Demokrasi lüks mü? (I)

Türkiye 1950 yılından bu yana “eksen kazası” geçirdiği için demokrasi bir türlü kaidesine oturtamıyor.
Çok partili yaşama geçmek kolay değil.
Çok partili yönetimi kabullenmek hiç de kolay olmadı.
Çünkü yönetimde siviller var, siviller marifetiyle ülkenin önetilmesi var.
Sivillerin işbaşı yapması için serbest seçimler var.
Seçim demek sandık demek.
Halkın,sandıktan çıkaracağı sivillere yetkiyi vermesi ise “zurnanın son deliği” gibi algılanması ise “eksen kazası”nın başlangıç noktası.
Yani “halk doğru karar veriyor mu?” sorusunun tartışıldığı nokta.

Osmanlı’da başlayıp, TC’de devam eden yenilikler, düzenlemeler, yetki devirleri önceleri tek parti dönemleriyle geçiştirilmiş durumda.
Tek parti demek seçimsiz yönetim demek.
Tek parti demek dikta demek, zulm demek, adaletsizlik demek, insan haklarının yerlerde sürünmesi demek.

Türkiye!de 1950 sonrası tek partili dönemi kapamaya çalışırken, bunun sancısının 2000’li yıllara kadar süreceğini tahmin etmek kahin olmayı gerektiren bir tablo imiş.
Ne yazık ki bu sancı hala sürüyor.
Sandıktan çıkanları hazmedememenin sancısı bu.

Halkın hiçbir seçimde doğru karar veremediği iddiası.
Ve sivillerin ülkeyi iyi yönetemedikleri safsatası.
Her seferinde sivil yönetimlerin “tepelenmesi” için planların hayata geçirilmeye çalışılması.

1960 darbesi.
Bir avuç genç subayın, ilk demokrasi deneyimini tepelemek için 1955’lerden itibaren plan yapması. Darbeye zemim hazırlaması.
İktidardakilerin kötülenmesi…
Sokakların tahriki.
Kardeşin kardeşe düşman yapılması…

Yakın siyasi tarihin satır aralarını iyi okuyunca durum anlaşılıyor ki, askeri vesayet duruma el koyarken dahi ihtilalciler arasında mutabakat sağlanması hiçbir zaman gerçekleşmemiş.

1960 sonrası darbe teşebbüslerinin devamı, peşpeşe gelen askeri kalkışmalar ve Talat Aydemir ve arkadaşlarının ülke yönetimi için silahları kuşanmaları, ardından Albay Aydemir’in idamı ve ardından 14 genç subayın ülke yönetime el koyarken suçüstü yakalanıp yurt dışına sürülmeleri…
Bütün bunlar “satır aralarında kalmış” detay gibi görünen gerçekler ama aynı zamanda askerlerin sivilleri alaşağı ederken dahi kendi aralarında çatışmaların olduğunun işaretleri.
Yani “vesayet savaşları” yaşandı 1960 sonrası Türkiye’sinde.
Ve Başbakan Menderes başta olmak üzere 3 siyasetçi idam edildi yok yere.
“Düzmece mahkeme”lerin verdikleri “düzmece deliller” ve “ düzmece tanıklar” vasıtasıyla…

Her şey düzmeceydi çünkü ne teknoloji vardı, ne istihbarat güçlüydü ve ne de delil toplama şansı vardı.
Sadece “dedikodu” üzerinden kararlar alındı ve insanlar asıldı.

(devam edecek)

1628180cookie-checkDemokrasi lüks mü? (I)

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.