ALMANYA’DAN… Turizm için iki tehlikeli gelişme

8 Ocak 2007 Pazar Günü Hürriyet Gazetesi’nin Pazar Eki’nde Hadi Uluengin’in “İstasyonda Yılbaşı” başlıklı yazısını okurken onun çok haklı olarak değindiği Brüksel’deki asayiş sorununun aslında İstanbul ve belki de Türkiye için de ne denli bir sorun olduğunu düşünmeden edemedim.
İşte size bir örnek:
Takside gidiyorduk.
Taksim’e gitmek istiyorduk. Ancak Taksim’e giden yollardan geçme şansımız yoktu. Taksinin şöförü bize tavsiyelerde bulunmaktaydı. Yanımızda çanta olmamalıydı. Çünkü Taksim meydanı yankesici doluydu. Çok dikkatli olmalıydık.
Bizi bıraktıktan sonra kendisinin eve gidip ruhsatlı silahını yanına alacağını anlatıyordu. İstanbul geceleri tekin değildi. Geçenlerde bir taksici arkadaşı para için katledilmişti.
Kendisine ruhsatlı silahın belki de onun başına daha büyük dertler açacağını anlatmaya çalıştık.
Eğer bir şanssızlık eseri arabasına binen üç kişi onun parasına, arabasına ve gerçekten “vahşice” canına göz koyduysalarsa iki eli direksiyon tutan bir insan ruhsatlı silahla ne yapabilirdi ki.
Ona arabasında oturanların kendisi için tehlikeli olduğuna inandığı takdirde karanlık kuytu köşelere gitmeden kentin en canlı köşelerinden birinde ya da hareketli bir caddede ve de mümkünse bir polis aracının yakınında ani fren yapıp arabadan dışarı çıkmasını, hatta gerekirse insanların çok olduğu bir ortamda saldırıya uğramayı tercih etmesini anlattık.
Çünkü kimsenin olmadığı karanlık bir köşeye kıyasla canlı bir cadde üstünde yaralandığında hastaneye götürülme ve canını kurtarma şansı olacaktı.
Evet bu korkunç “sohbeti” AB’ne aday Türkiye’de konuşmaktaydık.
Dünyanın eşsiz güzel metropolü İstanbul’da!
Ve Osmanbey’de yola devam etme şansımız olmadığından taksiden inip metro merdivenlerine yöneldiğimizde varacağımız yere kadar sürekli herhangi bir ters gelişmeye karşı hazırlıklı olmak zorunda olan üç kişiydik. İki erkek bir kadın.
Metro Taksim’e vardığında yanımızdaki bayan ortamızda idi. Tek bir amacımız vardı. Kazasız, belasız varacağımız yere varmak.
Bir kadın, yanında iki erkek ve gözleriyle tüm kadınları soyduklarını utanmadan belli eden acaip bir erkekler ordusunun arasında yürümek zorundaydık.
Metrodan Taksim’e doğru yukarı çıkarken bu ülkenin kadınları nerede diye düşün- meye başladım. Çünkü gruplar halinde erkekler Taksim meydanına akmaktaydılar. Yanlarında hiç kadın yoktu.
İki erkek, iki koruma gibi yanımızdaki bayanın yanında yürümekteydik.
O an düşündüm, bu ortamda tek başına yürüyen bir bayanın hiç bir şansı yoktu.
Laf atanlar, sarkıntılık edenler ve belki de taciz edenler arasında Taksim Meydanı’ndan geçmek zorundaydı.
Evet bir dünya metropolü İstanbul’da bunları yaşarken bir erkek olarak utandım hemcinslerimin neden olduğu bu ortama.
Yankesiciler, sokakta yürüyen her yalnız kadını bir av olarak gören acaip adamlar, kaybedecek hiç bir şeyi olmayan tinerciler ve daha neler, neler.
Ve soyulan, saldırıya uğrayan, sokağa çıktığına çıkacağına bin pişman nice insan.
Aralarında çok sayıda turist.
Türkiye’ye ve İstanbul’a geldiğine, geleceğine pişman edilmiş vaziyette. Her gün okumaktayız gazetelerde.
Evet bu gelişme hiç iyi değil.
Asayiş sorunu olan metropoller hakkında anlatılanlar kulaktan kulağa çok çabuk yayılır ve bugün dopdolu olmaları ile övünülen İstanbul’un otelleri çok çabuk boşalabilirler.
Türkiye’nin ama özellikle İstanbul’un bu sorunu çözülmezse gelmeyen turistlere de hiç şaşırmamak lazım.
Bu oldukça uzun zamandır dile getirilmesine rağmen her geçen gün boyutları artan soruna şimdi bir de “Kuş Gribi Sorunu” eklendi.
Avrupalılar sabahları gazetelerde “Türkiye’nin batısında da Kuş Gribi virusu görüldüğünü” okurken “koparılmış tavuk kafaları ile oynayan çocuk” fotoğraflarına korkuyla bakmaktalar.
Severek ve de ucuza tatil yaptıkları ülkede “Kuş Gribi nedeniyle insanların ölmesi” Avrupalıların çoğunu Türkiye’ye gelmekten vazgeçmeye itebilir dersem buna kimse şaşırmamalı.
Türkiye’nin güzelim sahilleri, konuksever insanları, turizmde sunduğu mükemmel servisinin Kuş Gribi’ne karşı hiç bir şansı yok.
Baştan ciddiye alınmayan ve bu nedenle gerekli önlemlerin alınmaması sonucu yayılması engellenemeyen Kuş Gribi’nin neden olduğu her acı ölüm Türkiye Ekonomisi içinde acı bir darbe olmaya aday.
Can ve mal güvenliğini sağlamakta zorlanan ve bu nedenle de hakkında iyi konuşulmayan bir ülke olma sorununa sahipken bir de öldürücü salgın hastalık ile başa çıkmakta zorlanan ülke damgasını yemek büyük bir talihsizlik olur.
Dilerim kimi yetkililer bu sorunların sadece demeç vermekle çözülemeyeceğinin farkına varmışlardır artık.
Türkiye’nin dışarıdan görünümü pek parlak değil!
Az kalsın unutacaktım: Kurban Bayramınız kutlu olsun. Dilerim bu bayramda Türkiye’nin nehirleri ve kıyıları kıpkırmızı olmazlar.
İsrail ve ABD
Bu iki ülkenin hayran olduğum ortak bir özellikleri var.
Dünyanın bir çok köşesinde bu iki ülkenin vatandaşı olarak yaşamak güç iştir. Çünkü bu iki devlet ile sorunu olanların bu ülkelerin sıradan vatandaşlarına güçleri yettiğinden genelde can güvenliği sorunu vardır.
Ve bu iki ülkenin de en zor koşullarda bile hayata geçirdikleri çok doğru bir politika vardır.
Bu iki ülkenin vatandaşları ölseler bile vatanlarına geri getirilirler.
Hem de bu gerekirse her şey pahasına yapılır.
Bir ülkenin gücünü ve vatandaşına verdiği değerini bu uygulamada görebilirdiniz.
Görevlerini yapmak üzere Suudi Arabistan’a yollanan iki Türk hemşire çöken bir otelin altında can verdiler.
Bu otelin çökmesinden sorumlu ülke konumundaki Suudi Arabistan görevleri başında can veren bu iki hemşireyi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için kabul edilemez koşullarda gömmeye kalkıyor.
Öyleki şu anda cenazeye bile katılamayan akrabaların daha sonra mezarları bile bulamayacakları bir durum söz konusu.
Çünkü kadın erkek eşitliği yaşarken de ölünce de yok Suudi Arabistan’da.
Ve ben o güçlü ve de hiç bir vatandaşını dünyanın hiç bir köşesinde bırakmayan Türkiye’yi özlemle aramaktayım.

1614590cookie-checkALMANYA’DAN… Turizm için iki tehlikeli gelişme

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.