Öcalan’dan gündeme yorum

BDP, DTK ve KCK’yı, “sürekli kendisinden bir şeyler beklemelerinden” yakınarak eleştiren Öcalan, bu grupların da “kendi adları adına görüşme yapıp, diyalog başlatabileceklerini” açıkladı. Öcalan, yeniden gündeme gelen idam cezası hakkında da “Güçleri yetiyorsa hemen yarın idam etsinler” dedi.

Öcalan, avukatlarıyla haftalık görüşmesinde, 40 yıl önce 30 Mart 1971’de Kızıldere katliamında öldürülen THKP-C lideri Mahir Çayan ve Cannes ödüllü yönetmen Yılmaz Güney ile geçen iki anısını anlattı. Güney’in kendisini “sahte bir Kürt sanatçısı yaratmak istiyorlar” sözleriyle İbrahim Tatlıses’e karşı uyardığını açıklayan Öcalan, kendisi gibi Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisi olan Çayan’la sohbetini anlatırken “Çayan’ın kurtuluşu Türk- Kürt demokratik birliğinde gördüğünü” aktardı.

Fırat Haber Ajansı’nda yayımlanan (1 Nisan 2011) haberin özeti şöyle:

Öcalan, haftalık olağan görüşmesinde gündemdeki konuları değerlendirdi. Öcalan sağlık sorunlarının sürdüğünü belirterek, “Sağlığım konusunda, gözlerim ağrıyor, akıntı ve yaşarma bir türlü durmuyor. Niye bu kadar ağrıdığını bilmiyorum. Kitap okumakta zorlanıyorum. Sanırım farklı bir sorun var. Damla verdiler fakat bir işe yaramadı, geçmedi. Sürekli temizliyorum, bu nedenle tahriş oluyor” dedi.

Suriye’deki Kürtler ayaklanma sürecine dahil olabilir

Suriye’deki gelişmeleri ve konu hakkında KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan’ın açıklamalarını değerlendiren Öcalan şöyle dedi: “Karayılan, Beşar Esad’ın reform yapacağız sözünün yeterli olmadığını, Kürtlerin Suriye’de ayaklanması halinde Arap ayaklanmalarından çok daha güçlü bir ayaklanma olacağını söylemiş. Doğrudur, Arap ayaklanmalarından daha güçlü olur, Kürtler örgütlüdürler. Bu noktada halkı hazırlamak önemlidir. Suriye’deki halkımız bu süreci iyi değerlendirebilir. Bu sürece müdahil olabilir.”

“Çadır eylemlerinin ne kadar süreceğine halk karar verir”

Öcalan, çadır eylemleri için de şunları dile getirdi: “Demokratik Çözüm İçin Çadır eylemleri demokratik eylemlerdir. Kimse buna karşı da çıkamaz. Cumhurbaşkanı da anayasal bir hak olduğunu söylüyor. Hükümet de bu çadır eylemlerine müdahale etmemelidir, bu eylemleri bu çerçevede görmelidir. Başka türlü, gençler ölsün daha mı iyi? Biz kimse ölsün istemiyoruz. Biz ölümleri durdurmak için demokratik çözümde ısrar ediyoruz. Bu çadır eylemlerinin ne zamana kadar süreceğine de halk karar verecektir. Zaten dört taleplerini de kendileri belirtiyorlar. Halkımız buraları sorunlarını tartışma ve çözme platformuna dönüştürebilirler. Bu çadır platformları halk akademileri haline getirilebilir.”

Seçimler de Süryani adaya da yer verilemli

Öcalan, 12 Haziran’da gerçekleşecek genel seçimler hakkında da şöyle konuştu:

“Seçimlerde demokrat adayların gösterilmesi, şu açıdan önemli; yaratılmak istenen bir Kürt-Türk savaşının önüne bu birliktelikle geçilebilir. Adaylar arasında bir Süryani adaya da yer verilebilir. Seçim konusunda mühendislik hatası yapılmamalıdır. Böyle matematik hesap yanlışları olmamalıdır. Dengeli bir dağılım gerçekleştirilmeli. Adaylarda yetenek, yeterlilik ve etkinliği olmasına dikkat edilmelidir.”

İran çok tehlikeli

Öcalan, İran’da Newroz sonrası yaşanan gözaltılara dikkat çekerek, İran rejiminin çok tehlikeli olduğunu söyledi. Öcalan, “dağlara sığınabilir, Irak tarafına geçebilirler” diyerek İran’da yaşayan Kürtleri uyardı.

“Mahir Çayan’la görüşmüştüm”

30 Mart Kızıldere katliamı nedeniyle de bir mesaj veren Öcalan, “Bizzat Çayan’ın ağzından duydum; çözümü, kurtuluşu, Kürt-Türk demokratik birliğinde görüyordu” dedi.

Öcalan kendini yakma eylemlerini de değerlendirerek, bu yöntemi benimsemediğini vurguladı: “Kendini yakan arkadaşlarla ilgili bir iki hususu belirteyim. Bu arkadaşların eylemleri fedai eylemliliklerdir. Kendini davaya adamışlıktır. Büyük bir fedakarlıkla bu eylemleri yapmışlardır. Diyarbakır’da Mustafa Malçok, Adıyaman’da Müslüm Doğan’ın eylemleri yüksek fedai eylemleridir. Aynı şekilde Vedat Acar’ın eylemi de bu çerçevededir. Ancak daha önce bu yöntemi benimsemediğimi belirtmiştim. Yine belirtiyorum, bu yöntemlere gerek yok. 1980-90’lardaki bazı fedai eylemlilikler vardı; ancak Agit’in anısına da, mücadelesine de, değerine de bağlı kalınarak bugün mücadele daha farklı şekillerle, metodlarla yürütülebilir.”

“İdama AKP’den yeşil ışık var”

Öcalan çocuk tecavüzleri ve yeniden gündeme getirilen idam konusuna ilişkin şunları dile getirdi:

“Çocuk tecavüzleriyle ilgili birkaç şey söyleyeyim. Sanırım bir siyasi parti bununla ilgili bir gösteri yapmış. Orada çocuk tecavüzcülerinin fotoğrafları yanında benim fotoğraflarımı da taşımışlar. Bu alçaklıktır, şerefsizliktir. Bunlar benim fotoğraflarımı da gösterip yine idamdan bahsediyorlar. Bunlar AKP’den yeşil ışık alarak bunu yapıyorlar. Böyle bir şey olmasaydı, bunlar bunu tek başına yapamazlardı. Halkımız bunu net olarak görmeli.”

“Güçleri yetiyorsa hemen yarın idam etsinler”

Öcalan, tekrar gündeme gelen idam tartışmalarıyla ilgili:

“Ben idamdan da korkmuyorum. Eğer güçleri yetiyorsa hemen yarın idam etsinler. Ben idamdan korktuğum için değil, demokratik bir çözüm için bugüne kadar burada sabrettim. Ben idam değil de başka şekilde de burada ölebilirim. Bu, büyük bir komplodur. İşte bu tecavüz olayları kullanılarak tekrar idamın tartışılması bilinçlidir. AKP de bunlara cesaret veriyor. Burhan Kuzu idama karşı olmadığını söylemiş. Halk da, BDP de bunları görmelidir, bunlara karşı tedbirlerini almalıdır” dedi.

Aydınlar meselesi eskilere dayanır

“Aydınlar” konusunu da değerlendiren Öcalan bu konuda şöyle dedi: “Bu aydınlar konusunda da birkaç şey belirtmek istiyorum. Bu aydınlar meselesi ta eskilere dayanır. 1985 yılında NATO bize karşı 5. maddeye dayanarak karar aldı. NATO, iki şekilde çalışır: Biri, merkezi Florida olan Gizli NATO, diğeri Açık NATO şeklinde çalışır. Şu an Libya’da uygulanan açık NATO’dur. NATO açıkça oraya müdahale ediyor. Bize karşı ise daha çok Gizli NATO çalıştı, çünkü biz devlet değiliz. 1985’te NATO bu gizli görevi Almanya’ya vermişti. Almanya üzerinden bize karşı kampanyalar, çalışmalar başlamıştı. O tarihten bu yana bize karşı sahte bir muhalefet geliştirilmeye çalışıldı. 1990’a kadar Almanya üzerinden bu çalışmalarına devam etti Gizli NATO. 1990’dan itibaren İngiltere devreye girdi. Bize karşı politikaları artık İngiltere devraldı. İngiltere Tansu Çiller-Güreş ekibini oluşturarak bize karşı büyük bir komploya girişti. Bu büyük komplo sonucunda Özal tasfiye edildi. Özal iyi niyetliydi. Ama bu büyük komployla tasfiye edildi. Bu büyük bir tasfiyedir. İngiltere, Çiller-Güreş ekibi üzerinden bize karşı yine bir sahte muhalefet geliştirmeye çalıştı. Planları şuydu; bizi tasfiye ettikten sonra yerimize, oluşturdukları sahte muhalefeti geçireceklerdi. Bunun toplumsal bir dayanağı-gerçekliği yoktu. Bugünkü Libya muhalefeti gibi paraşütle sahte bir muhalefet indireceklerdi. Libya’da bugünkü muhalafet de aynen paraşütle indirilen bir muhalefettir. 1990’lı yılların başındaki komplo ve tasfiye de, 1998’deki komplo da Gizli NATO’nun işidir. Bizim yerimize bir muhalefet geçirmek istiyorlardı. Burkay bu nedenle o tarihte benim için “o adada cüzzamlı mahkum” diyordu. Burada cüzzamdan kasıt, kimsenin yaklaşamadığı, tecrit edilen, yani devreden çıkarılandır.”

“Bu Gizli NATO, Türkiye’de daha çok Gladio-jitem tarzında çalıştı. O dönemin jitemi, jandarma jitemiydi. 2002’den bu yana ise Polis Akademisi eksenli bize karşı komplolar, tasfiyeler yürütülüyor. Önder Aytaç gibileri bu çerçevede konuşuyorlar, benim idam edilmem gerektiğini de söylemiş. Emre Uslu da yine bu çerçevede yazıyor. 2002’den sonra oluşturulmaya çalışılan konsept de bu polis akademisi çevresinde geliştiriliyor.”

“Tatlıses olayı da bir komplo”

Öcalan, İbrahim Tatlıses’in başından vurulmasıyla ilgili olarak “Tatlıses olayının da komplo olduğunu düşünüyorum. Yaralanması komplonun bir parçası olabilir. İşte AKP’den aday olacakmış, mesaj göndermiş, mesajı okutuluyor. Aydınlarda olduğu gibi sahte bir sanatçı grubu yaratmak istiyorlar Kürtlerden” dedi.

Yılmaz Güney Öcalan’a ne dedi?

Öcalan bu konuda dünyaca ünlü Cannes Film Festivali Altın Palmiye ödülü sahibi Kürt yönetmen Yılmaz Güney’e ilişkin bir anısını anlattı: “Yılmaz Güney bizzat bana, Tatlıses’le ilgili ‘buna dikkat edin, bunu yerime geçirmek istiyorlar, böylece sahte bir Kürt sanatçısı yaratmak istiyorlar’ demişti. Yılmaz Güney ile görüştüğümde bunu bizzat bana söylemişti. Bu anımı da bu şekilde bir kez daha kamuoyuyla, medyayla paylaşıyorum. Her konser için yüz, yüzelli, ikiyüz bin lira para istiyorlar. Bir konser için bu kadar para isteniyorsa bu artık sanat değil başka bir şeydir, başka bir şeye hizmet ediyor. Halkı düşünüyorsan, halka yönelik sanat yapıyorsan o zaman demokratik kongrenin (DTK) sanat komisyonu var, içinde yer alırsın, uygun şekilde sanatını icra edersin. Burada yer almazsan bir konser için bu kadar para istersen o zaman halk da seni tecrit eder, izole olursun. Amacın türkü falan söylemek de değil, para kazanmaktır.”

“Ne KCK ne BDP beni anlıyor, sürekli benden bir şeyler bekliyorlar”

Öcalan, yürüttüğü görüşmelere ilişkin de bilgi verdi: “Sanırım buradaki görüşmeler merak ediliyor. Bu konuya da kısaca değineceğim. Bu görüşmeler bilinmelidir. Bu görüşmeler burayla yapılıyor, burası bir önderlik kurumudur. Bunun gereklerini yapıyorum. Yine burada yapılan görüşmeler burayı bağlar, buradaki görüşmeleri ne KCK, ne BDP, ne DTK, ne de Türk Solu adına yapıyorum. Ne ben ne de burada yaptığım görüşmeler tam anlaşılmıyor. Yine KCK de, Avrupa’dakiler de, BDP de beni yeterince anlamıyor. Sürekli benden bir şeyler bekliyorlar. Bütün sorumluluğu bana bırakıyorlar. Neyin nasıl yapılması hususunda savunmalarımda olabildiğince destek sundum. Ama hala benden pratik anlamda sorumluluk bekleniyorsa, bu yanlıştır. Çadır olayını bile bana bağlıyorlar. Ben bu görüşmeleri önderlik kurumu adına yapıyorum. Burada benim şahsım önemli değil, önemli olan önderlik kurumudur. Burası bir önderlik kurumudur. Burayla yapılan görüşmeler de bu kapsamda yapılıyor. Bunun bu şekilde anlaşılması gerekiyor. Ben önderlik olarak sorunlar için ön açıcı oluyorum. Görüşmeye gelenler de benim bu önderlik konumumu bildikleri için gelip benimle görüşüyorlar.”

“BDP de kendi adına görüşmeler yapabilir”

Öcalan, BDP, DTK ve KCK’nın işleyişleri hakkında şu yorumları yaptı:

“BDP de kendi adına görüşmeler yapabilir. Devletle görüşmeler, diyaloglar gerçekleştirebilir. Zaten zaman zaman yapıyorlardı. BDP, KCK’den farklı bir yapılanmadır. Legal alanda siyasi örgütlülüğünü, siyasi faaliyetlerini yürütür. BDP mutlaka kendi yerel önderliklerini oluşturmalıdır bu dönemde. Yaptıkları diyalogları da kendi adına yapabilir. Kendi çözüm yöntemini, kendi programını, projelerini, parti programlarını nasıl uygulayacaklarına da kendileri karar verirler. Mesela bu çadır olayı tam da BDP’nin işidir. Demokratik Blok çalışmasını yürütebilirler.

Aynı şekilde DTK da halkımız adına, kendi temsiliyeti adına devletle görüşmeler yapabilir. Temsil gücünü kullanırlar. Ama bu da onların kendi programıdır, bunu da kendi adına yapar. DTK, aydınlarla birlikte çalışmalı ve görüşmeler yürütebilmelidir. Yine Avrupa’dakiler bu yönlü çalışmalıdırlar. BDP, DTK, KCK kendi rollerini iyi oynamalı, kendilerini çözüm için ve kendi projeleriyle ortaya koymalıdırlar. Demokratik çözüm için devletin takınacağı tutum, önümüzdeki bir kaç görüşmede netleşebilir.”

1287640cookie-checkÖcalan’dan gündeme yorum

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.