Can Atalay konusu

Nuray Sancar /  EVRENSEL – TİP’ten Hatay milletvekili seçilen Avukat Can Atalay mazbatasını aldığı halde tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevinden hâlâ serbest bırakılmadı. Partisi ve avukatları; Enis Berberoğlu, Mustafa Balbay, Ömer Faruk Gergerlioğlu, Leyla Güven, Ahmet Şık’ın benzer durumlarının çözümüyle oluşan içtihada işaret ederek Atalay’ın serbest bırakılması için çaba harcıyor. TİP birçok kentte Atalay’ın serbest bırakılması talebiyle eylemler düzenledi.

Vekilliği Resmi Gazete’de yayımlanan, Meclise kaydı yapılan Can Atalay ile ilgili hukuki süreç bu andan sonra keyfi biçimde donduruldu. Yeni Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, tutuklu vekilin durumuna Yargıtaydan gelecek yanıta göre Meclis Başkanlığı tarafından karar verileceğini söylüyor. Oysa Anayasa hükmü bu durumlarda karar yetkisini yargı sürecinden almış durumda. Ayrıca Bakanın sandığı veya kamuoyuna yansıttığı gibi, Can Atalay hüküm giymiş değil. Bu saatten sonra anayasal sürecin işin doğası gereği kendiliğinden işlemesi gerekiyor.

Ama böyle olmuyor. İktidar kaç gündür sanki ortada bir yasal yorum farkı varmış gibi davranarak kamuoyunu tartıştırıyor ve oyalıyor. Zaten hiçbir yasal dayanağı olmayan iddianamelerle başlatılan ve başından sonuna bir hukuk garabeti olan Gezi davasında, sanıklardan birinin vekil seçilmesiyle birlikte, haksız tutukluluklarda küçücük bir gedik açıldığını düşünerek direniyor. “Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen milletvekili, Meclis kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz” hükmünü içeren Anayasa’nın 28. maddesine karşı, Atalay’ı “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler” içinde göstermek için 14. maddeyi çıkarıyor. Yani Bakanın deyimine göre Atalay’ınki dokunulmazlık dışında bir suç! Dolayısıyla Gezi davasından yargılanıyor olmak da.

Demek ki Gezi davasından tutuklu olan diğerleriyle birlikte Can Atalay’ın hükmünün siyaseten, peşin olarak zaten verilmiş olduğu anlamına geliyor. Adalet Bakanıyla sürdürülen hukuk tartışmasının özeti kısaca bu. Aslında Gezi davası başlatılırken, devam ederken ve ilk etabı sonuçlandırılırken halkın nasıl bir hukuk garabeti ile karşı karşıya bırakıldığı açıkça ortaya çıkmıştı. AKP iktidarı altında 2007’den günümüze kadar bütün toplu davalarda, olağan hukuk hiçe sayılarak olağanüstü hal hukuku hayata geçirildiği için beklenmedik bir tabloyla karşılaşmış değiliz. Dolayısıyla şimdi vekilin, yasal durumunun değişmesine rağmen alıkonulması, keyfiyeti kanun saydırmak amacıyla yerleşik hukukla kavga eden tek adam rejiminin bildik ve tercihli hamlelerinden biri.

Can Atalay vakasında Anayasa’nın ilgili maddeleri, masumiyet karinesi çiğnenmiştir. Tutuklu ile hükümlü, suç ve ceza arasındaki ilişki ve siyasi ve medeni haklar çiğnenmiştir.

Sadece bunlar değil, iktidar Can Atalay vakasında bir kez daha başta Gezi direnişine katılanlar olmak üzere kendisine muhalif olanların dış güçlerin emrinde olduğunu, lobilerden-fonlardan beslendiklerini, cumhuriyeti ortadan kaldırmaya yeltendiklerini, ülkenin birliğine ve bölünmez bütünlüğüne kastettiklerini telaffuz etmiş oldu. Bunların hepsi birden, devletin bedenlenmiş hali olduğu varsayılan şefe karşı her itirazın, protestonun karşılığı aynı zamanda. Bütün atfedilmiş suçların kanıtlanması için atfedenin niyetinin yeterli olduğu tekrarlanmış oluyor.

Can Atalay’ın Avukatı Deniz Özen müvekkilinin bırakılmaması için mazeret gösterilen ve Anayasa’nın 83. maddesine istisna kuralı getiren 14’üncü madde için “Bu maddede belirtilen istisnanın kanuni bir suç tanımı yok” diyor. Yok çünkü, hangi durumda ülkenin bölünmez bütünlüğüne kastedilmiş olduğuna karar veren merci halkı birbirine en çok düşüren, bölen iktidar gücü.

Yasa, kazanımları ve içtihadı koruması bakımından haksızlığa uğrayanlar için normalde bir dayanaktır. 21 yıllık iktidarın en çok tahrif ettiği şeylerden biri ise böyle bir dayanağın veya zeminin kayganlaştırılması oldu. İktidarın halkla ilişkilerini belirleyen kriterler tamamen raslantısal, keyfi, çifte standartlı ve değişken. Yasaya işine geldiği zaman uyan, gelmediği zaman uymayan, keyfine göre değiştiren rejim memurlarının sahip olduğu güç ise halkın güçsüzlüğünün kefareti olarak karşımızda.

Can Atalay ve arkadaşları yasayla değil yasasızlıkla cezalandırıldılar; içeride bu sayede tutulabiliyorlar. Can Atalay konusu diğer bütün siyasi tutukluların durumunu da açıklayan son örnek. Bu alıkoymaya karşı çıkmak kazanımları korumaya yönelik bir mücadeledir aynı zamanda. Hangi partiden, görüşten olduğuna bakmaksızın herkes için geçerli.

2695240cookie-checkCan Atalay konusu

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.