İSMAİL KAYHAN / AVUSTRALYA – Basına konuşan Yahudi bir genç kadının sözleri durumu özetliyor: “En kırılgan olduğumuz anda, birilerinin bizden yararlanmaya çalışmadığı bir ortamda güven içinde yasımızı tutamıyoruz.”

Bu yazı ilk olarak 20 Aralık 2025 tarihinde Evrensel Gazetesi’nde yayınlandı.
Avustralya’nın ulusal kimliğinde önemli bir yer kaplayan, ulusal kimlikle ilişkisi bilimsel tezlere konu olmuş Sidney’deki Bondi Plajı Katliamı’nı gerçekleştiren baba-oğul, sadece Avustralya halkında travma yaratmakla kalmadı; 13 bin km uzaktaki Benyamin Netanyahu Hükümetine ‘Allah’ın bir lütfu’ da oldu.
Gazze’de süren soykırıma iki yıldır yaptığı gösterilerle isyan eden Avustralyalılara İsrail’den sürekli çemkiren, Avustralya hükümetini bu gösterilere izin vererek ‘antisemitizm’e göz yummakla suçlayan Netanyahu’ya, ‘Haklı çıktım’ diye nara attırdılar. Ülkenin önde gelen sağcı kanaat önderleri ve politikacıları da benzer tutum sergiledi. Katliamı, bir terzi titizliğiyle kendi gündemlerine uygun şekilde yonttular. Bunlardan en dikkat çekeni, son federal seçimleri kaybederek siyaseti bırakan Yahudi kökenli sağcı politikacı Josh Frydenberg’in kurbanları anma toplantısında yaptığı ateşli konuşma oldu. Hükümeti hedef alan konuşma öyle dikkat çekiciydi ki, Frydenberg’i canlı yayına konuk eden TV sunucusu, “Siyasete tekrar dönmeyi mi planlıyorsunuz?” diye sormadan edemedi. Çünkü, Frydenberg’in siyasete geri dönüş hevesi biliniyor.
Diğer bazıları, katil baba-oğul ’un bir ay önce IŞİD’in bazı bölgelerinde varlığı bilinen Filipinler’de bir ay geçirmesini, hiçbir işaret olmamasına rağmen orada silah eğitimi aldıklarına yordular. Gerisi zaten tahmin edilebilir. Zehir saçan fikirler yıllardır el kitabında yazılanlara göre arka arkaya döküldü: Dışarda eğitildiler, yani yabancılar kötüdür. Eğer Avustralya’da radikalleştilerse, resmi politika olan çokkültürlülüğün başarısız olduğunu gösterir. Yani, bu politikadan vazgeçilmeli ve göçmen alımı hemen durdurulmalıdır.
İşçi Partisi hükümetinin tutumu da benzer oldu. O da kendini savunmaya çalıştı. Hemen antisemitizme karşı sert önlemler, silah edinme yasağının güçlendirilmesi gibi önlemler ilan etti. Alınacak önlemlerle antisemitizm suçlamasıyla basın, kamu görevlileri ve üniversiteler susturulabilecek.
Bütün bu toz duman içinde amaç, 15 kişinin ölümünü açıklamak değil, siyasi fayda sağlamak. Oynanan oyun: ‘yazı gelirse ben kazanırım, tura gelirse sen kaybedersin’ oyunu.
Olayın yasının tutulduğu bir toplantıda Michael Bradley adlı gazeteciye konuşan Yahudi bir genç kadının sözleri ise durumu özetliyor: “Çok b*ktan ve insanı inciten bir durumdayız. En kırılgan olduğumuz anda, birilerinin bizden yararlanmaya çalışmadığı bir ortamda güven içinde yasımızı tutamıyoruz.”
Her yıl bütçesi artırılan istihbarat örgütü ne yaptı?
Oysa ki olaya ilişkin gerçek konu başka yerde: Katillerden Naveed Akram, IŞİD’liler ile ilişkisi dolayısıyla Avustralya Gizli İstihbarat Örgütü (ASIO) tarafından 2019 yılında sorgulanıp serbest bırakılmış. Takip listesine alınmamış, tehdit olarak değerlendirilmemiş. Katliamda öldürülen Hindistan-Haydarabat doğumlu babası Sajid’in, oğlunun sorgusundan iki yıl sonraki silah edinme izni başvurusu reddedilmiş ama 2023’de lisansını almış. Katliamda ikilinin kullandıkları 6 silahın hepsi yasal olarak satın alınmış silahlar.
Haliyle gözler ASIO’ya, 11 Eylül’den bu yana yıllık bütçesi her yıl devasa boyutlarda artırılarak bu yıl 700 milyon dolara ulaşan istihbarat örgütüne çevriliyor. Bu nasıl bir istihbaratçılık?
Ancak kanaat önderleri ve politikacılar bu soruyu soruyor mu? Hayır. Ama haksızlık etmeyelim, Başbakan Anthony Albanese istihbaratta bir ‘sorun’ olduğunu kabul etti.
Yahudi ‘güvenlik’ şirketine 900 bin dolar
Bondi katliamından sonra Victoria eyalet hükümeti, amacı Yahudi yaşam tarzı, toplumu ve kuruluşlarını korumak olan Yahudi özel güvenlik kuruluşu Community Security Group’a (CSG) 900 bin dolar hükümet desteği sağlanacağını açıkladı. Yeni Güney Galler Eyaleti Başbakanı Chris Minns de bu kuruluş personeline silah taşıma yetkisi vermeye hazır olduklarını söyledi. Başbakan, havra ve Yahudi okullarını koruyan CSG görevlilerinin zaten silahlı olduklarını da kaydetti.
Deepcut News internet haber sitesine konuşan eski bir CSG çalışanı ise, şirketin 1950’den bu yana gizli olarak varlığını sürdürdüğünü söylüyor. CSG’nin kurucusu CIA eğitimi almış bir Yahudi olan ve holokosttan sağ kurtulan Julius Nadel. Nadel, 1949’da Avustralya’ya gelmiş ve Yahudi toplumunun güvenliğinin sağlanması işini üstlenmiş. The Guardian gazetesinin internette yayımlanan Avustralya edisyonunda şubat ayında çıkan habere göre CSG, Mossad’a ajan da ayarlıyor. Bu şekilde ajan olup ASIO’nun belirlemesi üzerine Avustralya ordusundan atılan en az bir asker tespit edilmiş. CSG, belli aşamaya gelen seçkin personeli İsrail’e gönderiyor ve eğitimlerinin orada tamamlanmasını sağlıyor.
Göçmen karşıtlarını hüsrana uğratan kahramanlık
Bondi Plajı Katliamı’nda videoya kaydedilen ve yaygın şekilde paylaşılan saldırganlardan birinin silahsızlandırılması olayı da tersinden bir başka lütuf olarak değerlendirilebilir. Hayatını tehlikeye atıp silahsızlandırmayı başaran kişinin Suriyeli bir Müslüman olması olayın kendisi kadar çarpıcıydı. Saldırganlardan biri öldürülüp, diğeri de yaralanıp düşünce, olay yerine ilk ulaşan ve yaralının yerdeki tüfeğine tekme atarak uzaklaştırıp üzerine çöken kişi de iltica başvurusu reddedilen ve her an sınır dışı edilmesi beklenen bir başka mülteciydi. Bu olayın ortaya koyduğu gerçek, göçmen karşıtlarının çizmeye çalıştığı Müslümanları terörizmle ilişkilendirip göçmen karşıtlığının önemli bir unsuru yapan anlayışa “Acaba?” sorusu sordurması oldu. Bir kahraman haline gelen Suriyeli Ahmed el Ahmed, aşırılığın Müslümanların ‘fabrika ayarı’ olmadığını Avustralya’ya gösterdi. Olayda yaralanan ve hastanede ikinci ameliyatı için bekleyen Ahmed el Ahmed için başlatılan bağış kampanyasında 2.5 milyon dolardan fazla para toplandı.
Siyonistlerin, onların destekçilerinin ve ırkçıların göstermeye çalıştığının aksine, Bondi katliamının da diğer benzer terör eylemlerinde olduğu gibi din ile bir ilişkisi olmayan bir terör eylemi olduğunu bilmek önemli. Bu ilişkilendirmenin nedeni, günün siyasi ihtiyaçlarına göre değişiyor. Bugünkü neden, Bondi katliamını kullanarak Filistin ile dayanışmayı engelleme, İslamofobi’yi kışkırtarak İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği soykırımı meşrulaştırma çabası. Bu nedenle ırkçılığın her türüne karşı birleşik cephe çok önemli. Yine bu nedenle katliamın ertesi günü Avustralya’nın yerli halkı Aborjinlerin önderliğinde bir araya gelen ve birlik ve dayanışmasını sergileyen Yahudi ve Müslüman kuruluşların tutumu da çok değerli.
İsrail destekçileri boş durmuyor
Öte yandan İsrail devleti ve destekçileri de boş durmuyor. İsrail devletinin çıkarlarını, Yahudilerin güvenliği ile sıkı sıkıya bağlı göstermeye çalışıyor. Bondi katliamının ertesi günü plajda yapılan bir anmaya katılan ve saldırıda yakınlarını kaybeden Yahudi bir kadının, kefiye giydiği için alandan uzaklaştırılması bunun kanıtı. Eğer Filistin halkını destekleyen biriysen, Yahudi olsan bile güvenlik tehdidi oluşturuyorsun.
Yine de Bondi Katliamı’nın olduğu gün plaj yakınından yapılan canlı yayında çevrede bulunan insanlara Müslümanlar hakkında kışkırtıcı sorular soran muhabire, “Olayı gerçekleştiren iki kişi hariç kimseyi suçlamıyorum” diye yanıt veren kadın, oluşan bilincin kolay kolay maniple edilemeyeceğini kanıtlıyor.
Bu yazıya emoji ile tepki ver
😡
0
Kızgın🤣
0
Hahaha👍
0
Beğendim.❤️
0
Muhteşem😢
0
Üzgün😮
0
İnanılmaz










