Erdal Eren Londra’da da anılacak

12 Eylül cuntasının yaşını büyüterek idam ettiği Erdal Eren anısına 16 Aralık Cumartesi akşamı “22 Moorefield Road, London, N17 6PY” adresindeki Kuzey Londra Toplum Merkezi’nde (DAY MER) bir anma gecesi düzenleniyor.

DAY MER Gençliğinin düzenlediği gecede OHAL’in kapattığı Evrensel Kültür’ün yayın yönetmeni Aydın Çubukçu konuşacak ve “Oğlunuz Erdal” belgeseli gösterilecek.

Erdal Eren (Görsel: İsmail Cem ÖZKAN)

Aydın Çubukçu’nun Londra’da yayınlanan Gerçek’te yayınlanan “Erdal Eren’i anlamak” başlıklı yazısını paylaşıyoruz:

Öldürülüşünün üzerinden 43 yıl geçti. Yine Erdal Eren’le beraberiz. Dünyanın ve ülkemizin sorunlarını onunla birlikte düşünüyor, onun uğruna ölümü göğüslediği çok önemli ilkeler ışığında çözümler arıyor, mücadele yolumuzu onu düşünerek çiziyoruz.

Erdal Ereni, en doğru biçimde kendisini haksız ve hukuksuz biçimde ölüme götürmek isteyenler karşısındaki tutumu, cezaevinden yazdığı mektuplar ve idam sehpası altında
söylediği sözler anlatıyor.

Polis sorgusunda, mahkeme karşısında ve idam sehpası altında yenilmez bir devrimci olarak ödünsüz savaşını, sonunda ölümüyle kazandığı büyük zaferi anlamak için bu belgeler çok değerli. Bunlar, onun dünya görüşünü sergiliyor.

Erdal, Nisan 1980 tarihinde annesine yazdığı mektuba, bir başka devrimci tutsağın annesine yazdığı mektubu eklemiş, “Benim anlatmak istediklerimin hemen hepsi burada var”, diye yazmıştır. Kendi kaleminden çıkmasa da o mektupta yazılanların Erdal’ın da dünya görüşünü yansıttığı açıktır.

Kısaca özetlersek, orada güçlü bir hayata bağlılık dile getirilmiştir. Aynı duyguları Erdal, öldürülmeden öce yazdığı son mektubunda da tekrarlamıştır. “Ölümden korkmadığımı söylemem, yaşamak istemediğim, yaşamaktan bıktığım şeklinde anlaşılmamalı. Elbette ki hayatta olmayı ve mücadele etmeyi arzularım. Ancak karşıma ölüm çıkmışsa, bundan korkmamam, cesaretle karşılamam gerekir.”

Son anlarına tanık olan avukatının anlattığına göre, kendisine dini telkinde bulunmak üzere gelen imama, “Halkımın dini inançlarına saygılıyım, ama sizi istemiyorum” dedi. İpin altında son sözleri, “Kahrolsun faşizm, yaşasın Türkiye Devrimci Komünist Partisi” oldu. Bu son cümleyle ve imamı reddetmesiyle, hayatın keyifli yanları, insan ve halk sevgisi, kitap okuyarak güzel saatler geçirmek, baharın kokusunu, çiçeklerin açışını, kuşların cıvıltısını duyarak yaşamak arasında kurduğu bağlantıya bakalım. Çünkü dünya görüşündeki tutarlılık, kapsamlılık ve bilimsellik, burada kendisini açıkça göstermektedir.

Bilimsel sosyalist dünya görüşü, her noktasında tutarlı olma özelliği kazandırır. Burada Erdal’ın iki uç nokta arasında hayatı tam bir tutarlılıkla düşündüğünü görüyoruz. Bu aynı zamanda onun kişiliği halini almıştır. Hayatı tümüyle kucaklayan, insancıl özelliklerle donanmış bir kişiliktir bu, ama onun söylediği gibi, yaşama isteği ve sevgisiyle ölüm karşısında cesur olmak birbirinden koparılamaz. Çünkü onun sevdiği hayat, plastik bir hayat değildir. Romantik hikâyelerden çıkan bir uydurma değildir. Bütün güzellikleriyle birlikte, bu güzellikleri korumak ve çoğaltmak için mücadele etmeyi de içeren bir hayattır.

Erdal’ın idama giderken yazdığı son mektubunda, “Biliyorsunuz bana bu ceza, işlediğim iddia edilen suçtan verilmedi. Asıl amaçlanan, böyle bir olayla gözdağı vermek ve engellemektir. Sizin de bildiğiniz gibi, hukuk kurallarını çiğneyerek bu cezayı verdiler” cümlesi var. Bu cümlede görünüşü aldatıcı bulan, işin özünü görmeyi sağlayan bağlantılar kurduğunu görüyoruz. Bu bilimsel sosyalist yöntem anlayışının temel ilkelerinden biridir.

Marx, “görünüşle öz aynı olsaydı, bilime gerek kalmazdı” demiştir. Erdal, bu ilkeyi uygulayarak aldatıcı görünüşün altındaki özü görüyor ve gösteriyor. Bu kavrayış, dünya görüşünün ona öğrettiği bağlantılı bütünlük arayışının bir ürünüdür. Daha pek çok örnekle, Erdal Eren’i bir gençlik yıldızı olarak selamlamamızı sağlayan dünya görüşünü incelemeyi sürdürebiliriz. Fakat bugün daha önemli olan, bu yüksek bilinci nasıl elde ettiği sorusunu bir cevap bulmamızdır.

Bir dünya görüşü düzeyine yükselmiş olan sosyalist bilinç, yalnızca ölüme giderken, mücadelenin en sert koşullarına hazırlanırken değil, olağan hayatını sürdürürken, ailesiyle, arkadaşlarıyla olan ilişkilerinde, tezgâhının başında, ya da okulunda çalışırken de hayatına yön verir. Böyle bir bilinç, hiçbir bireyin tek başına elde edebileceği bir zenginlik değildir.

Erdal, örgütlü ve örgütleyici bir gençti. Hayatının temel amacı devrimdi. Ama bunun örgütsüz, özellikle partisiz olamayacağını öğrenmişti. Erdal’ın en önemli kazancı
partili olmasıydı. Bu özellik, onun Denizlerden aldığı mirası daha da ileri götürmesini sağlamıştır. Bugün açıkça söyleyebiliriz ki, cesaret ve kararlılık bakımından onlardan daha geride değildi, ama örgütlü olmak, parti bilincine sahip olmak bakımından Denizlerin çağının aşılmış olmasını temsil ediyordu. Denizlerden bayrağı devralanlar, yanlışlarını gözden geçirmiş, pek çok özeleştiri yapmışlar ve Erdal’ın temsil ettiği genç komünistlerin gelişmesi yolunu açmışlardı.

Öyleyse Erdal, bulutsuz gökte çakan bir şimşek değildir. Bir fırtınanın içinde olgunlaşmış ve pek çok gez gözleri kamaştırarak çakan yüzlerce genç şimşekten biriydi. Onun hayatından çıkarabileceğimiz en büyük ders, hayatın her alanında ve mücadelenin bütün biçimlerinde bilgimizi, birikimimizi olabildiğince geliştirmek ve ne şart altında olursa olsun mücadeleden vazgeçmemektir.

2740350cookie-checkErdal Eren Londra’da da anılacak

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.