ALMANYA’DAN… Eleştiriye’de ihtiyaç var bu süreçte

Neyse artık 3 Ekim arkamızda kaldı.
Şimdi artık herkesin ortak konusu “Tarama” ve “Müzakereler”.
Bu alanda sorumluluk taşıyanlar ciddi ciddi hazırlanmaktalar.
Bu alanı Türkiye için bir şans olarak görenler bilgilerini arttırmakta ve olanakları değerlendirmek için kolları sıvamaktalar.
AB  – Türkiye İlişkisi’ni sadece “ceplerini doldurmak” için “bulunmaz bir fırsat” olarak görenler ise çok yoğun bir “akbaba beklentisi” içindeler. Avlarını gözlemliyorlar.
Bazı akbabalar bu işe o kadar dalmışlarki keskin nişancı avcıların onları takip ettiğinin bile farkında değiller.
AB ve Türkiye arasındaki ilişkiyi “ceplerine girecek paranın miktarına göre değerlendirenleri” bir kenara bırakacak olursak aslında şimdi Türkiye için oldukça önemli bir süreç başlamış oldu.
Ve bu süreçte hükümeti büyük bir dikkat ve ülkesini sevenlere özgü bir özenle izlemesi gereken bir muhalefete ihtiyaç var.
AKP Hükümeti AB alanında doğru adımlar atan bir hükümet olabilir ama bu her yaptığının doğru olduğu ve sürekli alkışlanması gerektiği anlamına gelmemeli.
Bu hükümetin 20 Ekim 2005 tarihinden itibaren uygulama alanında hem desteklenmesi hem de yeri geldiğinde eleştirilmesi gerekiyor.
Muhalefetin sırtında ağır bir sorumluluk var.
Hükümete yönelik olarak “yaptığı her şey yanlış” tarzı bir muhalefet anlayışı Türkiye’ye karşı da sorumsuzca bir tavır olur.
Ancak bugüne kadar alışılmamış adımlar atan ve kararlar alan ve de çoğu kez uygulamaları ile izleyenleri şaşırtan AKP Hükümeti gerek “17 Aralık’ta”- gerekse “3 Ekim’de” metinlere yönelik önümüzdeki dönemde Türkiye’nin başını ağrıtabilecek hatalar da yaptı.
Bu konularda hükümetin izlediği politikanın ciddiye alınır bir muhalefet tarafından sürekli takibi ve gerektiğinde müdahale çok faydalı olabilirdi.
Ne yazıkki bu olmadı.
Örneğin son günlerde CHP Başkanı Deniz Baykal’ın söylediklerinin hepsi yanlış değil. Tam tersine sahip çıkılması gereken doğru eleştiriler de var.
Ancak bunlar kimsenin dikkatini çekmiyor.
Bu da bence Türkiye’nin talihsizliği.
AB ile ilgili atılan ve atılacak olan bir çok adım elbette sorgulanmalı.
Gerektiğinde eleştirisel bakış açıları Türkiye’nin öz çıkarları açısından çok yararlı olabilir.
Çünkü müzakereler ile birlikte Türkiye bir “cennet” olmayacak.
Örneğin tarım alanında bir çok çiftçi atılması zorunlu adımlar ve uygulamalar nedeniyle “kaybeden” olacaklarından AB’ye karşı tavır alacaklar.
Zonguldak’ta madenlerde bir çok işçi bugüne kadar canları pahasına çıkardıkları kömürün ne derece pahalı olduğunu ve bu nedenle bu madenlerin kapatılması gerektiğini duyduklarında yürüyüşler yapacak.
Türkiye’de örneğin yıllık süt üretiminin belli bir limitin altına indirilmesi hayvancılık ile uğraşanları çok sevindirmeyecek.
Bu süreçte Türkiye her türlü değişecek ve bu değişim “acısız” olmayacak.
İşte bu nedenle muhalefet ve muhalefetin sorumluluğunun bilincinde eleştirisel bakışı çok önemli.
Çünkü bu süreçte muhalefet Zonguldak’ta popülist bir tavırla işçilerin önünde yürüyüp biz “AB’yi böyle istemiyoruz” diye bağırmak olarak algılanmamalı.
Bırakalım marjinaller bu işi üstlensin.
Bu gibi durumlarda muhalefetin görevi böylesine zor ama zorunlu adımlar atılırken AB genelinde sosyal demokrasi ile işbirliği halinde Zonguldak’ta işsiz kalanlara mevcut AB politikaları çerçevesi içinde  alternatif olanaklar yaratmanın yollarını aramak olmalı.
İşte şu anda Türkiye’de AB konusunda eleştirisi ciddiye alınan ve uzmanlığı ile inandırıcı olan muhalefet ne yazıkki yok.
Ama acilen ihtiyaç var!

45 yaşına varınca
10 Ekim Pazartesi Günü’nden beri 45 yaşındayım artık.
Doğum günümde bana hep “Demirtaş’ın acilci oğlu” diye takılan (hiç acilcilikle filan ilgim olmadığından laf aramızda çok da bozulurdum o yıllarda bu lafına ama bir şey diyemezdım) rahmetli Can Yücel’in çok güzel bir şiirini bundan sonraki yaşamımın manifestosu olarak sahiplendim.
Sizlerle paylaşmak istiyorum bu güzel şiiri:
Boş ver be yaşı başı !
Gönlün ne kadar şık sen ondan haber ver ?
Şöyle atıp koyu grileri-siyahları sabahtan,
sarı bir kaşkol atabiliyor musun boynuna, ondan haber ver ?
Koyma bir kenara yüreğini, aç kapılarını,
gelene geçene yol verme girsin diye içeri ama
gömme başını toprağa bir çift güzel göz uğruna.
Bilirim yine yeşerecek bir çiçek bulursun bir dalda,a
ama aklını kaybedecek kadar bir aşk varsa avuçlarında,
bırak aksın yollarına.
Yağ geç, yık geç, kimse inanmazsa inanmasın.
Sen inan yüreğine,
hem ona geçmezse kime geçer sözün ?
Büyü, büyü…
Bak ellerin ayakların kocaman,
aklında maşallah yerinde,
e ne diye tutarsın yüreğini uçmasın diye.
Akıllı ol, yüreğin gelir peşinden,
boş ver yaşı başı,
aşk var mı aşk, sen ondan haber ver ?

Takılmışsın yüzündeki gözündeki çizgilere.
O çizgilerin yüreğine neler kazıdığını düşün,
atmak mı istiyorsun kendini bir dereye soğuk bir kış günü.
Öl gitsin.
Parayı pulu savurup,
bir balıkçı köyünde balık tutmak mıdır istediğin,
savrul gitsin.
Boş ver be yaşı başı,
kim tutar seni kim,
kendi yüreğinden başka kim ?
Aklını al da öyle git,
ister bir duvara, ister bir odaya, ister kıra bayıra vur da git.
Dert etme ellerini, onlar da gelir seninle bırakmadıkça birine.
O biri de gelir gerçekten istediğin oysa,
seveceksen ve öleceksen uğruna…
Yaşa be, yaşa da öyle git, gireceksen toprağa…

Yaş yetmişe gelse bile, hayat daha bitmemiş,
sen mi biteceksin ?
Çekeceksen bile bayrağı,
yaşadım ulan dibine kadar diyemiycek misin ?

Can Yücel

1614470cookie-checkALMANYA’DAN… Eleştiriye’de ihtiyaç var bu süreçte

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.