Erdoğan’ın Irak ziyareti ve ABD-NATO için önemi!

Yusuf Karadaş / EVRENSEL – Bölgede son günlerde İsrail ve İran arasında tırmanan gerilim, her ne kadar önceden planlanmış olsa da Erdoğan’ın bugün başlayacak Irak ziyaretini daha önemli hale getiriyor. Erdoğan’ın bu ziyaretinden önce Türkiye ve Irak arasında bir süreden beri Doğu Asya-Ortadoğu ve Avrupa arasında alternatif bir ticaret yolu olması amaçlanan ‘kalkınma yolu’ projesi ve bununla da bağlantılı ve Erdoğan iktidarının Kürt sorununu savaş politikalarıyla çözme politikasının da bir devamı olarak bu yolun geçiş güzergahında PKK’nin Irak-Türkiye sınırındaki askeri varlığının ortadan kaldırılması konusunda görüşme ve pazarlıklar yapıldığı biliniyor. Ancak İran-İsrail arasında tırmanan gerilim dolayısıyla ABD-NATO için bölgede İran’ın dengelenmesinin öncelikli bir konu haline gelmesi, Erdoğan’ın Irak ziyaretini,9 Mayıs’ta yapacağı ABD ziyareti öncesinde bu konudaki pazarlıkların da bir parçası haline getiriyor.

ABD’nin Irak’taki askeri güçlerini çekmesi tartışmasıyla da bağlantılı olarak son dönemde Türkiye ve Irak yetkilileri arasındaki diplomasi trafiği hız kazandı. Bu yılın başlarında önce MİT Başkanı Kalın, sonra Milli Savunma Bakanı Güler ile Genelkurmay Başkanı Gürak ve onların da ardından Dışişleri Bakanı Fidan, Irak ve Irak Kürdistan Bölgesi yönetimleriyle görüşmeler gerçekleştirmişti. Özellikle Dışişleri Bakanı Fidan’ın 14 Mart’ta gerçekleştirdiği Irak ziyareti, hem Erdoğan’ın ziyaretinde yapılacak anlaşmalar için bir ön hazırlık olması ve hem de 7-8 Mart’ta ABD’ye yaptığı ziyaretten bir hafta sonra gerçekleştirilmiş olması bakımından dikkat çekiyordu.

Hızlanan diplomasi trafiğini ve yapılan pazarlıkları doğru anlayabilmek için arka planındaki gelişmelere bakmak gerekiyor.

Bu bağlamda işaret edilmesi gereken ilk nokta, Türkiye’nin 2019’da Irak Kürdistan Bölgesi’nde PKK’ye karşı Pençe adıyla başlattığı ve 2022’de Pençe-Kilit adıyla devam ettirdiği operasyonlardır. İlk dönemlerde zaman zaman Irak merkezi yönetiminin tepkisini çekse de Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki Barzani yönetimiyle iş birliği halinde sürdürülen bu operasyonların birbiriyle iç içe geçmiş birkaç hedefi bulunuyordu.

Birinci olarak, Erdoğan iktidarı bu operasyonlarla hem PKK’yi etkisizleştirmeyi hem de Irak Kürdistan Bölgesi ile Rojava arasındaki geçiş bölgelerinde bir tampon oluşturmayı amaçlıyordu.

İkinci olarak; PKK’nin bölgedeki askeri varlığının tasfiyesi, Kürdistan gaz ve petrolünün Türkiye üzerinden pazarlanması ve ‘kalkınma yolu’ projesi için de zorunlu görülüyordu.

Üçüncüsü, Türkiye’nin bölgedeki askeri varlığının artması ve kurduğu askeri üsler aynı zamanda İran ve İran destekli Haşdi Şabi milis güçlerinin etkisinin sınırlanması bakımından da önem taşıyordu.

Rojava’daki SDG’nin PKK-KCK ile ilişkilerinin sınırlanması, özellikle Ukrayna savaşından sonra Rusya’ya uygulanan ambargoyla bağlantılı olarak Kürdistan gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması ve Irak’ta İran-Haşdi Şabi etkisinin sınırlanması, ABD’nin bölge politikasıyla da uyum taşıyan hedefler olarak anlam kazanıyordu. Zaten son dönemde Türkiye ve Irak arasındaki diplomasi trafiğinin hız kazanmasının ve atılan adımların kerametini de ABD’nin bölge politikasıyla uyumunda aramak gerekiyor.

Öte yandan dünyada emperyalist güçler arasındaki egemenlik/paylaşım mücadelesinin kızışmasıyla da bağlantılı olarak yeni ticaret yolları, tedarik zincirleri oluşturma arayışları da hız kazanmış durumda. Geçtiğimiz yılın eylül ayında ABD, Hindistan, AB ve Körfez ülkeleri arasında Türkiye’nin devre dışı bırakıldığı ‘Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomi Koridoru’ için mutabakat zaptı imzalanmıştı. Basra Körfezi’nden Türkiye ve Avrupa’ya uzanması planlanan kalkınma yolu projesi, Türkiye’nin bir enerji ve ticaret koridoru olarak varlığını sürdürme ve yeni bir pozisyon edinme girişimleri bağlamında özel bir anlam taşıyor. Doğu Asya’dan Avrupa’ya uzanacak alternatif bir ticaret ve enerji yolu olarak Irak için de önemli avantajlar sağlayan ‘kalkınma yolu’na Erdoğan iktidarı, BAE ve Katar gibi ülkeleri de dahil ederek elini güçlendirmeye çalışıyor.

Tam bu noktada, Erdoğan iktidarının PKK’ye karşı operasyon ve kalkınma yolu projesi konusundaki pazarlıklar için bir avantaja dönüştürmeye çalıştığı bölgesel gelişmelere işaret etmek gerekiyor.

İsrail’in Gazze’ye yönelik sürdürdüğü saldırı, katliam ve işgal, bölgede ABD ve İsrail’in İran ve desteklediği güçlerle karşı karşıya olduğu diğer alanlardaki gerilim ve çatışmaları da tetikleyici bir rol oynuyor. Bunun bir sonucu olarak son günlerde İsrail ve İran’ın birbirlerini doğrudan hedef aldığı saldırılar gerçekleştirmesi, bu saldırıların bölgesel bir savaşa yol açabileceğine yönelik kaygıları da artırdı.

Burada İran’ın İsrail’e karşı saldırısının engellenmesinde ABD, İngiltere ve Fransa’nın yanı sıra S. Arabistan ve Ürdün’ün de rol üstlendiği not edelim.

İşte geçtiğimiz günlerde S. Arabistan merkezli el Mecelle dergisinde NATO adına bir analiz yayımlandı. Bu analizde “İran, vekilleriyle birlikte sürekli bir bölgesel istikrarsızlık kaynağı teşkil ediyor ve Irak’ta NATO müttefiklerine, Kızıldeniz’de deniz taşımacılığının güvenliğine ciddi bir tehlike oluşturuyor” deniliyor ve devamında da “Tüm bunlara ek olarak bölgede artan Rus ve Çin varlığı, bölgenin güvenliği açısından iyiye işaret değil” tespiti yapılıyordu. Analizde NATO’nun bölgede Irak ve Kuveyt’teki varlığının yanı sıra Ürdün’de de bir ofis açma hazırlığı yaptığı bilgisine yer veriliyor ve yine temmuz ayında ABD’de yapılacak NATO zirvesinde “NATO’nun bölgeyle olan angajmanını artırma” yönünde kararlar alınacağına dikkat çekiliyor.

ABD emperyalizmi Trump döneminde Ortadoğu’da iş birlikçi Arap rejimleri ve İsrail arasındaki iş birliğini geliştirmek üzere ‘Ortadoğu stratejik ittifakı’ (MESA) adı altında bir Ortadoğu NATO’su kurma yönünde girişimlerde bulunmuştu. El Mecelle’deki analiz, bugün NATO’nun tıpkı Asya-Pasifik’te Çin’e karşı geliştirmeye çalıştığı iş birliğinin benzerini İran’a (ve arka planında elbette Rusya ve Çin’e) karşı geliştirmeye çalışacağına işaret ediyor. Dolayısıyla geçtiğimiz yıllarda NATO’dan özellikle Suriye’de Kürt güçlerine karşı devreye girmesini isteyen Erdoğan iktidarının NATO’nun Ortadoğu’da İran’ı dengelemek ve bu amaçla bölgedeki rejimlerle ilişki ve iş birliğini geliştirmeye yönelik girişimlerinde yeni roller üstlenmesi şaşırtıcı olmayacaktır.

Erdoğan iktidarının Irak ve bölgede İran’ın dengelenmesiyle de bağlantılı olarak yeni rol üstlenme ve yayılmacı emelleri için yeni manevra alanı yaratma girişimlerinin ne kadarının realize edileceğini görebilmek için 9 Mayıs’ta ABD’ye yapacağı ziyareti ve belki de devamında temmuzda yine ABD’de yapılacak NATO zirvesini beklemek gerekecek.

Ancak buraya kadar üzerinde durulan hesap ve planlar ile yapılan/yapılacak pazarlıklara işaret ederken İran’ın yanı sıra bölge üzerindeki etkileri son yıllarda oldukça artan Rusya ile Çin’in de bunları boşa çıkarma kapasitesi göz ardı edilmemelidir. Ayrıca Türkiye’deki Kürt sorununun bir sonucu olarak ortaya çıksa da bugün Irak’ta da gücünü artıran ve Erdoğan iktidarının hedefindeki YNK ile ilişkilerini geliştiren PKK’nin de öyle kolayca tasfiye olmayacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok.

Sonuç olarak, Erdoğan iktidarı ve kader birliği yaptığı burjuva gericilik, Irak ziyaretini bölgedeki gelişmelere bağlı olarak emperyalistlerden yeni roller almak ve paylaşımdan pay kapmak için bir fırsat olarak görebilir. Ancak Türkiye işçi sınıfı ve halklarının çıkarı ülkeyi yeni tehditlerle yüz yüze bırakacak pazarlıklarda ve savaş politikasında değil, ülkede demokrasiyi ve bölgede barışı savunmaktan geçiyor.

2772510cookie-checkErdoğan’ın Irak ziyareti ve ABD-NATO için önemi!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.