AVUSTRALYA’DAN… Kurt, puslu havayı sever

Londra saldırılarının Avustralya’ya verdiği en önemli derslerden biri, Federal Parlamento’ya yönelik düzenlenecek bir bomba yüklü arabalı saldırı ihtimaline karşı örülen duvara, boşuna para harcandığıdır.

Londra olayı bir kez daha kanıtladı ki, teröristler, arabalara binip politikacıların takıldığı yerleri değil, kalabalıkların bulunduğu merkezleri hedef seçiyor. 2001 11 Eylül’ünden bu güne kadar gerçekleştirilen saldırıların hepsi, (Pentagon hariç) toplu halde bulunan sivillere yöneldi. 

Şimdi öyle görünüyor ki, gerek istihbarat, gerek polis, dikkatini bu güne kadar yoğunlaştırdığı yerlerin dışında bulunan “halkın savunmasına” yöneltecek. Bu güne kadar daha çok havaalanı ve limanlardan olabilecek sızmalara yönelik önlemlere öncelik verilmişti.

Önümüzdeki günlerde Başbakan ABD’ye giderek Başkan Bush’la konuşacak. Oradan İngiltere’ye geçerek Blair’e başsağlığı dileyecek. Başbakan’ın Bush ve Blair’le neleri konuşacağını tahmin etmek için kahin olmaya gerek yok. Üçü de aynı yola baş koydu. Artık geri dönüş yok. Birbirlerine sadakat yemini edip, terörü ezmek için yeni tedbirleri tartışacaklar.

Başbakan, onlardan aldığı gazla Avustralya’ya gelecek. Sonucu hepimiz için hayırlı olur inşallah.

Olağanüstü yetkilerle donatılmış ASIO’nun, biraz da yeni şefinin tutumuna bağlı olarak daha “agresif” davranması ihtimali var. Unutmayın, ASIO’nun kapınızı çalması için, yeni yasa düzenlemelerine göre terörist olmanız gerekmez. Ajanların, bir teröristi tanıdığınızı düşünmeleri yeter.

İnsanoğlu için en tehlikeli şey, bilgiyle değil, “kanaatle” hüküm vermektir. ASIO yasasında yapılan değişiklikler halkı, ajanların kanaatinin insafına bırakıyor.

Ajanlar, yanlış kanaatlerinin  sonuçlarından etkilenmeyecek. Ama iki çocuk babası Arap kökenli bir fırıncı, yanlış kanaat sonucu ASIO merkezine bir saatliğine bile olsa götürülmenin sonuçlarını, ömrü boyunca çekecek.

Teröre karşı mücadele, Londra bombalarından sonra artık iyice “sivil halkın savunması”  sloganı ile yürütülecek. Artık dünyanın hiç bir şehri güvenli değil. Teröre karşı aşı da yok. Orada, burada Müslümanların, Arapların evlerine düzenlenen baskınlara “yav, n’oluyo bi dakka” diye itiraz etmek artık her babayiğidin harcı olmazsa, hiç şaşmam.

Bu gibi  korku ortamları, kurtların en sevdiği, her türlü istismara açık puslu ortamlardır. Dal adamın evine, sık beynine kurşunu,  bitir işi. Ya da sorgusuz sualsiz sınır dışı et. Kim ne diyebilir?

Avustralya kolluk kuvvetlerinin bundan sonra özellikle Müslümanlara karşı takınacağı tavrın değişip değişmeyeceğini hep birlikte göreceğiz.  Bu sorunun yanıtı bir kenara, gidişatın iyi olmadığı, hayatımızın daha da zor hale geleceğinden kuşku yok.

Dünya hiç bu kadar güvensiz bir yer olmamıştı.

***

Kraldan çok kralcı…

Bu acı gününde kraliçemize yüklenmenin bir alemi var mı bilmiyorum ama, kendimi alamıyorum.

Aslında sözüm İngiliz kraliyet ailesine değil, Avustralya medyasına.

Geçenlerde The Los Angeles Times’da her zaman rastlanmayacak türden haberlerden biri yayınlandı. Gazetede çıkan haber, kraliyet ailesinin İngiliz vergi mükelleflerine kaça mal olduğuyla ilgili olduğu için, her zaman çıkan türden bir haber değil diyorum. Rakam bellidir mutlaka, ama onu ortaya çıkarıp yayınlamak kolay değil.

İşte The Los Angeles Times, o rakamı açıklayıverdi. “Hah şimdi gürültü kopacak” diye düşündüm. Ne gezer. Kimsede tık yok. Avustralya medyası da görmemezlikten geliverdi olayı.

Avustralya’nın kraliçesini orada turmak, her bir İngiliz vergi mükelleflerine yıllık 61 pence’e mal oluyormuş. Ya da bir başka deyişle, $86 milyon.

Avustralyalı monarşistler, Kraliçe’nin Avustralyalı vergi mükelleflerine “tek bir cent”e bile mal olmadığıyla övünür. Nedense, buradaki temsilcilerini beslemek için vergilerimizden milyonlarca dolar ayrıldığı, kimsenin aklına gelmiyor.

1611280cookie-checkAVUSTRALYA’DAN… Kurt, puslu havayı sever

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.