AZERBAYCAN’DAN… Karabağ sorunu

Azerbaycan’dan yeniden merhaba… Bu hafta Azerbaycan denildiğinde adından çok sık sözü edilen Karabağ sorununu aktarmak istiyorum. Açık Gazete, arşivimizde olsun isteği ile bu sorunu araştırmamı istemişti. Sevgili can dostum Aslan KARABAĞLI’nın kaleme aldığı Karabağ sorununu size aktarıyorum:

Kuzey Azerbaycan bağımsız olduğu zaman (28.5.1918-27.4.1920) yüzölçümü 114 bin km2 iken, daha sonraları Sovyet yönetimince Dillican; Gökçe Gölü Bölgesi, Zengezur-Kafan mıntıkası Ermenilere verilmiş, ayrıca bazı yerler de komşu ülkelerin sınırları içinde bırakılmış ve böylece toprak kaybı yaklaşık 28 bin km2’yi bulmuştur.

Bu arada Ermenilerin zorlaması ve Rusların desteğiyle, Azerbaycan’ın doğal ve yasal sınırları içinde bulunan Nahçıvan’a Muhtar Cumhuriyet, Dağlık Karabağ’a da Muhtar Vilayet statüsü tanınmıştır. Bu suretle Ermeniler, zoraki oluşturulan, Muhtar Vilayet statüsünün arkasına sığınarak, burasının Ermeni toprağı olduğunu ve dolayısıyla Ermenistan’a bağlanması gerektiğini söyleyecek kadar ileri gitmişler ve özellikle Kızıl Ordu artıklarının da yardımıyla Azerbaycan topraklarını işgal etmeye başlamışlardır.

Durum böyle olduğu halde, işgal edilen yerlerde Ermeniler’in yaptıkları katliamlara ve bu arada özellikle Hocalı Kasabası’nı tümden yakmalarına rağmen, BM ve Batılı büyük devletler ciddi bir tepki göstermemişlerdir.

İnsanlık ayıbı olan zulüm karşısında evini, toprağını geride bırakarak canını kurtaran bir milyonu aşkın insan yıllardan beri göçebe konumundadır ve ağır koşullar altında yaşamını sürdürmektedir. Bu durum, Azerbaycan Hükümeti’nin geçiş ekonomisinin ağırlığını taşıdığı bir dönemde, ayrıca savaş ekonomisi uygulamak zorunda kalması, tüm ekonomik dengeleri altüst etmiş ve dolayısıyla milli gelirin yanı sıra kişi başına düşen gelirin de azalmasına yol açmıştır.

Petrol ülkesi olan bir devletin bu duruma düşmesinin başlıca suçluları, böyle bir işgale kayıtsız kalan ve adeta “yeşil ışık” yakan, başta Rusya olmak üzere Batılı büyük devletlerdir.

21. Yüzyıla başlarken toprak işgalinde bulunan Ermeniler’in, kendi sınırlarına çekilmesi ile yetinilmeyip, ağır tazminat ödemeye mahkum edilmesi, evleri yakılıp yıkılan, yakınları ölenlerin acılarını ancak bir ölçüde hafifletecektir. Yüzyıllardan beri aynı coğrafyada yaşayan Ermeniler, “düşmanlık tohumu”nu yaygınlaştırdıklarının acaba farkındalar mı?”Komşu komşunun külüne muhtaçtır”şeklindeki “Ata sözü” unutulmamalıdır.

Dağlık Karabağ bölgesine Ermenilerin nasıl yerleştirildiğine dikkat çekerek okurlarımızı bilgilendirmekte yarar vardır. çarlık Rusyası Generali Sisyanov, 22.5.1805 tarihinde, Karabağ’ın işgalinin hemen arkasından Çar’a gönderdiği raporda “Karabağ coğrafi yeri bakımından Anadolu’nun, İran’ın ve Azerbaycan’ın kapısı sayılır” demek suretiyle, bölgenin stratejik önemini belirtmiş ve burada dengeyi kendi yararlarına çevirebilmek için müslümanların arasına hristiyan unsurların (burada amaçlanan Ermenilerdir) yerleştirilmesini önermiştir. Bunun üzerine 1825-1826 yılları Gacar Yönetimi ile Çarlık Rusyası arasındaki savaş sırasında, Güneyden 18.000 Ermeni getirilerek Dağlık Karabağ’a iskan edilmiştir.

Azerbaycan’ın ikiye bölünmesi sonucunu yaratan 1828 Türkmençay Antlaşmasından sonra ise, 8249 Ermeni ailesi tekrar Karabağ’a getirilmiştir. Ayrıca bu tür uygulamaların gittikçe hızını artırması üzerine, Osmanlı idaresinde bulunan bölgelerden getirilen Ermeniler, Karabağ’ın yanı sıra Kafkasya’nın değişik yerlerine de gönderilerek, bugünkü “huzursuzluk” için ortam yaratılmıştır. Rusların, yaklaşık iki Yüzyıl önce uygulamaya koydukları “Ermenileri yerleştirme ve yayma” politikası, pratiğe dönüşmüş ve komşumuz da bu “enstrümanı” dilediği zaman ve şekilde kullanabilmektedir. Böylece bu durum, uzun vadeli politika üretmenin ne denli önemli olduğunu göstermesi açısından, dikkate değer niteliktedir. Buna göre “küçük” bir ülkenin, “büyük” bir ülkenin şemsiyesi altında ele geçirdiği ve 1 milyonu aşkın insanı önemli sıkıntılara soktuğu bu kaos’dan bir an önce kurtarmak, insanlık görevidir.

Ermeniler işgal ettikleri yerlerden hiçbir önkoşul ileri sürmeden ve daha fazla ayak diremeden, çekilmek zorundalar. Kaldı ki, BM Güvenlik Konseyi, Ermenilerin başlattığı savaş ve işgal hareketinden beri 4 karar almış ve bunlardan Azerbaycan’ın haklı olduğunu belirten üç kararı uygulamaya koymazken, bu arada aleyhte sonuçlananın yerine getirilmesine ise yeşil ışık yakmıştır. Bu durum, Uluslar arası Kuruluşların Ermenileri, işgal ettikleri Azerbaycan topraklarından çıkaramayacağını açıkça göstermektedir. Öyle ise, işgale yeşil ışık yakan ve her türlü destek sağlayan Rusya ve öteki bazı büyük devletler, zaman yitirmeden “kronik” hale gelen bu çıkmazı çözümlemediler.

Öte yandan günümüzde hiçbir ülke kendi toprağının, başka bir ülkenin mülkiyetine geçirilmesine hoşgörü ile bakamaz. Kafkas’larda sürekli huzursuzluk yaratan ve aynı zamanda globalleşen dünyamızda barışı bozan bir ülke konumunda olan Ermenilerin, daha fazla kan dökülmemesi için, Azerbaycan topraklarını terk etmesi ve işgalden dolayı tazminat ödemeye mahkum edilmesi mutlaka sağlanmalıdır. Aksi halde bu küçük ancak gözü komşularının toprağında olan Ermenistan, ileride fırsatı bulduğunda, yeni yeni huzursuzluklar çıkarmaya yeltenecektir.

Bu arada özbekistan, Kazakistan, Türkmenistan ve Kırgızistan’ın Karabağ konusunda Azerbaycan’a destek vermemelerini, toplu katliamlarda dahi sessiz kalmalarını anlamak güçtür. Onlar, aradan geçen 7 yıla yakın zamanda maddi desteği değil, hiç değilse manevi destekte bulunmak suretiyle belki de BMin yapamadığını yaşama geçirebilirlerdi. Türk Cumhuriyetlerinin geç de olsa böyle bir anlayışı benimsemeleri, küçümsenemeyecek ölçüde yararlı olacak ve öncelikle 1 milyonu aşkın evsiz ve maddi sıkıntı içinde olan insanları sevindirecektir. İşgalin sona erdirilmesi için, Rusya’ya yapacakları baskının kısa zamanda ses getireceğini söylemek mümkündür.

Böyle bir girişim için, Türk Cumhuriyetlerinden biri öncelik görevini üstlenebilir ve böylece bir araya gelinerek nelerin yapılabileceğini kararlaştırılır.

Beş Türk Cumhuriyeti’nin işbirliği halinde olması, Karabağ ve benzeri sorunların çözümünü kolaylaştıracağı gibi, bunların uluslararası alanda saygınlıklarını da artıracaktır. Güvenlik Konseyi kararlarının uygulama şansının, büyük devletlerin insafına kaldığı bir dönemde, Türk Cumhuriyetlerinin girişimi tarihi bir önem taşıyacaktır. Ayrıca Türk Cumhuriyetlerinin (Kırgızistan hariç) doğal kaynaklar açısından zengin olmaları, sözlerinin dinleneceği ve itibar göreceği şeklinde değerlendirilebilir. Bunun dünyada da örnekleri vardır. Yeter ki istensin.

Harita, Azerbaycan Türklerinin toplu halde bulunduğu, yaşadığı bölgelerin sınırını net bir şekilde ortaya koymaktadır. Haritadan da görüleceği gibi KARABAĞ, Azerbaycan sınırları içinde en büyük alanı kapsamaktadır. Hatta bugün Ermenistan’ın işgalinde olan KAPAN dahi o dönemde Karabağ’a ait bir yerleşim merkezi idi. Hal böyle iken, 1828 yılında Çarlık yönetimi ile Gacar yönetimi arasında imzalanan TÜRKMENÇAY Antlaşmasıyla, Azerbaycan’ın bütünlüğü ortadan kaldırılarak, böylece doğal Azerbaycan toprağı olan Güney Bölgesine Gacar yönetimi, Kuzey bölgesine ise Çarlık Rusyası sahip olmuştur.

Basımı Rusça olan haritanın orjinal haliyle yazıya eklenmesi, herhangi bir değişikliğin yapılmadığını göstermesi bakımından önem taşımaktadır. Harita dikkatli bir şekilde incelendiğinde, Ermenistan’ın doğal Azerbaycan toprağı olan yerleşim yerlerini işgal ettiği açıkça görülmektedir.

Haritanın başta Rusya Federasyonu olmak üzere, Türk Cumhuriyetleri, ABD, bazı Avrupa devletleri ile BM Güvenlik Konseyi ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT)’na durumu özetleyen bir yazı ekinde gönderilmesi, “Kangren” hale gelen Karabağ sorununun çözümüne katkı sağlayabilir.

Böylece Azerbaycan’ın dün olduğu gibi, günümüzde de haksız şekilde kimler tarafından bölündüğü ve bölünmek istendiği, kanıtlarıyla dünyaya geniş ölçüde duyurulması olacaktır.

1088140cookie-checkAZERBAYCAN’DAN… Karabağ sorunu

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.