Direklerin önemi

Hilebaz meydanda gürlerken yine
Hayır diyelim de hayırlar olsun
Bundan daha fazla yanmadan sine
Hayır diyelim de hayırlar olsun

Aklıselim derman ararken derde
Asker sivil aydın tutsak içerde
Haksızlığa evet yakışmaz merde
Hayır diyelim de hayırlar olsun

Bunlar aşımızda küflü denedir
Bunlar asalaktır bunlar kenedir
Yeter ettikleri bunca senedir
Hayır diyelim de hayırlar olsun

Feyzullah Seçkin (Ozan Feyzi)
http://site.mynet.com/feyzullahseckin/

Çocukluğumda yaşadığım köyümüzde bulunan evimizin oda, seki, ev ve hayat gibi dört kullanım alanı vardı. Odayı anlatmaya gerek yok tabi, ancak her evde oda bulunmazdı. Zira oda sahibi olmak zenginliğe mahsus bir durumdu, onun yerine seki vardı, seki küçük odaydı aslında. Ancak sekiler odalar kadar süslü ve gösterişli olmazdı, daha mütevazi, daha küçük ve hatta penceresi bile bulunmaydı diye hatırlıyorum. Bir de hayat dediğimiz evin girişi bulunurdu. Neden hayat kavramı kullanılırdı, bilmiyorum. Ev, evin merkeziydi. Herşey evdeydi, un, bulgur, buğday, tuz çuvalları, kilim ve çulha kemkleri orada kurulu olurdu. Orada yatılır, orada kalkılır, orada yenilir ve orada çalışılırdı.

Evin de penceresi bulunmazdı. Sadece evin ortasında bulunan en fazla yerım metre karelik bir delik vardı. Yazları o delikten içeriye süzülen güneş evin orta yerinde bulunan direk gibi görünürdü. Evde bir kaç tane de direk bulunurdu. Bu direkler evimizin, odamızın ve sekimizin toprak damlarının başımıza göçmesine engel olurdu. İçeriye sızan güneş ile direkler yana yana birbirlerine sanki destek olurlardı. Güneşin batıp da yerini aya bıraktığı zamanlarda, o direklerde asılı gaz lambasının ışığı verebildiği kadarıyla ikamet ettiğmiz ortamı ışıtırdı. Koca koca ağaç gövdelerinden olurdu Direkler. Genellikle de çam ağaçları seçilirdi.

Kadınler kocalarını ve erkek çocuklarını “evimin direği” diye severlerdi. Zira tarımla geçimini sağlayan köyde yılın 12 ayında çalışan erkekler olurdu. Erkeğin olmadığı ev fakir evlerdi. “Evimin direği, gözümün nuru” çok kullanılan sevgi sözcükleriydi. Ben de direkleri severdim, maphus damına düşenin sırtını duvara verdiği gibi, sırtımızı direğimize dayar, onlara yaslanarak gaz lambasının ışığı altında ders çalışır veya okumaya çalışırdık. Direkler hem bizi hem de toprak damı dimdik ayakta tutardı.

Bu yaz Viyana sokaklarında biraz fazla gezme olanağım oldu da, direklerin burada da ne kadar önemli olduğunu tespit ettim. Yazları ya hep tatilde olurdum, ya da çalışırdım. Bu yazın sadece iki haftasını çalışarak geçirdim, iki hafta da tatil. Arta kalan süre ise rahatsızlıklarla boğuşmakla geçti, diş, göz, kulak burun boğaz derken, doktora hastaneye ve ufak alış verişlere didip gelirken sokakları normal iş günlerinde de gözlemleme şansım oldu. Sokaklarda ne kadar da genç Türk nüfusu olduğu beni şaşırtmadı değil. Sokaklarda sadece Türkçe duyuluyor, pencereyi açıldığında içeriye bir kelime Almanca bile düşmüyor. Çocukların çığlıkları arasında pencereden Türkçe sçzcükler süzülerek kulakları dolduruyor.

Sahi Avusturyalılar, Avusturyalı çocuklar ve yetişkinler neredeler? Tek tük yaşlı Avusturyalının dışında sokaklarda Avusturyalı görmek olası değil. Yetişkinler işlerindeler. Ya çocuklar? Çocuklar tatilde veya evlerinde oyunlarıyla mı meşguller, bilmek zor. Ya da gerçekten nüfus gelişimine Avusturyalıların katkılarının oranının bu durum kanıtı mı acaba diye sormamak içten bile değil.

İşsizlik Viyana’da Türkler arasında çok yaygın, sokaklarda sadece biz varız. Köşe başları, dükkan ve kahvane önleri bizlerle dolu. Üç dört kişilik gruplar halinde genç ve orta yaştan Türkler öylesine dikilmekteler. Öylesine vakit geçirmekteler. Zaman bu kadar boşu boşuna nasıl heder edilir diye sorma istemiyorum.
Sokaklarda dururken sadece ve sadece bir şey yapılmakta. Bu ama istisnasız görmüş olduğum sokakta dikilen Türklerin hepsinde var. Üç ile beş kadar, ya da daha fazla erkeklerden oluşan grupların sohbetleri bir direğin çevresinde cereyan etmektedir. Gruplar halinde köşe başlarında kahvane ve dükkan önlerinde bulunanların bir elleri pantolon çeplerinde, diğer elleri ise direkten sıkı sıkıya sarılı durmaktadır. Viyana belediyesinin yerleştirmemiş olduğu direk olmasa, insanlar bizim toprak evlerin damlarının altına konulan direklerin bulunmaması halinde evin damının çökeceği gibi ayakta duramayacaklar. Ortalarına alıp da bir elleriyle sıkı sıkıya sarıldıkları direkler onlar için bir dayanak görevi mi, yoksa elleri boş kalanların parmaklarının meşgul olmaları için ellerinde salladıkları tesbih işlevi mi yapmakta? Direkler her iki görevi de yerine getirmekte.

Kendileri de benim gibi köylü kökenl olan direk çevresinde sohbet edenlerin de geleneklerinde direk, evin direği kadar önemli anlaşılan. Bu gelenek, işsiz ve gelir düzeyi kahvanelerde bile oturmaya artık musait olmayanları direk çevresine toplamış. Son günlerde Almanya’da ekonomik canlanmanın olduğu ve bu canlanmanın Avusturya’yı da olumlu etkilediği belirtiliyor. Bu ekonopmik etki ile işsiz Türkler iş bulup, çalışıp da direkler sokaklarda yanlızlıklarıyla baş başa kalacaklar mı göreceğiz.

Hayırlı günler dilerim Türkiyemize.

1598140cookie-checkDireklerin önemi

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.