Ahlak ahlaka karşı

Dün öğle saatlerinde çarşıya giderken bir kız çocuğu gördüm. Sırtında okul çantasıyla bir bankın üzerinde uyukluyordu. İkide bir başı düşüyordu, her an yere serilecekmiş gibi duruyordu. Saçlarının arasından şöyle böyle gördüğüm yüzü pek güzeldi. İçimden kalk kızım burada üşüyeceksin demek geldi yapamadım. İçim acıdı. Ona en kötü şeyleri yakıştırmak istemedim. Gece uyumamıştır dedim. Kim bilir ne sıkıntısı var! On iki on üç yaşında kız çocuğunun ne sıkıntısı olabilir? Bilemem ki. Kendini uyuşturuyorsa yuh olsun ona. Dünyanın dönülmez yolları vardır, bir girdin mi çıkamazsın. Bu yollarda çıkış aradıkça batan insanlar tanıdım. Onların iyice sorunlu duruma gelip başını belaya sokmuşlarına halkımız kader kurbanı diyor. Bu kurbanlar bana kalırsa yakınlarının ve kendilerinin kurbanıdır. Aptal bir ortama doğmuş, öncelikle aptallıkların belirleyiciliğinde sözde kişiliğini kurmuş, olmayan kişiliğiyle aptallaştıkça aptallaşmış bir insanın sorunu evrensel anlamda varolduğu düşünülen kaderle değil düpedüz kendiyledir.
Bu çocukların çoğu ya da tümü görünür görünmez baskıların yani şiddetin kurbanıdır. Yanlış sevilmişlerdir. Salak baba onu kendine bağlamak için cebine bol para koymuştur. Ne istediyse almışlardır. Salak anne onun yanlışlarını kedi pisliğini örter gibi örtmüştür, böyle yapmakla onu şiddet uzmanı babadan korumuştur. Aman kızım kendini çok iyi koru, üstüne erkek sinek konmasın. Bak sana her istediğini alıyoruz. Başka istediğin var mı yavrum? Ya da çocuk yoksunlukların orta yerine doğmuştur. Hiçbir isteği yerine getirilememiştir. Doyasıya peynir ekmek yediği günler sayılıdır. Hatta belki ona geleceğini erkenden bir yerlerde araması gerektiğini söylemişlerdir. Hatta belki ona sokakların ne kadar verimli yerler olduğu düşüncesini aşılamışlardır. Güzelliğini pek güzel pazarlayabilirsin, bu arada ruhunu da demişlerdir. Koca koca diplomalı adamlar ruhunu satarken sen neden ruhunu satmayasın yavrum!
Herif bir buçuk yıl önce nasıl oluyorsa nikahsız evlenmiş. Evlilik fotoğrafı var: gelinin yüzünü açıyor köftehor. Fotoğrafı dikkatle inceledim: bu mutlu günlerinde birbirlerine ölüye bakar gibi bakıyorlar. Adamın canı belli ki kadın istemiş: insan belden yukarısıyla düşünemediği zaman belden aşağısıyla düşünür. Uzatıp da başınızı ağrıtmayalım, herif tam bir buçuk yıl sonra boğazlamış kadını. Evlilik kurumunun zorlukları bile bu yaratığı heriflik düzeninden adamlık düzenine çıkaramamış besbelli. Kısa yoldan temizlik, kes boğazını gitsin. Bu ülkede kadın cinayetleri diye toplumbilimsel bir kavram oluştu kendiliğinden. Canım benim, mahalle baskısından olmasın sakın? Şaka bir yana, kadın erkek ilişkileri tümüyle çıkar ilişkilerine indirgenmiş. Kadın için de erkek için de durum aynı: önce bıkarsın, değmezmiş dersin, sonra sırtından atabilmek için kendi kültür düzeyine göre ondan kurtulmanın yollarını ararsın. Oysa senin asıl kendinden kurtulman gerekir. O saka kuşu bilincinle kendinden kurtulman olası değil nasıl olsa, sen gene ondan kurtulmaya bak.
Bütün bu gevşeklikler olup geçerken bir yanda da baskının yüz bin türlüsü bin bir biçimi. Baskılar ahlak adına. Ahlakçıyı sevsinler. Her önüne çıkan kadını gözleriyle tepeden tırnağa soyar ama katkısız ahlakçıdır. Ahlakçılar kendileri ahlak düşkünü olsalar da yakınlarına ahlak adına yakası açılmadık baskılar uygularlar. Ahlak insanın doğallığını zorlamaya başladığı zaman ahlak olmaktan çıkar ahlaksızlık olur. Ahlak adına girişilen her eyleme her tutuma her davranışa kuşkulu gözlerle bakarım ben. Her an dürüstlükten sözeden ve onu bunu yoldan çıkmışlıkla suçlayan çok ahlaksız adam tanıdım, bunların içinde toplumun baş tacı ettiği kişiler de vardı. Suçlamaları silah olarak kullanıyorlardı: sakın benim pisliklerimi anlatmaya kalkma, kirli çamaşırlarını ortaya döküveririm. Ne yazık, dünyaya tertemiz doğan bebekler doğdukları anda kirlenmeye başlıyorlar. Herbiri doğduğu yerin koşullarına göre kirleniyor. Kirlenmişlik olağan sayılıyor, alışkanlık oluyor. Kirli adam kirli yakınıyla pek güzel anlaşıyor. Kirli insanlar ilaç için temiz kalmış bir insan gördüler mi çok öfkeleniyorlar. Eski bir arkadaşla konuşuyorduk. İyi eğitimci yetiştirmek gerekir dedi o. İyi eğitimciyi yetiştirecek iyi eğitimciyi nasıl yetiştireceğiz dedim. O kötülükler karşısında daha tedirgin. Benim birçok konuda ilgisiz duruşumu hoşgörmüyor. Sen elinden geleni yap elbette, ama bireyler gibi toplumlar da ancak olabileceklerini olurlar dedim. Örneğin sansüre karşı çıkması gereken bir kurumun sansür uygulamasını başka nasıl açıklarsınız?

644810cookie-checkAhlak ahlaka karşı

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.