Erdoğan yerel seçime halkın sorunlarını değil rejim anayasasını tartıştırarak gitmek istiyor

İhsan Çaralan / EVRENSEL – Türkiye Büyük Millet Meclisinin (TBMM) 1 Ekim pazar günü kendiliğinden toplanmasıyla 28. dönem 2. yasama yılı başlamış oldu.

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un açılış konuşması ve sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasının ardından Meclis salı günü toplanmak üzere dağıldı.

1 Ekim sabahı, saat 09.30’da İçişleri Bakanlığına yönelik terör saldırısı etrafında soruların da gölgesinde toplanan TBMM’de Kurtulmuş “Türkiye asla terörün gündemine teslim olmayacaktır” değerlendirmesini yaparken Cumhurbaşkanı Erdoğan da bugüne kadar onlarca kez yaptığı rutin, “Terörün son çırpınışları” değerlendirmesini yineledi.

Saldırının hemen arkasından pek çok çevre saldırıyı lanetleyen açıklamalar yaptı. Ancak Süleyman Soylu’ya yakınlığıyla bilinen trol gurubu harekete geçerek “Ebabil Harekatı” hesabından Ali Yerlikaya’nın Soylu’nun kadrolarını tasfiyesinin saldırıyı kolaylaştırdığını öne süren bir paylaşım yaptı. Tepkiler karşısında Ebabilciler hesaplarını kapattıklarını açıkladı!

Böylece son günlerdeki Soylu ile Yerlikaya çatışmasının yüzeysel ya da kişisel çatışmanın ötesinde olduğu görüldü. Özellikle son haftalarda yoğunlaşan uçları külliyenin içine kadar uzanan rejim içindeki kliklerin Bilal Erdoğan, küçük damat Selçuk Bayraktar’ın, büyük damat Eski Bakan Berat Albayrak’ın adları etrafında kızışan taht kavgasının bürokrasi içindeki uzantısı olduğuna dair tartışmaların sadece kulislerde konuşulan siyasetin sosu dedikodularından ibaret olmadığını gösterdi.

BİR YANDA ‘ERDOĞAN SONRASI’; ÖTE YANDA ERDOĞAN’A 4. KEZ SEÇİLME HAKKI!
Tek adam rejiminde ne zaman sorunlar büyüse, çözüm için “Erdoğan sonrası” tartışmalarının siyasetin sıcak gündemi olarak tartışılmaya başlandığını gördük.

Ama bu sefer tartışma Erdoğan’ın “Erdoğan sonrası”nın öyle yakın bir zamanda olmayacağına dair girişimiyle de üst üste geldi.

Nitekim, seçim öncesinde Kılıçdaroğlu’nun “Başörtüsüne yasal güvence getirelim” hamlesi karşısında Erdoğan “Eğer samimiyseniz başörtüsüne anayasal güvence sağlayalım” diyerek 2 maddelik bir anayasa değişikliği ile “anayasa sorununu” istismar etmeyi en azından yerel seçim sürecinde de kullanmaya yöneldi. Ancak seçim sonrasında öz güveni yükselen Erdoğan, muhalefeti anayasa tartışması etrafında baskılayarak bir daha bir araya gelemeyecek biçimde dağıtabileceğini düşünerek, anayasa oyununu “Yeni ve sivil bir anayasa yapalım”a kadar ilerletti.

Nitekim son günlerde Erdoğan’ın anayasada değişiklikle sınırlı olsa bile sadece “Aileyi güçlendirme” amaçlı maddeleri kapsamayıp, anayasanın bir kişinin ancak iki kez Cumhurbaşkanı olabileceğini söyleyen 101’ci maddesini değiştirerek ya da bu maddeyi tümüyle kaldırarak 2028 seçimlerinde aday olmasının önünü açacak bir değişiklik için de hazırlık yapıldığı ortaya çıktı.

ÜLKENİN ONCA SORUNU BİR YANA, REJİM ANAYASASI BİR YANA!
Erdoğan’ın pazar günü yaptığı konuşmada, ülkenin acil çözüm bekleyen onca sorunu varken ağırlığı “yeni ve sivil anayasa” çağrısına ayırdığını gördük.

Bu konuda 12 Eylül Anayasası ve yeni anayasa ile ilgili zaman zaman öne sürdüğü gerekçeleri sıralayan Erdoğan, bugüne kadar ana muhalefet partisini bile olumlu anlamda muhatap almadı. TBMM’de muhalefetten gelen her öneriyi içeriğine hiç bakmadan, tartışmadan AKP ve MHP’li vekillerin oylarıyla reddeden, emek ve meslek örgütlerini sadece etkisizleştirmek ve itibarsızlaştırmak için “muhatap” alan Erdoğan, “yeni ve sivil anayasa” için birden demokratlaşıyor!

“Şahsım ve Cumhur İttifakı partileri olarak grubu olsun olmasın tüm partileri tüm milletvekillerini tüm toplumsal kesimleri bu konuda sözü ve teklifi olan herkesi yapıcı bir anlayışla yeni anayasa çağrımıza katılmaya davet ediyoruz” diyor Erdoğan. Burada da kalmıyor, bir adım daha atarak “…Grubu olsun olmasın tüm partileri tüm milletvekillerini tüm toplumsal kesimleri bu konuda sözü ve teklifi olan herkesi yeni anayasa çağrımıza katılmaya davet ediyoruz” diyerek özellikle de bugüne kadar ötekileştirdiği parti ve çevrelere bakın sizleri itip kakmayacağım diyor.

“Gördüğünüz gibi biz her türlü uzlaşmaya açık davranıyoruz. Diğer siyasi aktörlerden de aynı yapıcı yaklaşımı bekliyoruz” diyen Erdoğan, bir zamanlar kedine yenilik eleştiri ve önerileri hiç umursamadan burnunun dikine giden Winston Churchill’in bu eleştirilere, “Eğer sonuçta benim ilk söylediğim kabul edilecekse her tür tartışmaya varım” diyerek yanıt vermesi gibi. Erdoğan da Churchill kadar açıkça olmasa da süslü cümlelerle “Eğer benim rejimime keyfi yönetimime meşruiyet sağlayacak bir anayasaya destek verecekseniz her türlü tartışmaya varım” demekte. Bunu da sultanın tebaasına bir lütfu gibi sunmaktadır.

YAKIN HEDEF HALKIN ACİL SORUNLARINI GÜNDEMDEN DÜŞÜRMEKTEDİR
Halk, hayatın bütün alanlarında yaşadığı ağır sorunların acilen çözülmesini isterken, Erdoğan’ın ve Cumhur İttifakının “yeni ve sivil anayasa” dayatmasını Meclisin gündemine getirmek için harekete geçmesinin mantıklı ve meşru bir gerekçesi yoktur.

Üstelik de cumhuriyetin en gerici meclisi olmasına karşın bir anayasa çıkaracak gücün oluşturulmasının çok zor (hatta olanaksız) olduğu koşullarda Erdoğan ve Cumhur İttifakının anayasa dayatmasının gerçekten bir anayasa yapılması ötesinde de amaçları olduğu anlaşılmaktadır.

Çünkü böylece iktidar, anayasa girişimiyle halkın acil sorunlarını gündemden düşürerek rejimin anayasallaşma derdine çare bulunması sorunuyla yatıp kalkmasını sağlamaktır.

Çünkü böylece iktidar; “yeni sivil anayasa”nın içine serpiştirilecek kimi maddelerle hem muhalefet partileri arasındaki hem de bu partilerin içindeki çatlakları yarılmaya döndürmeyi amaçlamaktadır. Böylece muhalefeti itibarsızlaştırma ve bölerek etkisizleştirmeyi, dolayısıyla rejime karşı muhalefeti kendisinin en azından uzunca bir zaman toparlayamayacak kadar ezmeyi amaçlamaktadır. Yerel seçimleri ise bu psikolojik üstünlüğü de kullanarak kazanmayı hesaplamaktadır.

Bu gelişmeler içinde bir de özledikleri gibi tek adam rejiminin önündeki engelleri kaldıran bir “anayasa” da çıkarsa, rejim bunda sonra anayasası da olan bir rejim olarak, rejime karşı çıkanları ezmek için yaptığı, yapacağı girişimleri meşrulaştıracağı yeni bir dayanak kazanmış olacaktır.

SERMAYE MUHALEFETİNİN İÇİNDEKİ SESLER ERDOĞAN’I CESARETLEDİRİYOR
Elbette ki tek adam rejiminin yapacağı bir anayasanın demokratik bir anayasa olması beklenemez. Kaldı ki az çok demokratik anayasalar bu amaçla seçilmiş her kesimin temsilcilerinden oluşan “kurucu meclis”ler tarafından yapılmaktadır. Ancak sermaye muhalefeti içinde önemli bir bölüm “Hele bir gündem getirsinler bakarız. Özgürlükleri artıracak, parlamenter sisteme dönüşün yolunu açacak bir anayasa önerisi gelirse destek veririz” diyor. Ki bu, Erdoğan’ın önüne manevra yapabileceği geniş bir alan sunmak demektir.

Peki “Sermaye muhalefeti, tek adam yönetiminin bu girişimi karşısında gerekli direnci gösterebilecek mi?” denirse süreç ilerledikçe bu konuda kimin ne tutum alacağını daha açık göreceğiz. Ama bugün görünen iktidar, “yeni ve sivil anayasa” etrafında yeterli çoğunluk sağlamasa da; yerel seçim sürecinin anayasa tartışmasıyla bloke edilmesi amacına hizmet edeceği bir mevzi kazanacaktır. Bu konuda sermaye muhalefeti saflarında verilen sinyaller Erdoğan’ı cesaretlendirecek mahiyettedir.

2721670cookie-checkErdoğan yerel seçime halkın sorunlarını değil rejim anayasasını tartıştırarak gitmek istiyor

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.