Almanya izlenimleri…

“Yasamak bir agac gibi tek ve hür, bir orman gibi kardescesine´´
NAZIM HIKMET

5 Mayis`tan beri Almanya`dayim ve daha 22 Mayis`a kadar buradayim. Hamburg Türk Kadinlari Dernegi ve Alman Sol Parti, `DIE LINKE` milletvekili Ulla Jelpke`nin davetlisi olarak burada bulunuyorum. Kapitalizm, Kriz, Yoksulluk, Küresellesme ve Kadin Emegi konularinda birtakim seminer ve konferans vermemin yanisira bir de cok özel bir gecenin konugu olma sansina sahip oldum burada: Deniz Gezmis, Hüseyin Inan ve Yusuf Aslan`lari anma gecesinin…

Bir konusma ve siirle katildim geceye…
Onlar üç çocuktular, hayatın uzun yolculuğunda üç yumruk.
Dört mevsim umut.
Tek odalı evlerden çıkan, üç aslan yürek.
İşçilerin görkemli gösterileri vardı o yıllar. Gençlik şarkıları…
Karartma geceleri, kontroller ve bütün baskılara rağmen gülümseyen yüzler.
Ve inadına yaşamak şarkıları söyleyen, üç kişilik hayat orkestrası…
Üç çocuktular, üç namuslu karınca.
Ülkesini seven üç yürekli asker.
Ellerinde cep fenerleri…
Fabrika kapılarına da güneş doğacak zannettiler.
Grevlere gözcülük yaptılar, halay çektiler işçilerle.
Birbirlerinin kollarında vuruldular, yorulmadılar yaşamaktan.
İşçiler kendilerini satmayacak zannettiler.
Üç çocuktular.
Patlayan üç tomurcuk.
Darağacında sandalyeleri tekmelenen üç küçük ceylan!
Başkalarına uyandılar her sabah.
Kanatlarına umut doldurdular kuşların.
Onur kavgaları verdiler, namussuz düzenin padişahlarına karşı!
Kasten yoksul bırakılan bir toplumu, uyandıracaklarını sandılar.
Görüldüğü yerde vuruldular.
Üç çocuktular.
Üç yangın yürek.
Üç yanmış cigara…
Bir gecede yaşlarını büyüttüler, kısa kesmek için hesabı…
Ucuz tükenmez kalemlerle yazdılar kaderlerini.
Gövdelerini kızgın demirle dağladılar, ağlamadılar arkalarından.
Nasılsa ölüme sevdalıydı hepsi de; altın bir tepside kellelerini sundular acımasız düzene.
Rodrigo’nun konçertosunu bile esirgeyip!

Hakki Yalcin´in yukardaki siirinde de degindigi gibi bu üc Aslan Yuregi, Deniz Gezmis, Hüseyin Inan ve Yusuf aslan`i bir kez daha buradan saygiyla aniyorum…

Barisa, kardeslige, esitlige, daha adil ve insanca yasamaya sevdali bu üc cesur yüregi andigimiz o gecede, beni duygulandiran baska etkenler de oldu süphesiz; bunlardan bazilarina kisaca deginmek istiyorum…Almanya dogumlu, daha türkceyi bile dogru konusamayan 14-18 yaslari arasindaki gencler bu üc devrimcinin dar agacina asildigi o son anlarin tiatral gosterisini yaptilar gecede; ayni Deniz Gezmis gibi daragacindaki tabureye nasil korkusuzca, dimdik, ziplayarak cikilacagini gösterdiler sahnede… O üc gencin ailelerine biraktiklari mektuplar seslendirildi, siirler okundu, o döneme ait sürec keskeleri ve pismanliklariyla belgesellerden alintilarla ekrana yansitildi…
Duygusal anlar yasandi…

Bu arada anma gecesini benim icin daha anlamli kilan bir baska etken de, geceyi düzenleyen ve beni özel konuk olarak davet eden kisinin, benim üniversitede hoca olarak verdigim ilk dersimin ögrencilerinden Erkan Ercin´in olmasiydi… Erkan benim en duyarli, en basarili ögrencilerimden biriydi… Hoca-ögrenci iliskisinden dostluk iliskisine gecebildigim ve yillarca dostlugumuzu koruyabildigim nadir insanlardandi… Bunun onun cok özel kisiliginden kaynaklandigini biliyorum… Buradan hem Erkan Ercin´e hem de ona gecenin düzenlenmesinde her konuda asistanlik yapan Serdal Maden ve Umut Nar´a, beni gercek bir Türk konukseverligi ile agirlayan Maden ailesine, ayrica bu basarili gecenin diger bir düzenleyicisi ve destekleyicisi olan HAAK-Bir Baskani Hakki Altintas ve Yönetim Kurulu Üyelerine buradan cok tesekkür ediyorum.

Bu arada geceye katilan renkli simalardan da biraz bahsetmek istiyorum. Bunlar arasinda Alman Parlementosu´ndan iki Türk milletvekili basta geliyordu; SPD`nin (Alman Sosyal Demokrat Parti`nin) Obamasi olarak bilinen Bülent Ciftlik ve `DIE LINKE´ yani Alman Sol Parti Milletvekili Mehmet Yildiz… Geceye katilan diger önemli konuklar ise sunlardi: Hamburg Türk Kadinlari Kültür Dernegi baskani ve yardimcisi Serap Celimli Babacan ve Ilknur Sancur, HAAK-Bir Başkanı Hakkı Altıntaş, Avrupa Karabaglılar Derneği Başkanı Murat Kaplan, HAAK-Bir yönetim kurulu üyeleri, Hamburg ve Cevresi Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Gökten Küçük, Hambug`un ünlü Türk Avukatlarindan Mahmut Erdem, Ressam Hüseyin Varol, Hamburgun ünlü isadamlari Erol Buldak, Ismail Ceylan, Ahmet Geyik, Abbas Bektas, Opera sanatcisi Kemal Yasar, Konusmacilar Kazim Erdemli, Zafer Coskun ve Haydar Yenmez…

Yeri gelmisken Alman Sosyal Demokrat Parti milletvekili Bülent Ciftlik`e neden Almanya`li Türk Obama dendiginin hikayesini size kisaca özet geceyim isterseniz; Bana oldukca ilginc geldi… Herseyden önce Bülent Ciftlik tip olarak Obamayi gercekten andiriyor; zencilere benzeyen uzun ince fizigi, hafif siyaha kacan esmer teni, gözleri, burun ve dudak yapisi, gercekten ilk bakista Obama izlenimi veriyor insana… Bunun yanisira Obama gibi mücadeleci kisiligi, halka yakin olmasi, halkla birebir iliski kurmasi sayesinde, partisi tarafindan listede en son siradan aday gosterilmesine ragmen bolgesinde en cok oyu alarak, halkin sectigi lider olmasi yönüyle de Obama`yla benzer yanlari var… Ona Alman Parlementosundaki görevinde basarilar diliyorum ve gercekten ezilen halklar adina Avrupa`da büyük basarilara imza atmasini temenni ediyorum.

Hamburg`ta benim icin diger onemli bir etkinlik de `Kapitalizm ve kriz` konusunda oradaki Türk topluluguna verdigim seminer oldu. Bu seminer su acidan cok önemliydi; daha sonra bu seminerin bir benzerini, tabii daha teknik ve teorik olanini Dortmund`da Alman Sol Parti` üyelerine, yani `DIE LINKE` mensuplarina verecektim; Bu toplanti onun bir provasi niteliginde olacakti; bu yüzden cok heyecanliydim. Seminer umdugumdan iyi gecti; hic beklemedigim kisiler buyuk bir ilgiyle dinlediler sunumumu; neredeyse üc kisiden biri soru sordu; her soru farkli bir acilim saglayarak tartismayi zenginlestirdi; cok verimli bir seminer oldu; hem katilimcilar hem ben memnun ayrildik salondan…

Bu arada orada okuyan bazi üniversite ögrencilerinin etrafimi sararak bana bu konudaki yazilarimi nereden takip edebileceklerini sormalari, kitabimin adini ve köse yazari oldugum sitelerin adreslerini istemeleri cok duygulandirdi beni. Türkiye`yi tatillerde ziyarete gittikleri bir yer olarak taniyan, yakin tarihimiz hakkinda cok az bilgileri olan, Deniz Gezmis`leri oynarken gozleri dolan ama onlarin yasadigi sürece cok yabanci olan bu gencligin samimi ve yakin ilgisi beni gercekten sasirtmisti. Hele Serkan adinda 17 yaslarinda bir genc vardi, ayni zamanda o geceki tiatral gosteride de oynamisti, daha Hamburg`tan ayrildigimin ikinci günü bana mail gondererek, mailinde eger sakincasi yoksa bazi sorular sormak istedigini ve merak ettigi konularda gorüsümü ögrenmek istedigini yazmisti. Bu tür deneyimler insani cok zenginlestiriyordu gercekten; hem duygusal acidan hem de yasam tecrübesi olarak…

Hamburg`tan Dortmund`a 11 mayis Pazartesi günü gectim. Bu arada Dortmund`da birlikte olacagim insanlarlar hakkinda biraz bilgi vermek istiyorum… Evinde beni misafir eden Selma Kociva benim gibi bir Laz ve Laz kültürünün önemli tasiyicilarindan birisi… Lazca öyku ve siirleri yayinlanmis ilk Laz yazarlarimizdan. Ayrica 1980 öncesi devrimci harekete katilmis, ailesi tarafindan egitim bahanesiyle Almanya`ya gönderilerek olaylardan uzaklastirilmak istenmis ama o devrinciligine burada, Almanya`da da devam etmis, tam bir Roza Luxembur hayrani bir sosyalist; DIE LINKE`nin, yani Alman Sol Parti`nin Dortmund il es baskani;. Ayrica buradaki Kadin Dernegi Nana`nin aktif üyesi.
Düsünün artik, hem bir kadin, hem laz, hem sosyalist hem de feminist olan birinin nasil biri olabilecegini; Selma Kociva öyle birisi iste… Beni evinde agirladigi icin ona buradan tesekkür ediyorum.

Gelelim Dortmund´taki DIE LINKE üyelerinin Türkiye gündemi acisindan önemine… Hatirlarsaniz Avrupa’daki sendikalar, sivil toplum örgütleri ve siyasi parti temsilcileri 1Mayıs’ın resmi tatil ilan edilerek, isci bayrami olarak kabul edilmesi ve bu yil mutlaka Taksim Meydanı’nda kutlanabilmesi icin, Türk sendikalari, sol partiler ve sivil toplum örgütlerine destek vermek üzere bir kampanya baslatmis ve bu amacla gorusmelere katilmak uzere 1 Mayis`tan birkac gün önce 25 kisilik bir heyetle Istanbul`a gelmislerdi. Bunlardan Almanya Gıda İşçileri Sendikası’nın (NGG) Dortmund Temsilcisi Manfred Sträter, “Onlar, Taksim`i yasaklayarak, demokratik hakları baskı altına alıyorlar” demisti. NGG Sendika Örgütleme Uzmanı Selahattin Yıldırım ise “1 Mayıs onların lütfettiği bir hak değil, Türkiye işçi sınıfının ve emekçilerinin uzun yıllardan beri mücadelesiyle kazandığı ve bizim de burada son üç aylık kampanyamız sonucu tarihsel bir buluşmayla tamamlanan bir kazanımdır” şeklinde konuşmustu. Delegasyon icinde Rosa Luxemburg Vakfi Basin Sözcüsü Murat Cakir`da bulunmaktaydi. Bu ekipten Selahattin Yildirim ve Murat Cakir`la daha once Türkiye`de görüsmüstük. Simdi ise burada, Dortmund`da onlarin misafiri olarak bulunuyorum. Bu bir kere benim icin cok anlamli, cok onurlu bir olay, bunun altini cizmek istiyorum.

Ayrica Almanya`da etkin siyasetin icinde olmak ve yakindan gelismeleri izlemek de ayri bir heyecan konusu benim icin bunu da belirtmeliyim. Dortmund´daki ilk seminerim 15 Mayis`ta, daha birkac günüm daha var; ondan önce diger platformlari tanimaya, bazi sivil orgütlenmeler üzerine fikir edinmeye calisiyorum. Ilk deneyimimin pek ic acici oldugunu söyleyemeyecegim. Daha Dortmund`a geldigim ilk gün arkadaslar beni Almanyadaki irkciligin, yani Nazi hareketinin güclenmesine karsi olusturulmus `Saga Karsi Dur De` Platformu`nun toplantisina davet ettiler. Toplantinin konusu, 1 Mayis`ta Dormund`da sol parti ve sivil toplum Kuruluslarinin olusturdugu kortejin 300 kisilik neo-nazi grubu tarafindan saldiriya ugramasiydi. Saldiriyla ilgili önceden bilgileri olan kortej yetkilileri, tedbir olarak korteji saldirganlar harekete gecmeden daha önce yürüyüse gecirmisler; ama yine de kortejin en arkalarinda bulunan degisik ulke göcmenleri ve Türk iscilerin bulundugu kalabalik saldiriya maruz kalmaktan kurtulamamisti. O gün o kalabalik icinde bulunan Selma`nin bana aktardigina göre, coluklu cocuklu 1 Mayisa katilan kalabaliga tas, cam ve sopalarla saldirmislar, bebek arabalarinda camlar parcalamislar, bir cok kisiyi tas ve sopa ile yaralamislardi. Iste katildigimiz toplantida bu fasist saldirilari protesto etmek icin neler yapilabilecegi ve yakin tarihte düzenlenmesi düsünülen bir basin aciklamasi hakkinda konusuluyordu. Ayrica 5 Eylül`de bu konuda Dortmund cevresi eyaletlerini de kapsayan kitlesel bir protesto eylemi yapilmasi planlanmaktaydi. Protesto Nazilerin o gun hükümetten izin alarak yapacaklari önceden planlanmis bir yuruyuse karsi olacakti. Iste tum bu konular, alinmasi gereken tedbirler ve neler yapilabilecegi tartisiliyordu.

Beni toplantida en cok sasirtan ´Saga karsi Dur de` platformu üyelerinin diger sivil toplum üyeleri ve sol parti temsilcilerine karsi tutunduklari gayri dostane, sert ve anti-demokratik tutumu olmustu. Tartisma öyle ilginc gelisiyordu ki; bir yanda fasizm tartisiliyor, fasizmle nasil mücadele edilecegi üzerine fikir yürütülüyor, diger taraftan fasizme karsi oldugunu ve bu amacla mücadele ettigini iddia eden `saga karsi dur de Platformu` temsilcileri anlamadigim fasizan bir tavirla diger platformlardan gelen katilimcilarin hepsini susturuyor, butun önerileri fasist bir tavirla geri ceviriyor, Fasizme karsi fasistce bir tutum sergiliyordu…

Bati demokrasisi dedikleri sey bu olmaliydi her halde; her konuda cifte standartlari ve celiskileri vardi… Onlari cok mu abartiyorduk ne…
Diger ilgimi ceken bir gözlem de toplanti boyunca hep birlik olmaktan, mümkün oldugunca cok katilimdan, hatta ilk ve orta okullarin, genclerin, ailelerin, cocuklarin, bütün sivil insiyatiflerin ve platformlarin da genis katiliminin saglanmasi ve böylece eylemin mümkün oldugunca kitlesellesmesinden bahseden `saga karsi dur de` platformu, sanki bunu savunan kendisi degilmiscesine sert ve uzlasmaz tavirla diger gruplardan gelen önerileri degerlendirmeye bile almadan reddediyordu. Itirazlar cogaldiginda ise ´´kendi eyleminizi kendiniz yapin öyleyse, biz böyle istiyoruz, isinize gelirse´´ deyip isin icinden cikiyorlardi. Toplanti cok gergin bitmisti ve Sol Parti Temsilcileri bunlarla ortak bir mücadeleye girmenin anlamsiz oldugunu mirildanmaya baslamislardi… Bosa caba diyorlardi… Aslinda durum Türkiye`den pek farkli degildi; hatta daha kötüydü… Biz hic olmazsa bu kadar kirici olmuyorduk birbirimize karsi; karsilikli öyle atismalar oluyordu ki, insanin kani donuyodu…

Hamburg`tan bir Türk arkadas ´´Aman sinirlerini saglam tut, sakin hemen demoralize olma, cünkü Almanlar adamin gözünün yasina bakmazlar, cok hasin tartisirlar, kabalasmalarinin siniri yoktur demisti de inanmamistim; Meger ne kadar hakliymis… 15 Mayis Cuma günü umarim sansim yaver gider, bir Alman`in hismina ugramadan toplantiyi atlatabilirim…
Simdilik Almanya`dan bu kadar… Tabii ki devami olacak izlenimlerimin… Türkiye`ye döndügümde belki… Ya da yeni önemli izlenimlerim olursa en yakin zamanda…

Nasil baslamistik söze ´´Yasamak bir agac gibi tek ve hür, bir orman gibi kardescesine…´´
Ah bilsen Nazim baba, gittikce zorlasiyor kardescesine yasamak…
Umarim tarih beni yaniltir…

1080300cookie-checkAlmanya izlenimleri…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.