahi düşünülemeyen araçlar, bu yönetim ile silaha nasıl dönüştürüldüğünü yaşayarak görmekteyiz. İki tarafın yapmış olduğu kavgada, taraf olmamız için her türlü araç kullanılmakta ve zorlanmaktayız. Bazı kurumlara anlamsız anmalar yüklenerek, o kurumlardan çok şey bekler hale getirilmeye çalışılmaktayız. Beklenti içine girenlerin, hayal kırıklıkları da o beklenti boyutu ile orantılıdır. Hayal kırıklığı, insanları apolitize etmekte ve yaşana sürece seyirci konuma getirmektedir. Politik olmadığını söylediği kurumlara girip, orada laylaylom ile gününü geçiştirmektedir. Politik olmayan küçük hedefleri olan demokratik kitle örgütleri, yeni söylemi ile sivil toplum kuruluşları hükümetin ve devlet politikasının isteğini yerine getirmektedir. Dikkat edin, bugün yaşanan ve son yedi yıldır yaşanan olaylara bakın, olaylarda ismi geçen insanları sayın, bin rakamını geçmez. Bugün yaşanan kriz, bu bin insanın birbiri ile mücadelesidir. Halktan kopuk ama halkı daha fakir kılan bir süreç yaşamaktayız.
Bu kısır döngü kırılır mı? Elbette, politik olmadığını düşündükleri kurumlara, içinde oldukları yapıya baksınlar, nasıl bir taraf olduklarının farkına varırılar. Bugün yaşanan ve güç dengesini oluşturan kesim sessiz çoğunluktur. Bu sessiz çoğunluğun aptal edilmesi süreci ise bir devlet politikası olarak uygulanmaktadır. Eğitimde, sağlıkta ve sosyal devletin olması gereken her kurum tasfiye edilirken, uygulanana bakın; sağılacak, verilen hizmeti sorgusuz kabul eden konuma dönüştük. Bu adını andığımız kurumlarda, uzun zamandır hizmet veremez konuma geldi, sadece oyalama merkezine dönüştürüldü. Oyalanan vatandaş, cebinde biraz para varsa, özel kurumlara yönelmesi bir devlet politikasının sonucudur. Eğitimin, sağlığın, ulaşımın, alt yapının en pahalısını kullanan bizler, bu sürecin ürünüyüz. Sorgulamadan uyum sağlayan, itiraz etmeden kabul eden insana ne kadar akıllı denir?
İnsanımız zekidir ama akıllı değildir, zekidir, gününü iyi kurtarıyor, her türlü krizde ayakta kalmasını biliyor. Krizi en az zarar ile atlattığında seviniyor, aile birliği diyerek ailelerin daha da dağıldığını, çok eşliliğin yasak olduğu yerde, metresleri ile övünen, içinde insan ile satılan binaların/firmaların olduğu bir süreci yaşıyoruz. Bugün bir düşünün, 12 Eylül süreci bitti mi? Bugün yaşanan kavgalar, güç gösterileri, hangi dönemin kurumu üzerinden yapılmaktadır? Yerine yeni kurumlar öneriliyor mu? Dokunulmazlıklar, 12 Eylül geçici yasaları vb gibi konularda konuşan var mı?


—————————————
http://cemoezkan.blogcu.com

1585850cookie-check12 Eylül süreci bitiyor mu?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.