Bu davet bizim…

Yolda kimle karşılaşsam “Ne olacak bu solun hali?” sorusuyla muhatap oluyorum. Onlara, “Siz ne yaparsanız, o olacak,” gibi standart bir cümlem var. Sokrates’e de yolda karşılaştığı biri, “hayatın anlamını,” sorunca, adamın kafasını su dolu bir kovaya sokuyor, çok çırpınınca çıkarıyor ve “ Bu soru seni böyle çırpındıran bir mesele haline gelince, gel yine sor,” diyor. Bizim bütün derdimiz solu nasıl bir güç haline getirebileceğimizdir. 

ÖDP’nin geride bıraktığı %1’e yakın oyu küçümsememek gerekiyor. Bu oy ve potansiyeli bugün de bizim çıkış noktamızı oluşturuyor. Şempanzelerin insan geninin %99’una sahip olduğunu biliyoruz. İşte o %1  ile insan olunuyor.

Bugün, örneğin 1 Mayıslarda 35 İlde kitlesel kutlama yapabilen tek siyasi parti olduğumuzu unutmamamız gerekiyor. Bugün, ortada ÖDP’yi aşan bir siyasi proje gözükmüyor, ama ÖDP’nin de kendini mutlaka  aşması gerekiyor.

Önümüzdeki seçime dahil olacak 6 milyon gence öncelik vermemiz gerekiyor. BSP döneminden 41 örgüt devralmıştık. Üstüne ne kadarını eklediğimizin bilançosunu çıkarmak durumundayız.

Yaşadığım İstanbul’da 600 muhtarlık, 31849 sandık bulunuyor. Hedeflerimiz bu sadelikte önümüzde duruyor ve zimmetleyeceğimiz arkadaşlarımızı bekliyor. Kendini örgütleyebilen fikirler ayakta kalıyor. Başkalarını örgütleyebilmemiz için kendimizi örgütlememiz gerekiyor. Bugün sevdalar, yürekler, beyinler kuşatma altında ama insan yüreği, beyni hiç bir sınır tanımıyor. Kapitalizm , insanın insanın kurdu olmasıysa, kapitalizmin kurtlarına, kurtçuklarına  karşı, son soluğumuza kadar mücadele etmeliyiz. Her aç karnın, her mağdurun sosyalizmden yana bir kanıt olduğunu biliyoruz. Üstelik biz özellikle özgürlükçü bir sosyalizme vurgu yapıyoruz, çünkü sosyalizmin bizi özgürleştiriyorsa anlamlı olduğunu biliyoruz. Gerçek bir devrim kalpleri de fetheden devrimdir. Siyasi ideallerimiz doğrultusunda, siyasi mücadele yapmak ve insanları örgütlemek ve seferber etmekten başka daha önemli ne işimiz olabilir? Solcu arkadaşlarıma soruyorum: En son, ne zaman, kaç kişiyi örgütlediniz? Kimseyi örgütleyemez hale geldiğimizin herhalde farkındayız. Nasıl iktisatta kapasite kullanım oranları önemliyse, bu durum siyaset için de geçerlidir. “Tam kapasite çalışacak devrimciler aranıyor,” diye gazetelere ilan verecek değiliz herhalde.
Sömürünün olduğu her yerde siyaset de vardır. Umutsuzluk insanları muhalefet etmekte uzak tutuyor. Yeni siyasi arayışlar da, varolan sol pasta ile sınırlı olduğundan solu büyütemiyor. Belagat hakikat değil. Belagati hakikate çevirmek gerekiyor. Solculuk nostalji kültü de değil.

10 yıllık deneyimiz bize ataletle hamaset arasındaki ilişkiyi ortaya koydu. Atalete düştükçe hamasetin oranının yükseldiğini gördük.  

Bugün bir solcu fikren nereden beslenmektedir? Bizi bir arada tutun harç nedir? 20’li yaşlarda ölen gençlerin bize bıraktığı metinlerle mi bugünü anlamaya çalışıyoruz? Biz bir mücadele geleneğini, direniş ruhunu devralıyoruz, ama bugünü anlamaya çalışan güncel metinlerden beslenmeyi de ihmal etmiyoruz. ÖDP müktesebatını işte böyle oluşturduk.
Bizim klişe (basmakalıp söz) ve klikçiliğe dayalı bir geleceğimiz söz konusu olamaz. Siyasette yenilenme, fikri fosilleşmeye karşı çıkmak demektir. Arkeologlar fosili toprağın altında ararlarken, siyasi olanlar hayatın içindedir.“Canım, siyasi yenilenme de neymiş? “diye ortalıkta dolaştıklarından, onları hemen tanırsınız, kendilerini hemen ele verirler. Siyasette yenilenme, çöken bir sosyalizm anlayışını değil, özgürlükçü bir sosyalizmi savunmaktır. Yenilikçi siyaset, anti otoriter bir devrim perspektifini içeren bir siyasettir. Siyasette yenilenme, marxizmi mumyalamayı reddetmektir. En iyi marxist, Marx’ın “Ben Marxist değilim, “ cümlesindeki bilgeliğe sahip olan marxisttir. Siyasi yenilenme, seçimle gelip, seçimle gitmeyi kabul etmek, zorbalığa dayalı iktidar tekelini kabul edilemez bulmaktır.

Böylesi bir dizi tema sıralayabilirim, ama herhalde tereciye tere satmam gerekmiyor.
Peki ÖDP soldaki ortodoks partiler  gibi monolotik bir parti midir? Yönetimde olmak, belli grupların icazetinden geçiyorsa öyledir. Biz monolotik parti ve siyaset anlayışını da reddediyoruz. 70 kökenli grupların anlamını yitirdiğinin kabulü ile ÖDP kuruldu. O dönemin grupsal ayrılıklarının da varlık nedeni kalmadığı için, ÖDP’deki ayrışmanın da siyasi bir karşılığı olmamıştır.

Solun yanlışların örtbas etmenin anlamı bulunmuyor. Örneğin, AB ile İngiliz Milletler topluluğu (commonwealth) arasındaki farkı bile anlamayan bir sol, sol olabilir mi? ÖDP’nin mücadelesi sadece siyasi taasuba karşı değil, siyasi cehalete de karşı bir mücadeledir.
Avrupa Anayasasının reddine ilişkin politik çalışmanın sonuç vermesi bize buradaki politik mücadele imkan ve alanlarından nasıl yararlanabileceğimizi açıkca göstermiştir. Avrupa’da da oyunun kurallarını değiştirmek mümkündür. Zaten siyaset de bunun içindir. 
Bugün sola karşı 12 Eylülden beri geliştirilen intikam politikalarının acı ve ağır sonuçlarıyla karşıkarşıyayız. Burjuvazi  sermayenin egemenliğine halel gelmediği müddetçe demokrasiden yana gözükebilmektedir, ama egemenliğini tehdit altında gördüğü anda hiç şüphesiz bildiğini okuyacaktır. Biz de ona anladığı gibi davranacak bir kıvama gelebilmeliyiz. Servet avcılığının insanlığın değişmez alınyazısı olmadığını göstermeliyiz.
Başkalarını örgütlememiz, kendimizi örgütlemekten geçiyor. Siyasette armut piş ağzıma düş diye bir şey yok. Tarlada izi olmayanın harmanda yüzü olamaz, diyor Anadolu insanı.
Susurluk sonrası yaptığımız eylemlerden, seçimlerden istediğimiz sonucu alamayınca, vs., hevesi kırılan, gazı kaçan arkadaşlarımız oldu. Arjantin anaları 20 yıl boyunca mücadele ettiler. Almanya’da Yeşiller 19 yıl sonra iktidara geldiler. Bu maratonda, biliyoruz ki Eurobarometer anketine göre Avrupa’da sağın en güçlü olduğu bir coğrafyada bu mücadeleyi sürdürüyoruz. Görevi devraldığımız, yitirdiğimiz  arkadaşlarımıza verdiğimiz sözleri unutmak, pes etmek özgürlüğümüz bulunmuyor. Bu tabloyu değiştirecek siyasi enerjiye ihtiyacımız bulunuyor. Son sıkkımlık bir barutumuz var ve bunu doğru yerde kullanmamız gerekiyor. Biz ÖDP’nin gardiyanı değiliz. Kimse de buna heves etmemeli. 
Siyasi olaylara, anında, hızlı refleks gösteren bir parti değilsek, hiç siyaset yapmayalım daha iyi. Baba filminin bir sahnesinde söylendiği gibi ” Politika, tetiği zamanında çekme sanatıdır.”

Acaba solda bir önderlik sorun mu bulunuyor? Kanımca herkes kendi kendinin önderi olursa, iyi bir önderliğe sahip olmuş oluruz. Yoksa kendi başına Lenin de gelse bir faydasının olmayacağını biliyoruz. Neoliberalizmin örgütlenme bilincini yok etttiğini görüyoruz.

Bugün üstelik bir de ASP gibi 2. bir Partimiz daha var. Kimimiz, “ÖDP yetmiyor, bir de Avrupa Sol Partisi mi çıktı, haddimizi bilelim,”  diye düşünebilir. Devrimcilik haddini bilmemektir. Devrim ve sosyalizm mücadelesi haddini bilmeyenlerin işidir. Emeğin Avrupası, Avrupanın devrimci dönüşümünün diğer bir adıdır.

Şimdi, her alanda sine-i millete dönmenin, her alanda inisiyatif almanın zamanıdır. Siyasi sol olmanın yolu, sosyal sol olmaktan geçer dememiş miydik? Ben kendi adıma, sendikamda, BAK’da, Aziz Nesin Vakfı’nda vs., faaliyet yürütmeye çalışıyorum.
Biz ÖDP düğüm olunca, İskender yöntemiyle düğümü kestik, ama sorunu çözmedik. Ağacın kurdu hep kendi içinde olmaktadır. Solun kurdu da daima siyasi ortodoksi olmuştur. ÖDP’yi bir cümlede özetle derseniz, siyasi taasuptan kopuşun adresidir Ödp. O halde her zaman, her zeminde buna uygun davranmak gerekir. Tüm zamanlar için geçerli bir öğreti bulunmamaktadır.

Bugün kenarda köşedeki eksiksiz bütün arkadaşlarımızın inisiyatif alma günüdür. Gün, olmak ya da olmamak zamanıdır. Hepimiz Shakespeare’in Hamlet’inin, “Olmak ya da olmamamak, işte bütün mesele bu,” lafını biliriz de devamını pek merak etmeyiz. Arkadan gelen cümle şudur: ”Boyun mu eğeceğiz, korkup teslim mi olacağız, silahlarımızı alıp itiraz mı edeceğiz.” Bizim de en büyük silahımız ÖDP’lilikten başka irade tanımayan örgütlü gücümüz olacaktır.

Hepimiz değişik çizgi ve anlayışlardan gelerek, aynı yönde düşündüğümüz, benzer ihtiyaçlara sahip olduğumuz için yanyana geldik ve bir ortak payda oluşturduk. Gün bu ortak paydayı büyütmek günüdür. Çıkış bu ortak paydalarımızı derinleştirerek gerçekleştirilebilir.

Bizler, örneğin, CHP’nin 6 okunu neden benimsemiyoruz? Çünkü bu Partinin 1931 yılındaki 3. Kongre’sinde, tespit edilen ilkelerin bugünü açıklamada bir şey ifade etmediğini görüyoruz da ondan. Bizim de aynı duruma düşmememiz gerekmektedir.
Pireleri cam fanusa koyan bir bilim adamı, zemini ısıttığında 30 cmlik cam tabana can acısıyla zıplayan pirelerin bir süre sonra sadece 29 cm kadar zıpladıklarını saptıyor. Bunun üzerine fanusun üstünü açıyor, ama pireler daha fazla zıplayıp çıkmayı düşünmüyor bile. Ortada bir engel olmamasına karşın, zihinlerinde yarattıkları engelleri aşamıyorlar. Buna cam fanus sendromu deniyor. Neyseki bizim böylesi ideolojik zihni fanuslarımız bulunmuyor.

Ülkemizde bugün, devletin siyasete talip olduğunu görüyoruz. Siyaset devletin noteri haline geliyor. AKP’nin ideolojik ve sınıfsal tercihleri de ortadadır. Recep Tayyip, politikalarıyla Gestapo ile işbirliği yapan Musevilerin konumuna benzer bir durumdadır. AKP sorunlara çözüm bulamadıkça milliyetçilik yarışına katılıyor. Dünyanın hiçbir yerinde olmayan %10 barajına CHP ile birlikte yaslanıyor. Diğer yandan, Türkiye demokrasisinde iktidar olmak için kemalist olmak gerekmemekte, ama galiba askeri bürokrasi için bu olmazsa olmaz şart olmaktadır. Sanırım bu bilek güreşi bir süre daha devam edecektir. 

Bugün en büyük parti kararsızlardır. Kararsızları kazanmanın yolu bizim kararlı olmamızdan geçmektedir.

Bunun için Partimizin 11. yılına doğru giderken, örgüt gibi bir örgüt kurma teklifinde bulunuyorum. Bu, çoğulculuğu, iç demokrasiyi reddetmeyi doğal olarak gerektirmiyor. Eski model siyasete dönmeyi de içermiyor. Parti olmayan parti anlayışının, parti gibi parti olmaktan geçtiği bilgisine dayanıyor.    

Peki, 2006 yılı itibariyle ÖDP’li olmak ne anlama geliyor?
ÖDP’li olmak,
1. Sıradan insanların dünyayı değiştireceğine inanmaktır.
2. Kendimizi ve başkalarını örgütleyebilmektir.
3. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için diyen ve birbirine güvenen siyasi ekipleri üretebilmektir.
4. Şapkayı önüne koyup, kendisiyle hesaplaşabilmek, ne reddi miras yapmak, ne de mirasyedi olabilmektir.
5. Yüreklerdeki umudu hep körükleyebilmek için siyaset yapmak, yani özlemlerimiz doğrultusunda, halkı seferber etmek demektir.
6. Denizlerin, Mahirlerin, Sinanların, Aybarların ve Boranların mücadelesini hep yaşatabilmektir.
7. Her alanda siyasi inisiyatif alabilmek, her yerde sömürüye, haksızlığa, adaletsizliğe karşı isyanı örgütleyebilmek, her yerde iktidar için muhalefeti ögütleyebilmektir.
8. Sermayenin egemenliğine karşı, emekten, baskı, zorbalık ve otorite özlemcilerine karşı demokrasiden, siyasal islama karşı laiklikten, emperyalizme karşı bağımsızlıktan yana olabilmektir.
9. Tesettürlü, başı açık, her türlü kapitalizme, liberalizmin egoizmine  karşı, özgürlükçü sosyalizmden yana olmaktır.
10. Milliyetçiliğe karşı, birarada yaşamı savunmak, siyasetin gökkuşağını örmek için inisiyatif almaktır.
11. Her türlü bağnazlıkla, yani milliyetçi/dini taasupla, piyasa saplantısıyla, Engels’in deyişiyle, “Sosyalizmin baş papazlarıyla,”  araya mesafe koyabilmektir.
12. Tektipleşme politikalarına karşısında çeşitliliği ve çoğulculuğu savunmaktır.
13. Fabrika merkezli siyasetin ötesine geçerek, emeğin yeniden üretildiği alanlara yönelmektir.
14.  Paranın terbiye ettiği bir dünyaya karşı, bugünden alternatifler üretebilmek, toplumsal hareketlere kapımızı açmaktır.
15. Kısacası, “örgüt gibi örgüt” olmak, ÖDP’li olmaktır.
Sonuç itibariyle, bu hasret, bu davet bizim, artık takdir de sizlerindir.

______________

* İÜ Öğretim Üyesi

1584030cookie-checkBu davet bizim…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.