ALMANYA’DAN… Bir Brüksel masalı

Sanırım sizin için de geçerlidir. Kimi dostlarınızdan onların bir şekilde beğenip sizinle paylaşmak istedikleri e-mailler alırsınız. Geçenlerde ben de gene benimde adımın olduğu oldukça kalabalık bir adres grubuna iletilmek üzere ilginç bir e-mail aldım.

Nazım Hikmet’ten bir alıntı olduğu yazılmış idi bu aşk üzerine kaleme alınmış metnin sonunda.

Ve ben bunu okuduğumda aklıma AB ve Türkiye arasındaki ilişki geldi.

Bu nedenle sizlerle paylaşmak istiyorum.

“Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun.

Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır.

Hani ağzınla kuş tutsan “Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?” diye bir soruyla  bile karşılaşabilirsin.

İki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebebler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.

Sen, “Ama senin için şunu yaptım” derken o, “şunu yapmadın” diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddia ile karşılacaksındır.

Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın. Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın.

“Peki o ne yaptı” deme.

Herkes kendinden sorumludur aşkta.

Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu.

Bir insan eksik yaşıyorsa ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?

Hayatı ıskalama lüksün yok senin.

Onun varsa, bırak lüksü sonuna kadar yaşasın.

Her zamanki gibi yaşayacaksın sen….”

Yukarıdaki satırları okuduğumda ilk önce aklıma takriben bundan on yıl önce bir arkadaşımın yaşadıkları geldi. Sanki onun öyküsü idi anlatılan.

Frankfurt’lu arkadaşım bir kadına aşık olmuştu. Hem de deli gibi. Üstelikte evli olduğunu bilmeden. Çılgınca filmlerdeki gibi bir aşk yaşamışlardı. Gözü hiç bir şey görmüyordu. Sevdiği insanın evli olmasının beraberinde gündeme gelen sorunlar nedeniyle onlarca kez ayrılıp, ayrılamamışlardı. İkisi de hem çılgıncasına yaşadıkları bu aşkın sarhoşluğunu yaşıyor ve diğer taraftan acı çekiyorlardı. Onun yaşadıklarını izlerken “aşkın gözü kördür” lafının gerçek olduğunun farkına varmıştım.

Bir buçuk yıl kadar birlikte oldular ve ardından sevgilisi kocasına döndü. O ise sanırım bugüne kadar anlayamadı ne olup bittiğini. Saygıyla kabul etti kızın kararını. Bir gün bana “Ozan biliyor musun, bir yandan çok rahatladım “bitti artık bu çile” diye, öte taraftan yeterki istesin bu çileyi tekrardan çekmeye hazırım” diyerek açıklamıştı hislerini.

Kendisine yardımcı olamadım, çünkü ben onun yaşadığı bu olaya yabancıydım.

Ardından yukarıdaki satırları tekrar okuduğumda “acaba dedim AB ile Türkiye arasındaki ilşki iki insan arasındaki aşk gibiymişcesine anlatılsaydı sanırım bu satırlar bunun için en uygunu olurdu” diye düşünmeden edemedim.

Haklı değil miyim ?

Türkiye “AB’im, deli gibi aşığım sana, ah bir bilsen” diye yanıp tutuşuyor ve elbette “hatasız kul” olmaz misali her şeyi de “dört dörtlük” yapamıyor. Günün 24 saati AB’den başka bir şey düşünmüyor. Aklı fikri onda. Heyecanlanıyor, kaygılanıyor. Hep bir “acaba” ile geçiyor Türkiye’nin AB Aşkı ile dolu günleri.

AB ise malum. Belki Türkiye’ye o da aşık, belki de değil. Bunu bilmek mümkün değil.

Türkiye bu aşk uğruna sınırlarını zorluyor. Özenle kendini değiştiriyor. Tek bir hedefi var AB’sine layık olabilmek.

AB ise hep kuşkulu, Türkiye ile bir ilişkiye girmekten. Ya Türkiye’ye güvenemiyor. Belki de “Ben şimdi Türkiye’den yana kara verirsem, ama o da beni sonra ABD ile aldatırsa” korkusuna sahip. Türkiye’nin geçmişi “çapkın” bir geçmiş. Özellikle ABD ile olan ilişkisi bir muamma.

Ya da ilişkinin başında içinde olduğu ve ona Türkiye ile birlikteliğe sıcak baktıran koşulların kendi çıkarları açısından ve de Türkiye aleyhine değişti inancında artık ve bunu açık,açık  Türkiye’ye söylemesini beceremiyor.

İstiyor ki Türkiye “bu iş yürümüyor, ben ayrılıyorum senden” desin. Böylelikle amacına ulaşmış olacak.

Ama Türkiye inatçı bir aşık. Ayrıca aşkın gözü kör. AB’nin aslında onunla geleceğe yönelik bir evlilik planı yapmak istemediğini görmek istemiyor.

Aşık. Kendi kendini kandırıyor. “Olur ya…” diyerek umutla bekliyor.

AB ise Türkiye gibi onu deli gibi sevenin bulamayacağının farkında değil. Türkiye’yi kaybetme lüksü olduğu inancında.

Türkiye de “aptal” değil aslında bunun farkında. Ama deli gibi aşık olduğu, uğruna ölmeye hazır olduğu AB’sinin ilişkilerinin iyi olduğu zamanlarda söylediği o güzel sevgi dolu sözleri hatırladıkça şimdi kendisine karşı her geçen gün daha bir “soğuklaşan” AB’nin bu tavrını anlayamıyor.

Oysa o elinden geleni yapıyor, AB’si ile birlikte mutlu olabilmek için.

Ancak görünen o ki bu aşkın bir “happy end” finali yok. Türkiye’de çok beğenilen “Bir stanbul Masalı” dizisinin bir “happy end” ile bitmesinden yola çıkacak olursak bu açıdan bakıldığında  AB ve Türkiye arasında geçen “Bir Brüksel Masalı” daha çok bir başka sevilen diziye, “Haziran Gecesi’ne” benziyor.

Belki de Türkiye farketmese de bu koşullarda kendi için belki de en doğrusu aslında gerçeği kabul etmek.

Türkiye bu aşk sayesinde kendine çeki düzen verdi. Onu bir “salon kabadayısı” gibi gösteren kötü alışkanlıklarından AB’sine layık olabilmek için arındı. Bu sayede ölüm cezası ya da işkence gibi konular kapandı.

“Olur ya…” diyerek ümitle ve canla başla kendini düzeltti.

Zorla güzellike olmayacağına göre “Biz bir araya gelemeyiz” diyen AB ile evlenmek hayalinden vaz geçmek zorunda kalabilir.

Ama bu onların dost kalmasına bir engel değil ve dostluk ilişkisi de ikisi için bir kazanım olabilir.

Ne dersiniz ?

İlla Ferhat ile Şirin gibi aşk uğruna ölmek gerekmiyor, değil mi ?

AB’NİN SUNDUĞU PROJE OLANAKLARI

Okurlarımın AB’ye olan özel ilgisi nedeniyle bundan böyle ben de AB’nde yaşamakta olan Türkler ya da Türkiye için gündeme gelebilecek olan proje olanaklarını elime geçtikçe aktaracağım.

Siz boşverin bu AB-Türkiye Aşkı’na ve bu aşk sürdüğü sürece elinize geçen olanakları değerlendirin.

INTI Uyumu Teşvik Programı:

25 AB ülkesinde yaşamakta olan göçmenlerin sorunlarının çözümünü ve onların içinde bulundukları topluma uyumlarını kolaylaştırıcı projelere destek veren INTI Programı, 2003 yılından beri sürdürülmekte.

2005 yılı için ayrılan miktar 5 milyon € ve proje sunma süresi 22 Temmuz 2005 günü sona erecek.

Marie Curie Araştırma Desteği:

6. Araştırmaya Yönelik Çerçeve Programı kapsamında  “Human resources and mobility, Host-driven actions ve Marie Curie Research Training Networks (RTN)” alanları için 220 milyon € sunulmakta.

Projeler için son başvuru tarihi 28 September 2005.

Merak edenler için bilgi:

http://europa.eu.int/com/research/fp6/mariecurie-actions/indexhtm_en.html
http://fp6.cordis.lu/fp6/call_details.cfm?CALL_ID=210#

1614350cookie-checkALMANYA’DAN… Bir Brüksel masalı

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.