FARKINDA MIYIZ: SÜREÇ DEVAM EDİYOR!

Derin kriz yaşarken, bu kez farklı görüntüde de olsa, yine dostlarımız(!) imdadımıza yetişti. Ne ilginçtir ki, her seferinde hükümetlerimiz ülkeyi ekonomik krize sürüklüyor, akabinde yabancılar imdadımıza yetişiyor. Yine ne ilginçtir ki, halkımızın kutsal anlayışıyla iktidarda tuttuğu yerli ve milli AKP hükümeti de milli ekonomiyi boğulma aşamasına taşıdıktan ve işin içinden çıkamayacağını anladıktan sonra dostların(!) attığı can simidine sarıldı. Geçmişte her iktidar kriz dönemlerinde yabancı dostların can simidine sarılırken, bu kez AKP’nin geçmiş iktidarlardan önemli bir farkı, kendi yarattığı kriz sonucunda imdada koşan dostlara elini uzatmış olmasıdır. Umalım bu ilginç ayrıntı bir şekilde veciz halkımızın şaşmaz öngörü radarına takılır. 

AKP ile geçmiş iktidarlar arasındaki diğer bir fark da, hiçbir geçmiş iktidarın dilinde olmamış olan “yerli ve milli” söylemini diline pelesenk etmiş olan AKP iktidarının 20’inci yılında derin krize sürüklenmiş olmamızdır. Peki, AKP iktidarının politikası gerçekten yerli ve milli idi de, bundan dolayı mı bu derin krize saplandık. Hayır, ekonomi bu denli öz halkına yabancılaştırılırken AKP’nin millilik ve yerlilik söylemi iç bulandırıcı kadar çirkin ve gerçek dışıdır. Zaten olmayan şey ancak dile düşer. Türkiye 1950’lerden beri emperyalist ağda seyretmekle beraber, iç ve dış koşullara bağlı olarak, AKP iktidarı her dönemdekinden çok daha derin şekilde emperyalizmin ülkeye sızmasına meydan vermiştir ve bunun sonucudur ki böylesi derin bir krize sürüklenmiş bulunmaktayız. Bir zamanlar devasa barajları kendi olanaklarıyla yapmış olan bu ülke halkı, 17-25 Aralık olaylarını dahi anlayamadan birkaç alt-yapı için emperyalizmin eteğine savrulurken, emperyalistlere ve içteki yandaşlarına aktardığı servetleri karşılayabilmek için nelere katlandığını ve daha nelere katlanacağını geç de olsa bir gün anlayacaktır.  

Gelelim Orta Vadeli Program’a (OVP). Bu uygulama, bilindiği üzere, 2000 IMF-Derviş politikaları ile ülkemize giydirilmiştir. Bu uygulamanın amacını o zaman da yadırgamıştım, bugün de bir türlü hazmedemiyorum. Endişemin kaynağında iki ciddi sebep bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, ekonominin ihtiyacına göre planlamanın başka bir konu, ileriye yönelik bazı göstergelerin listelenmesinin ise başka bir konu olmasıdır. Başka bir deyişle, göstergeler ekonominin işleyişine göre şekillenirken, ekonomiyi planlamadan, göstergeleri saptamak hayalden öte bir çabadan başka bir şey değildir. Peki, neden bu yola giriliyor, daha doğrusu işin esası üretimin planlanması ise, neden o yol terk ediliyor da, salt göstergeler üzerinde yoğunlaşılıyor? Çünkü iç ve özellikle de dış sermaye için ileriye yönelik programlarda şeffaflık sağlanmak istenmektedir. İçime sinmeyen ikinci konu ise, yıllardan beri gerek bütçe gerek program göstergelerinde isabet kaydedilmemiş olmakla beraber, neden bunun üzerinde durulmadan, göstergelere bu kadar önem verilmektedir ki! Sanırım, bunun sebebi de, iç ve dış sermayenin arzuladığı (hükümete dayattığı!) hedeflerin sağlanmasında halkın ne kadar baskılandığı ya da halka yarar mı yoksa sermaye sahiplerinin ceplerine yarar mı olduğunun perdelenmesidir. Diğer bir deyişle, kalkınma planı yerine OVP’nin tercih edilmesinin sebebi, yapılan iş ve yatırımlarda halkın tercih ve çıkarının mı, yoksa sermayenin önceliğinin mi gözetildiği; ulusal gelir düzeyinde artış sağlanıyor olsa da, sürecin gelir dağılımının iyileştirilerek mi, yoksa bozularak mı gerçekleştirildiği konularının perdelenmesinin amaçlanmasıdır.  

Halkımıza giydirilecek son OVP ekonominin daraltılacağını göstermektedir. Aşağıda tabloda görüldüğü üzere, büyüme tahminlerinde yıllar itibariyle önceki tahmin ve son OVP ile belirlenen değerler arasındaki fark ilginçtir.

OVP Büyüme Tahminleri (%)

Yıllar Önceki Tahmin Son Tahmin

2023 5,0 4,4

2024 5,5 4,0

2025 5,5 4,5

2026 —- 5,0 

Kaynak: Dönemsel OVP’ler

Ekonomi küçülürken gelir dağılımının da bozulduğunu günlük yaşantılarımızdan rahatlıkla görüyoruz. 2011 genel seçimlerinde AKP’nin fert başına 25 000 dolar vaadi son OVP ile 12 415 dolara düşmüş durumdadır. 2025 için verilen değer ise, 13 717 dolardır. Büyüme hızı düşmüş olmakla beraber, büyüyen bir ekonomide mutlak olarak gerileyen fert başına gelir düzeyi gelir dağılımının fevkalade kötüleştiği anlamına gelir. Nitekim çarşı pazardaki halkın durumu ile şatafat içindekilerin, otomobil galerinde gezinen kesimin durumu toplumdaki gelir kutuplaşmasının açık göstergesidir. Ne ilginçtir ki, birinci kesim adet olarak büyüyüp, ikinci kesim adet olarak küçülürken de AKP’nin kazanması, muhalefet grubun zayıflığı yanında, muhtemelen güneyli komşularımıza ecdadımızın kanını sızlatırcasına açtığımız kucaklarla açıklanabilir. 

OVP’de enflasyona gelince, tüm perdelemelere rağmen, mızrak çuvala sığmamaktadır.

Aşağıdaki tabloda yıllar itibariyle, OVP’de veriliş şekliyle, TÜFE değerleri şöyledir.

 

OVP Tüfe Beklentileri (%)

Yıllar Önceki Tahmin Son Tahmin

2023 24,9 65,0

2024 13,8 33,0

2025   9,9 15,2

2026 —–   8,5

Kaynak: Dönemsel OVP’ler

 

Görece büyürken gelir dağılımın bozulduğu ekonomide, ne ilginçtir ki, enflasyon tahminleri de bu durumun ileriki dönemlerde daha da güçleneceğine işaret etmektedir. Daha da ilginci şudur ki, OVP tüketici fiyatlarını esas almıştır. Tüketici fiyatları ile enflasyon olayına bakmanın halkın refah düzeyi açısından iyi bir gösterge olması ancak enflasyonun talep enflasyonu olması koşuluna bağlıdır. Oysa başta enerji açığının sebep olduğu maliyet artışları Türkiye’de enflasyonun arz enflasyonu olduğu sonucuna götürmektedir. O nedenle de enflasyon ile daha sağlıklı veriler ÜFE değerleri ile yapılmalıdır. OVP’nin bu atlamasını da, TÜİK değerleri komedisi yanında makul görmeliyiz. 

Türkiye’nin enerji, tasarruf, sanayi girdi vs. açıklarının beslediği cari açık da ekonominin başka bir kamburu olarak yansımaktadır. Aşağıdaki tabloda bu değerleri de görmekteyiz.

OVP’de Cari Açık/GSYH Oranları

Yıllar Önceki Tahmin Son Tahmin

2023 – 2,5 – 4,0

2024 – 1,4 – 3,1

2025 – 0,9 – 2,6

2026 ——           – 2,3

Kaynak: Dönemsel OVP’ler

Öyle gözüküyor ki, cari açık bunlarla da kalmayacak, çünkü taahhüt edilmiş ödemeler, ihracatın ithalat bağımlılığı, alınan ve alınacak borçların anapara ve faiz ödemeleri gibi bir dizi zorunluluklar karşısında, siyasilerin övündüğü gayri safi ihracat değerleri de gerçeği yansıtmamaktadır. Ekonomide her bir çarkın bir kez dönmesi, ihracatta her bir kalem ihracatın önemli miktarda ithalatı gerektirmesi, yapılan her ünite yatırımda sağlanan artık değerin merkez ülkeye transferi cari açığı daha da zorlayacak gibi gözükmektedir. 

Olayı daha fazla uzatmadan, özü itibariyle sonuca bağlamak gerekirse; emperyalistlerin örtülü tercihleriyle topluma sunulan OVP; sanayileşme, selektif teknolojik atılımı gibi ekonominin önünü açıcı güçlü bir kalkınma modeli yerine, yapısal/dokusal hedefin atlanarak, salt makro göstergelere yer verilmesiyle, emperyalist esintili, ekonomide durgunluk ve halk üzerinde baskıcı bir görüntü sergilemektedir. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girerken ekonomiyi böylesi bir zorunlukla karşı karşıya getirme başarısı siyasi iktidarın tarihinde matlup hanesine yazılacak önemli bir nottur. Keşke emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda bu not tarihe kaydedilmeden, emperyalistin dayatması OVP’ye muhatap olmadan, sürecin devam ettiğini derin ferasetiyle bizzat halk görmüş olsa idi!   

 

2717000cookie-checkFARKINDA MIYIZ: SÜREÇ DEVAM EDİYOR!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.