Depremin yıkıntıları arasında asbest ölüm saçıyor

Ramis SAĞLAM / EVRENSEL – “Asbest Farkındalık Haftası”nda uzmanlar deprem bölgesinde molozların kaldırılması, taşınması ve depolanması süreçlerinde çalışanların ve bölgede yaşayanların asbeste maruz kaldığı uyarısı yaptı.

Deprem ve yıkıntı atıkları ile birlikte asbest tehlikesi de gündemdeki yerini korumaya devam ederken, asbest yaşamın her alanında karşımıza çıkıyor. Dünyada ve ülkemizde her yıl 1-7 Nisan tarihleri arasında asbest risklerine dikkat çekmek, uluslararası düzeyde asbest mağdurlarıyla dayanışmayı yükseltmek için “Asbest Farkındalık Haftası”nda etkinlikler düzenleniyor.

“Asbest Farkındalık Haftası”nda, bu yıl 6 Şubat Maraş merkezli depremler sonrası asbest tartışmaları kamuoyunun odak noktası oldu. Deprem sonrası oluşan asbest tartışmalarını ve atmosfere etkilerini Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İzmir Şube Teknik sorumlusu Selma Akdoğan ve Güral Porselen’de çalışan asbest maruziyeti ile karşı karşıya kalan Hüseyin Öztezcan ile konuştuk.

“SAKINCALI GAZLAR HAVAYA KARIŞIYOR”

Yapıların yaşı, yapımında ve varsa yalıtımında kullanılan malzemeler, yapı içinde/üzerinde kullanılan kimyasalların yapıların yıkılması durumunda ortaya çıktığını belirten Akdoğan, bu gazların atmosfere yayılarak hava kirliliğine neden olduğunu söyledi.

Yapılan araştırmaları aktaran Akdoğan, yapı çökmelerinin ve yıkımlarının yaşandığı bölgelerde yüksek konsantrasyonda radon, asbest, cıva, sülfür, klor gibi solunması sakıncalı gazların varlığının ortaya koyduğunu ifade etti. Akdoğan, “Eski binaların yıkımı ile ve bu binalarda yapılacak her türlü bakım, onarım, restorasyon ve yıkım işlerinde çalışanların asbeste maruz kalma olasılığı yüksek. Asbest içeren moloz ve atıkların temizlenmesi, inşaat sahasındaki asbest ya da asbest katkısı içeren ürünlerin taşınması, yüklenmesi, yerleştirilmesi, depolanması, kontrolü ve toparlanması işlemleri süreçlerinde çalışanların ve bölgede yaşayanların asbeste maruz kalma riskleri bulunuyor” dedi.

“UYGULAMADA MEVZUATA UYULMUYOR”
Maraş merkezli depremlerinin ardından asbestin olağan dışı ortaya çıktığını belirten Akdoğan, “Asbest, solunum ya da içme suyuyla vücuda girdiğinde başta kanser olmak üzere çeşitli hastalıklara yol açıyor. Asbest lifleri havayla alındığında bu liflerin büyük bölümü hava yolları hücrelerinde birikiyor. Yıkımlar ve yıkım sonrası ortaya çıkan yıkıntıların kaldırılması/depolanması konusu ülkemizde mevzuatlarla tanımlanmış olsa da uygulama ve denetimlerdeki yetersizlikler çevre ve halk sağlığı açısından riskler oluşturmaktadır. Yıkım kaynaklı asbest ve diğer toksik kimyasal gazları içeren tozun solunması ile kanser başta olmak üzere ciddi sağlık problemleri ile karşı karşıya kalma riski bulunmaktadır” diye konuştu.

“ASBEST PLANI ACİLEN PAYLAŞILMALI”
Ağır hasarlı binalardan başlayarak yapılan yıkım sürecinde asbest envanteri, atık yönetim planı vb. çalışmaların gerçekleştirilmesi gerektiğini vurgulayan Akdoğan, “Binaların kontrolsüz ve plansız yıkımı ile ortaya çıkacak asbest maruziyeti ve çevresel riskler, ilgili belediye ve bakanlıkların ortak sorumluluğundadır. Bu kapsamda tüm bu çalışmalar bir program ve izleme dahilinde, çalışan personel ile birlikte etkilenim bölgesinde yaşayanlar için de çevre ve sağlık etkilerine karşı önlemleri alınarak, izleme ve denetimleri gerçekleştirilmelidir” dedi.

ASBEST İŞÇİLERİ DE TEHDİT EDİYOR
Üç bin farklı işkolunda işçilerin maruz kaldığı asbest uzun yıllar meslek hastalığı olarak kabul görmemişti. 2010 yılından itibaren üretimi ve piyasaya arzı yasaklanan asbest bugün amynat ısı yalıtımı ve korozyona / paslanmaya karşı birçok alanda kullanılmaya devam ediliyor.

Yargıtay 10. Dairesi Mustafa Zafer Genç davasında, SGK Başkanlığı İstanbul İl Müdürlüğünü ve Türkiye Denizcilik İşletmelerini haksız bularak ilk kez mezotelyomayı meslek hastalığı olarak kabul etmişti. Asbestin neden olduğu pulmoner hastalıkları genel olarak, parankimal ve plevral olarak tanımlandığı, asbest maruziyeti, restriktif ve obstrüktif akciğer fonksiyon bozukluğu ile de ilişkili olduğu biliniyor.

Kütahya’nın Kızılcaören köyünde yaşayan evli iki çocuk babası Güral Porselen işçisi olan Hüseyin Öztezcan, 2017 yılında asbest ile tanıştı. Yaşadıklarını gazetemize anlatan Öztezcan, “2019 yılında Ankara’da Gazi Mustafa Kemal Çevresel ve Mesleki Hastalıkları Hastanesi’nde, asbestosis ve silikozis açısından asbest tedavisi görmeye başladım. Taburcu olurken, doktor, taburcu kağıdıma ‘kimyasal maddelerden uzakta çalışması gerekir’ diye yazdı. Tedavi sonrası vitrifiye bölümünde çalışmaya başladım. Bu bölümde, krizetler geldiğinde arabalara yükleme yaptığımız sırada seramik tozuna maruz kalmaya devam ediyordum” dedi.

ÖNLEMSİZLİK HASTALIĞI İLERLETMİŞ
Meslek tanısı konulmadan önce sıralamada çalıştığını söyleyen Öztezcan, “İş yerinde benim gibi birçok arkadaşım aynı sorunu yaşıyor. Asbestosis ve silikozis tanısı konulmasına rağmen tozlara maruz kalmaya devam ettim. Maske kullanmama rağmen hastalığım ilerleyerek nefes darlığı ve AKC bal peteği şeklini almış” diye ekledi.

Asbestin ak topraktan kaynaklı olacağı söylense de diğer aile bireylerinde olmamasının bu olasılığı zayıflattığını belirten Öztezcan, “14 Nisan’da tekrar Ankara’daki Çevresel ve Mesleki Hastalıkları Hastanesi’nde hastalığımın hangi aşama olduğunu öğreneceğim. Daha sonra da durumu yargıya taşıyacağım” dedi.

2679840cookie-checkDepremin yıkıntıları arasında asbest ölüm saçıyor

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.