Demokrasiden korkanlar

15 hektarlık arazinin yanışını Weilburg'lu misafirlerimle izlemek acı bir Kıbrıs Hatırası oldu. Helikopterlerin yangını söndürmek amacıyla çabalamalarını Körfez Plajı'nın lokantasında izlerken hem gözlerimizin önünde yanan dağ hem de karşı kıyıda denilebilenecek kadar yakındaki Antalya'daki yangın hüzünlendirdi. Türkiye'nin ve KKTC'nin sürekli orman yangınları nedeniyle en değerli hazinelerini yitirmeleri çok acı. Bir de yangına neden olan gençlerin Çatalköylü olmaları hazindi. Kendi köylerinin "akciğeri" konumundaki son kalan yeşil alanların yanmasına neden olmayı eminimki istememişlerdir. Bu yangında iki tesellim oldu. Birincisi bu gençlerin piknik yaparken ateş yakmak gibisinden bir hata yapmaları nedeniyle çıkan yangının arkasından "toprak mafyasının" çıkmaması. İkincisi ise bu olayın zanlılarının Türkiyeli olmaması! Çünkü böyle bir durumu fırsat olarak bekleyen ve istismara hazır yeterince "akbaba" var maalesef. Hemen tüm Türkiyelilere karşı yazılar yazmaya başlarlardı. Bu sefer şansları yok, hiç değilse. "Solcu geçinen ve ırkçı içeriklerle Türkiyeliler hakkında döktürenler" neyseki bir avuç! Kuzey Kıbrıs insanı da sevmiyor bu tipleri. "Ateşe körükle giderek sorunların çözülmeyeceğini" aklı başında olan herkes biliyor ve Kuzey Kıbrıslılar'ın büyük bir çoğunluğu bu konuda "kimsenin oyununa gelmeyecek" kadar güzel insanlar.

Bu arada "Haider'in Avusturyada iktidara gelişini" Avrupa Parlamentosu'nda aktif bir şekilde yaşamış olan ben, bazen bu ülkede "bu şartlarda referandum olmaz" tarzı sloganlarla "halkın kendi geleceğini kendinin belirlemesi" konusunda demokrasinin en temel prensipleri ile sorunlu çevreleri şaşkınlıkla izlemekteyim. Haider Avusturya'da iktidara geldiğinde Brüksel'de "kıyamet kopmuştu". "Avusturya'yı AB'den atalım" teklifleri bile yapanlar vardı. Bu tarz çıkışlara en sert tavrı "Haider'i seçmeyen" Avusturyalı demokratlar aldı ve "halkın kararına saygı göstermeye" çağırdılar Avrupa Birliği'ni. Bu tavır doğruydu. Aynı şekilde AK Parti kapatılmak istendiğinde bizler tüm demokratlar olarak "halkın büyük bir çoğunluğunun seçtiği bir partinin" aynı görüşlere sahip olmasak bile savunulmasından yana tavır aldık. İrlandalılar AB Anayasası'na karşı referandumda "hayır" dediklerinde kızdık ama halkın kararına saygı gösterdik.

Şimdi Kıbrıs'ta iki taraf arasında bir çözüm söz konusu olduğunda en doğal uygulama olan referandumun yapılması ve halkların karar vermesi konusunda kendilerini her fırsatını bulduklarında "en demokrat" diye pazarlayanlar "halktan korkmaktalar". Onlara göre böyle bir referandum sakıncalıymış. Türkiye sonucu etkileyebilirmiş. Komik ama gerçek! Belki de acı! Almanya'da Türkler için seçim hakkına karşı çıkan Alman Sağı da "Türkiye bunları etkiler" diye bas, bas bağırır her zaman. İster dört yüz yıl önce, isterse 1974 sonrası Kıbrıslı olan Türk seçmenler "koyunmuş" gibi haklarında yazılar yazanlar sanırım seçimlerde sadece kendilerinin "sandık başında tek doğru oyu atan" olduklarını sanıyorlar. Öğrenmeleri gereken gerçek demokrasilerde seçim sonucu için "halk ısmarlanamıyor". Herkes doğru bildiği yönde propagandasını yapar ve halk da karar verir. Annan Planı için "evet" oyu kullanan 1974 öncesi ve sonrası adalı olanlar da bu kafaya göre "AB tarafından mı" yönlendirildiler yani?

Beyler halkınızdan korkmak yerine ona inandığınız doğruları anlatmayı deneyin. Referandumları engelleyerek bir ülkenin keyfinize göre geleceğini belirlemek demokrasilerde düşünülmeyecek yöntemlerden biridir. Bu çok övdüğünüz AB'e bir "olmazsa olmazdır."

1616410cookie-checkDemokrasiden korkanlar

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.