Parçalanmak

FAŞİZM geldi mi olduğun yerde duracak, hiç kıpırdamayacaksın. Başıma bir iş gelirse? Gelebilir. Ama kıpırdadığın zaman da gelebilir. Tuttun, aldın başını, efendime söyleyeyim, bir başka ülkeye gittin. Tek başınaysan serüvenci olursun, çoluk çocuğu da alıp gittiysen ayvayı yedin demektir. İyi de, ya başıma bir iş gelirse? Erkenden devrim düşleri görmeye kalkmadınsa büyük bir olasılıkla başına da başka yerine de bir şey gelmez. Benim etim ne budum ne demeden erkenden devrim düşleri gördünse başına bir iş gelebilir. O zaman sana yaşam bu devrim işinin anlatıldığı kadar kolay bir iş olmadığını öğretir. İyi horoz öteceği saati iyi bilir, sesinin nereye kadar gidebileceğini de iyi bilir. Faşizm geldi diye hiç yoktan telaşa kapılanlar da vardır, olmaz mı! En önce de bir eli yağda bir eli balda yaşayanlar. Faşizm geldi bahanesiyle gidip bir yerlerde rızk arayanlar gider biraz bir yerlerde eğleşirler, ya oralarda devrime boşverip yerleşir kalırlar ya da sonunda bakarsınız “Sosyalizm de meğer kocaman bir yalanmış, ay biz ne eşekmişiz” gibi gerekçelerle dönüp gelivermişler.

Aylardır Isabel Allende’nin kitabını okuyorum. O benim yol kitabımdı, ancak iki taşın ara yerine birkaç sayfasını sıkıştıra sıkıştıra dün bitirebildim. Bir daha dünyaya gelirsem araştırmayı gerektiren bir meslek sahibi olmayıp genel okur olmayı seçeceğim. Bir yerde bir iş tutarız nasıl olsa. Okumak zorunda olduğumuz kitaplar çok zaman okumak için can attığımız kitaplara vakit bırakmıyor. Isabel Allende bildiğimiz Allende’nin bir yakınıymış. Ben karısıdır diye düşünmüştüm, değilmiş, atmışım kafamdan. Kitabın sonlarına doğru onunla bir yakınlığı olduğu anlaşılıyor. Faşizm geldi diye telaşa kapılanlardan biri de o. Pinochet yönetiminin paletleri altında ezilmemek için Şili’den kaçıp Venezuela’ya gidiyor kocasıyla ve iki çocuğuyla. Gurbette yaşamak kolay mı? Elbet bütün düzeni dağılıyor. Kocasından ayrılıyor, kalıyor çocuklarla. Neyse biz işin ayrıntısını bilemiyoruz, sonunda bir California’lıyla evlenip çıkıyor. Kızlarından biri uyuşturucudan biri de hastalıktan ölüyor. İşin ilginç yanı o ne Şili’den kopabiliyor ne de Amerika Birleşik Devletleri’nden.

İnsan her yaptığına kolayca gerekçe bulabiliyor ya da yakıştırabiliyor. O da haklı elbet, bir bakıma yerden göğe haklı. Bir bakıma da haklı değil, çünkü darbe olduğu zaman kendisi sıradan bir gazeteci. Sorun ona bir şey olması sorunu olmayabilir, olandan bitenden acı çekiyordur diyeceksiniz. Elbette öyledir. Ama bana öyle gelir ki her aydın kişinin hele ülkesi zora düştüğü zaman kaçıp gitmekten daha önemli yükümlülükleri vardır. Başına bir iş gelirse? Gelebilir. Daha doğrusu gelecektir. Faşizm sözü bir yana, herhangi bir düzen kendisine karşı olan birini sevgiyle karşılamaz. “Gel benim güzel muhalifim, gel seni bir öpeyim, umh!” demeyecektir. Ya da öpecektir ama başka türlü öpecektir. Sen de öpülmemeye bakacaksın. Faşizm geldiğinde ne olacak? Kimileri hiç sıkılmadan alttan alta düzenle uyuşacaklar. Düzen onlara diyecek ki: “Siz sakın ha muhalif görünüşünüzü kaybetmeyin, yoksa çok üzülürüm. Ama siz bu arada…”

Bayan Isabel Allende Amerika Birleşik Devletleri’ndeki özgürlükçülüğe hayran kalmış ama gene de içi rahat değil. Orada her şey var, her türlü serbestlik var. Hatta porno gereçleri satan mağazalar bile var. “Dünyanın öbür yerleriyle karşılaştırınca A.B.D. bir manastır kadar güvenli; dünyanın öbür yerlerinde bir çocuk okula giderken bir mayına basıp bacağından olabilir. Ama burada kültür şiddete eğilimli. Örneğin sporlar, oyunlar, haydi sinema bir yana, kesin bir biçimde şiddete yönelik.

Amerikalılar yaşamlarında şiddet istemezler, ama onların dolaylı olarak şiddeti yaşamaya gereksinimleri vardır. Savaşa taparlar, yeter ki kendi ülkelerinde olmasın.” Bayan Allende’ye göre Amerikalılar sabırsız kimselerdir. Ayakta yerler, ayakta aşk yaparlar. Bunlar için ayıracakları çok vakitleri yoktur. En çok okudukları kitaplar bir takım el kitaplarıdır: on basit derste nasıl milyoner olunur, bir haftada yedi kilo nasıl verilir… Onların başlıca sorunları ihtiyarlık, sağlıksızlık, yaşlılık, yoksulluk, başarısızlık gibi sorunlardır. Hayırlısı olsun! Faşizm çok kişiyi yerinden ediyor. Eh, herkes de California’ya düşmez ya, gene de Bayan Allende’nin şansı varmış ya da Bayan Allende kafayı iyi kullanmış. Ne olursa olsun zordur sürgünde olmak ya da göçmen olmak. O sürgünde olmakla göçmen olmayı birbirinden ayırıyor ama ben doğrusu ikisi arasında sağlam bir ayrılık göremiyorum. Benim görüşüm şudur: ne olursa olsun yerinden kıpırdamayacaksın. Ha, uzaklarda şansını denemek istiyorsan o başka. O zaman alır başını gidersin. Faşizmden sana ne!

641340cookie-checkParçalanmak

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.