Aldatmayan aynalar*

Sevecen insan sevecen bir dünyada yaşar.
Düşman insan düşman bir dünyada yaşar.
Karşılaştığınız herkes sizin aynanızdır.

– Ken Keyes, Jr.

Dünya okulundan bilinçlenerek ayrılmaya karar verenler, kendilerine dönüp, kendilerini anlamaya çalışmanın zorluğunu bilirler. Eflâtun’un mağrasındaki insanlara benzememek; cehaletin zincirlerini kırıp, duvara yansıyan gölgelerin gerçek olmadığını, arkada yanan ateşe dönüp bakabilmek cesaretini göstermekle başlar.  Karanlıktan çıkıp, güneşin köreltici aydınlığına alışabilmek tahammül ve sabır gerektirir.  Sebat, cesaret ve dürüstlük, insanın ruhunda başlattığı keşif ve yüzleşmenin malzemeleridir.

Metafizik felsefede hakim olan, ‘dış dünyada farkedilen, içsel dünyanın aynasıdır’ görüşü ruhsal gelişmenin olduğu kadar, ruhani anlayışın da önemli bir basamağıdır. Başkalarında takdir ettiğimiz her vasıf, tepki gösterdiğimiz her hareket, aynısının içimizde mevcut olduğunu gösterir. Kendimizde olmayan bir niteliği başkasında sezemeyiz, farkedemeyiz. Ve fakat, çoğumuz böyle düşünmeye alışık değiliz. Alıştırılsaydık, çektiğimiz, çektirdiğimiz acıların kaynağını sadece kendimizde arayabilecektik.  Sorumluluğunu taşıyabilecektik. Olgunluğunun keyfini sürebilecektik.

Gelin, bu prensibi deneyimleyin? Göreceksiniz ki, çekim yasası sayesinde evrenin kendimizi tanıyabilmemiz için yolumuza çıkarttığı insan ve olayların hepsi birer ayna? Arkadaşımızda, sevgilimizde, ailemizin herhangi bir ferdinde farkederek, hayranlık duyduğumuz bir kabiliyet; keşfedilmeyi bekleyen yeteneğin varlığını belirtir.

O potansiyele sahip olduğumuzu müjdeler.

Madalyonun tersi, başkalarında hoşumuza gitmeyen, bizi sinirlendiren, rahatsız eden vasıfların da sinsice içimizde saklandığını gösterir. Bakmaya tahammül edemediğimiz, yada varlığını itiraf etmekten korktuğumuz, bazen de farkında bile olmadığımız nitelikleri zerafetle kabullenebilmenin güzel bir formülü var.

Ruhani kavramlarlardan uzak, milyonlarca Amerikalı gibi normal bir yaşam sürerken, 43 yaşında geçirdiği depresyon sonucu ‘tesadüfen’ aydınlanan Byron Katie, ‘The Work’ (Çalışma) adını verdiği bir metod keşvediyor. Katie, tüm dünyayı dolaşarak, ‘Komşunu yargıla, bir kağıda yaz’ söylemiyle izah ettiği  yönteminde şu soruların yanıtlandırıldıktan sonra tersine çevrilmesi gerektiğini vurguluyor :

Sizi üzen, sinirlendiren kim veya nedir? Ondan ne yapmasını bekliyorsunuz? Mutlu olabilmeniz için size vermesi veya yapması gereken şey nedir ? Onun nasıl değişmesini arzu ediyorsunuz ? O ne yapmalı, ne olmalı, neler düşünüp, neler hissetmeli ? Onun hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yazdığınız, ‘Ahmet beni üzüyor. Bana sinirleniyor. Beni suçluyor?’ cevabını, bir veya iki kez tersine değiştireceksiniz:  “Ben Ahmet’i üzüyorum. Ben beni üzüyorum. Kendime sinirleniyorum; Ahmet’e sinirleniyorum,” gibi.

İstisnasız bütün ilişkilerimizin kendimizi daha iyi anlayıp sevebilmemiz için verilmiş armağanlar olduğunu keşfedebilmeniz için sizleri www.thework.org ile başbaşa bırakıyorum. Emin olun, çok eyleneceksiniz.
___________________________
[email protected]

*Bu yazı Radikal Gazetesi Cumartesi ekinde de yayımlandı.

1088980cookie-checkAldatmayan aynalar*

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.