Bir öğretmenden notlar: NE OLUYOR?

SEDAT YILDIRIM SARICI / LONDRA – Halimiz ortada. Eğitim sistemimizden şikayet etmeyen yok. Depremden orman yangınına müdahalede yetersizlik ve beceriksizliğimizi el aleme ispatlamış bir memleketiz. Eğitimsizlikle niteliksizlik kardeşmiş.

Sırası gelmişken kırk yıllık öğretmenliğimden süzülenleri aktarayım. İlgilisine, evlat yetiştirenine acemiliklerimi dillendireyim. Bir köşede dursun.

Bazı veliler der ki “benim çocuğum özelde okumadı, devlet okuluna gitti ama üniversite sınavında çok iyi puan aldı”. Doğrudur. Helal olsun.

İyi de hepimizin çocuğu zeki ya da doğal çalışkan değil ki. Kimi çocuğun içinden geliyor ve  kendiliğinden ders çalışmaya koyuluyor. Kimi teşvik, ödül, övgüyle. Kimi şakamsı tehdit, şantaj, sövgüyle! Kimi telkin, teselli, rica minnet iknayla. Kolay mı?

Hatta bazen övgüyle ders çalışmaya koyulan çocuğa ertesi gün aynı yöntemin hiçbir yararı dokunmadığı bile oluyor. Ebeveynler her gün farklı bir yaklaşımla sürekliliği ve tutarlılığı muhafaza etmek zorunda kalabiliyor.

Bir çocuğun başarılı olması kırk etkene bağlıdır, dersem hemen bozulmayın. Zekası, hafızası, yeteneği, ilgi alanı, sağlığı, anne&babası, babaannesiyle dedesi ve kardeşleri, akrabalarının başarıları, ailenin sosyo ekonomik imkanları, evi, kendisine ait bir odanın varlığı, çevresi, öğretmeni, okulu, bölgenin eğitsel & sanatsal & sporsal olanakları, arkadaşları, arkadaş olma ihtimali olan karşı cinsten çocuğun derslere ilgisi ya da haylazlığı vb kırk etken.

Abartmıyorum; bu kırk etkenin biri bile eksikse yetersiz kalabiliriz. Kırıldınız, yoruldunuz değil mi? Ne yapayım, durum böyle.

Diyelim ki “arkadaş” mevzubahis olsaydı aynı alanda ter dökenlerin varlıkları, yan kulvarda koşan yoldaşlarına da bağlıdır. Tempo, çıta, not, hararet, derece, “score” yan kulvardakinin çabasıyla da orantılı olabiliyor.

Galatasaray, Avrupa Şampiyonu olur ama hemşehrisi Fenerbahçe’yi yenemezdi. Şimdi yenebildiği için eski tad yok.Trabzonspor, İstanbul hegemonyasını sonlandırmasa Bursaspor şampiyonluğu kovalamada bu kadar cesaret bulamayabilirdi. Trabzonspor olabilirliğin neşesidir ve bu yüzden heves eksilmez, nefes kesilmez. İyi ki hepsi var.

Haybeden makamzade vekillerimizin fuzuli sayıda ve saygıda kusur etmediği makam arabalarında “Audi” markası, mertebesini yurttaş rakipleri BMWVolkswagen (tosbaa) ve Mercedes-Benz’e borçludur.

Barış Manço varlığını Cem Karaca’ya, Fazıl Say azmini İdil Biret’e, Led Zeppelin yaratıcılığını Deep Purple’a, Chick Corea tekniğini Herbie Hancock’a, ABBA akılda kalıcılığını BEE GEES’e, Nuri Bilge Ceylan yalınlığını komşu deha Tarkovsky’e, Mevlana ulviliğini Şems’e, Nasreddin Hoca hicvini azıcık da olsa bana borçludur.

Yani dönemsel veya ülkesel ortam/akım/ceryan gelişmemizdeki en önemli motivasyonlardan birini oluşturuyor.

Eğitim biraz da evveliyatınızdan nükseder. Geçen ay yayınlanan “Soy ve Soysuzlaşma” yazısı sonrası, kırk yıl önce mezun olduğum üniversiteden bir arkadaşım konuyla ilgili bir video gönderdi. Prof. Dr. Celal Şengör “40-50 bin kitaplık kütüphanesini” ve bütün belgelerini aile içi bir törenle oğlu Asım Şengör’e devretti. Doğa Bilimleri Kütüphanesi’ne dönüşmesi ümidiyle nesilden nesile koca bir dünya aktarılacak.

Prof. Dr. Celal Şengör

Prof. Dr. Celal Şengör ile birlikte televizyonlarda görmeye alıştığımız  Prof, Dr. İlber Ortaylı’nın sözleri de konunun derinliğine ışık tutacak mahiyette: T.C. İstanbul Valiliği’nin internet sitesinde 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı için 28 Ekim 2019 demecinden alıntılayayım: “Bugün Türkiye’nin sanayisinde ve idari yapısında sakatlıklar varsa bunun da köklerini Osmanlı’da aramak gerekir.

Cumhuriyet son elli senede büyük iktisadi, sınai atılımlar yaptı. Ondan evveli de var elbette ama bilhassa İsmet Paşa ve Süleyman Demirel’in Başbakanlık dönemleri Türkiye’nin hem idari hem demokratik hayatı hem de iktisadi kalkınma meseleleri ve dünya ile ilişkileri açısından çok yapıcı, kurucu olmuştur. 

Bugünlerde bir duraklama olabilir, bu mühim değil. Bunlar artçıdır, çünkü bu memleketin gelişme potansiyeli yüksektir, bunun böyle olduğunu bilmek lazım.”

Prof. Şengör ve Prof. Ortaylı’yı anmışken gazeteci Fatih Altaylı’yı atlamak olmaz. 10 Temmuz 2023’de yani birkaç gün önceki videoda der ki “Türkiye’de pırlanta gibi insanlar var. Şahane, evrensel kıymette insanlar… Bu vatanın, bu milletin yetiştirdiği, doğru düzgün ana babalardan doğmuş, doğru düzgün eğitim almış, doğru düzgün vicdan verilmiş, doğru düzgün ahlak öğretilmiş pırıl pırıl insanlarımız var. 

Bu ülke onların yüzü suyu hürmetine hala ayakta. Ve onların sayesinde ayakta kalmaya devam edecek. Bu şerefsizler, haysiyetsizler istedikleri kadar yırtınsınlar, istedikleri kadar karalama kampanyası yapsınlar, istedikleri kadar algı üzerinden varlıklarını sürdürmeye çalışsınlar. İyi her zaman kazanır kardeşim…

Bunlar kendi yarattıkları pislik içinde boğulacaklar… Bunlar kazandıkça kaybedecekler… Bunların hayatta kalma şansları yok. Kalanlar o iyiler olacak… Bunu beni izleyen bütün gençler dinlesin, öğrensin; İYİ KAZANIR.”

Altaylı’nın da andığı doğru düzgün eğitim çoğu zaman düzgün kurumlarda olabiliyor. Mucizevi müstesnalara değil de ekseri misallere bir bakalım: Sanat, bilim ve devlet yönetiminde tanınmış isimler yurdun vasıflı eğitim veren birkaç lisesinden mezun olmuşlar. Dördünü derledim.

Ankara Atatürk Lisesi: Orhan Veli, Can Yücel, Oktay Rıfat, Ahmet Hamdi Tanpınar, Alpay, Rüştü Saracoğlu, Melih Cevdet Anday, Vehbi Koç, Altan Öymen, Kartal Tibet, Cüneyt Arcayürek, Müşfik Kenter, Atilla Özdemiroğlu, İlber Ortaylı, Can Dündar, Turgut Özakman, Sinan Çetin, Tekin Akmansoy, Tayfun Talipoğlu, Cüneyt Özdemir.

Galatasaray Lisesi: Cahit Sıtkı Tarancı, Reşat Nuri Güntekin, Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Nazım Hikmet, Timur Selçuk, Yunus Nadi, Çetin Altan, Haldun Taner, Celal Şengör, Erol Günaydın, Ferhan Şensoy, Rasim Öztekin, Mehmet Ali Birand, Mümtaz Soysal, Özdemir Asaf, Selim Sırrı Tarcan, Barış Manço, Erkin Koray, Okan Bayülgen, Candan Erçetin.

Robert Koleji: Bülent Ecevit, Rahşan Ecevit, Cem Karaca, Behice Boran, İsmail Cem, Abidin Dino, Haldun Dormen, Betül Mardin, Nejat Eczacıbaşı, Çiğdem Talu, Genco Erkal, Orhan Pamuk, Perihan Mağden, Rahmi Koç, Şakir Eczacıbaşı, Tansu Çiller.

Pertevniyal Lisesi: Namık Kemal, Tevfik Fikret, Hüseyin Rahmi Gürpinar, Metin Akpınar, Neco, Halit Kıvanç, Metin Erksan.

O zaman şöyle diyebilir miyiz; üniversiteler mesleki eğitim veren kurumlardır. Genel kültürse ilk, orta ve lise döneminde ediniliyor. Bünyesel büyümeyle kültürel biçimlenmede tamamlanıyor. Ve genel kültürden kaybeden her yerde kaybediyor.

Ben de bu her yerde kaybedenlerdenim. İlkokulu Sincan bucağında tamamladım ve “düz lise” mezunuyum. Deniz gibi düz. Elbet biraz da mizahi ama hakikatte izafi irtifa sıfır. Olsun, ne de olsa yerin dibi de var.

Madem düz liseden bir yere çıkamadım, çıkış yolunu bir bilene danışayım. Prof. Dr. Ali Nesin bir dersinde diyor ki, “Babam da söylerdi, yoksulun tek bir şansı var o da çalışmaktır… Yoksa ezilmekle mahkumsun.” 

Bir de moda cümle ekleyeyim. Moda ama hiç demode olmuyor; “Kaybettiğiniz zaman değil vazgeçtiğiniz zaman yenilirsiniz.”  O zaman vazgeçmeyelim.

VAZGEÇMİYORUZ

Geçen hafta birkaç yandaş kurumdan oluşan “Balıkesir Sivil Toplum Platformu” imzalı şöyle bir beyanat yayınlanarak “… festivaller gençlerimizi gayri ahlaki haram ilişkilere, sarhoş edici içki ve madde bağımlılığına, isyan ve başkaldırıya yönlendirdiği için Türkiye Yüzyılına zarar vermektedir. Helal yoldan olmayan, sınır tanımaz kutlamaların, şenliklerin, festivallerin yasaklanması ve yapılacak etkinliklerde kız-erkek bölümlerinin ayrılması, içki-madde kullanımının önüne geçilmesi ve ahlak bozucu davranışlara engel olunması” istendi.

Geleneklerimiz; Balıkesir Halk Dansları Ekibi. Kızlı erkekli

Bu çirkin beyanata karşı 91 örgüt bir araya gelerek “Temel hak ve özgürlüklerimizinden vazgeçmeyeceğiz! Laiklikten ve evrensel değerlerimizden ödün vermeyeceğiz” temelli uzunca bir açıklamayla sanatın ve sanatçının yanında olduklarını duyurdular.

Sağ olsunlar, var olsunlar. Hep dimdik ayakta olsunlar.

Yurdumuzda Erkin Koray ve Cem Karaca’nın da sahneye çıktığı, birçok genç müzisyene platform olan bu festivalleden biz de düzenlemiştik. Londra’da da çocuklarımızın, gençlerimizin sahne deneyimlerini artıran (aile bütçesinin el verdiği ölçeklerde) dinleti, resital ve festivaller düzenlemeye devam ediyoruz. Deprem bölgesine ekonomik katkıdan çocuk hastanelerine yardıma kadar farklı konserlerimiz de oluyor. Toplumumuza yönelik başka etkinlik ve festivallere de imkanlar dahilinde omuz veriyor, teknik destek sunuyor veya sahneye çıkıp bestelerimizi, düzenlemelerimizi sergiliyoruz.

Toplumumuzda sanatla uğraşan gençlerimizin sayısı artırmak amacıyla düzenlediğimiz bu festivalleriden 40 yıl boyunca hep zarar ettik. Gelir maliyetin yarısı bile olamadı. Zaten ekonomik yarar elde etme niyetiyle değil sanatın yaygınlaşması, amatör müzisyenlere de sahneneye çıkma, toplumla buluşma imkanı yaratabilme amacıyla koşuşturduk, koşuşturuyoruz. Bu kırk yıllık deneyimim gösterdi ki gençlerimiz sanatla uğraştıkları için, kendilerini sanatla ifade edebildikleri için “madde bağımlılığı” gibi kötü alışkanlıklardan uzak durdular.

İçimiz yanarak duyduğumuz tarikat yurtlarında gencecik evlatlarımızın intihar haberleri ve çocuk tacizleri “ahlak bozucu davranışlar”ın hiç beklenmedik mecralarda olabilirliğini gösterdi.

Kırk yıl öncesine döneyim. Bakın ne ortaklıklar bulacağız. 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası Milliyet Gazetesi’nin ülke çapında organize ettiği Liselerarası Müzik ve Halk Oyunları Yarışması “milli geleneklerimize aykırı” gerekçesiyle NATO güdümlü darbecilerce devlet emriyle yasaklanmıştı. Yarışmanın tekrar yapılabilmesi için Milliyet’in Ankara bürosuna gitmiş, ilgililerle tanışmış, neler yapılabileceğini konuşmuştuk. Birkaç gün sonra İstanbul’dan gelen Milliyet’in müzik sorumlusu kimselerle birlikte Milli Eğitim Bakanlığı’na giderek bu yarışmaların neden devam etmesi gerektiğini anlatmış, sorumluları yarışmanın devamına ikna etmiştik.

Milli geleneklerimizden; zerafetiyle göz kamaştıran Kars yöresi halk dansları ekibi

1980 darbesiyle birkaç yıl kesintiye uğramakla beraber 1967-2001 tarihleri arasında düzenlenen yarışma Melih Kibar, İlhan İrem, Candan Erçetin, Derya Köroğlu (Yeni Türkü), Burak Kut, Adnan Ergil (Dostlar & Dervişan), Osman Yağmurdereli, Sibel Tüzün, Mehmet Teoman, Kılıç Danışman, Mithat Danışan (Kurtalan Ekspres, Dostlar, Moğollar, Dervişan), Ayhan Sicimoğlu, Hurşit Yenigün, Cengiz Teoman (Kardaşlar), Kemal Ebcioğlu, Tünay Karadeniz, Metin Özülkü (Dostlar), Gür Akad, Suat Suna, Kıraç, Serdar Öztop gibi yüzlerce müzisyenin yetişmesinde katkı sağlamıştır.

Ülkemiz yedisinden yetmişine kıvançla karşıladığı Eurovision Şarkı Yarışması’nda birincilik, ikincilik, üçüncülük ve dördüncülükler elde ettiyse yetiştirdiği müzisyen evlatları ve oluşan sanatsal ortamın hatırınadır.

İLK VE SON 50 YILLAR

Cumhuriyetimizin ilk 50 yılında devlet, eğitimden yargıya, sanattan sağlığa, tarımdan endüstrileşmeye hemen her konuda devrimci nitelikte rehberlik eden, geliştiren rol üstlenmiş. Son 50 yılda ise önderlik topluma geçmiş, özgürlük talepleri, bilimsel, sanatsal, sporsal alanlarda eksikleri tamamlama, çağı yakalama hedeflerinin sahibi olmuş.

Devlet özellikle son 20 yılda ise yol tıkayan, sanatsal alanları daraltmaya çalışan bir vazifeye soyunmuş. Bu hafta tartışılan festival yasaklama konusu bu sanatsal ilerlemenin engellenmesine yönelik bir başka adım olarak hatırlanacak ama mutlak aşılacak.

Çünkü Prof. Dr. İlber Ortaylı hocamız ne diyordu; “Bugünlerde bir duraklama olabilir, bu mühim değil. Bunlar artçıdır, çünkü bu memleketin gelişme potansiyeli yüksektir, bunun böyle olduğunu bilmek lazım.” 

Recep Tayyip Erdoğan da bu duraklamanın farkında. Bakın 2019’da neler söylemiş (yeniakit.com.tr): “Tarihteki kadim medeniyetlerin ortak özellikleri kültür ve sanat alanında önemli değerler üretmiş olmasıdır. Kültür ve sanata önem veren devletler sadece itibar kazanmıyor, tarihin sayfalarında kadim bir medeniyet olarak kaydediliyor.

Bir toplumda sanat ve edebiyat felç olmuşsa o toplumda ortak değerlerin üretilmesi ve yaşatılması zordur. Milletler için bazen diplomasi, askeri güç, ekonomik güçle kazanılamayacak başarılar, bir müzik, edebiyat, sinema eseriyle kazanılmaktadır. Bize göre bu topraklardaki birlik, beraberlik ve muhabbetin gerisinde kültür ve sanat alanındaki eşsiz zenginliğimiz bulunuyor.

…geçtiğimiz 16 yıla baktığımda kültür-sanat alanında yeteri kadar mesafe kat edemediğimizden dolayı hep hayıflanırım.

Bir milletin estetik zevki yoksa o ülkedeki diğer çalışmaların arzu edilen neticelere ulaşması mümkün değildir.”

Peki ama şimdi bu festival yasaklamalar ne oluyor? Ya bu o değil, ya da o bu değil. Kafam karıştı.

________________

* Müzisyen de olan yazarımızın diğer çalışmalarına https://sedatsarici.com/ adresinden ulaşabilirsiniz.

2703050cookie-checkBir öğretmenden notlar: NE OLUYOR?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.