FRANSA’DAN… Erdoğan’ın ABD seferi ve yansımaları

İslamcı AKP hükümeti ve Genelkurmay eksenli geliştirilen konsept ile sistem kuvvetleri aralarındaki çelişkiler bir yana bırakıldı ve çok yönlü imha politikası uygulanmaya konuldu. Kürt realitesini kriminal bir sorun olarak gösterip, çok yönlü saldırılarına bir zemin oluşturmak için uluslar arası destek bulmaya çalışmaktadırlar.

Türk devlet kurumlarının hemen her kademesinde ortaya konulan ‘kararlılık’ bildirgelerinin arka planında aslında çok belirgin bir ‘kararsızlık’ ve ‘başarısızlık’ bulunmaktadır.

Seçimlerden sonra ortaya çıkan tablo Türk devletinin iç politikada belirgin bir başarısızlığı ortaya çıkmış durumda. Kürt hareketi karşısındaki pozisyonu aynı zamanda bölgedeki istikrarsızlığını derinleştirdi. Mevcut konjektürel durum dikkate alındığından Türkiye’nin bölgesel ilişkilere artık kendi başına müdahale etme şansının olmadığı da biliniyor. ABD ile AB’nin bölgesel politikalarının merkezileşmiş olması Türk devleti bakından önemli bir handikapı oluşturmaktadır. Bu nedenle sürekli vurguladığımız gibi Türk ordu güçleri, küresel sistem güçlerinin izni olmadan Kürdistan’ı işgale yönelmesi pek mümkün değil. Fiilen saf dışı kaldığı bölgesel sürece dâhil olmak için yapmış olduğu politik manevranın çerçevesi Erdoğan’ın ABD seferi ile somutlaştı.

Erdoğan’ın heyetinde Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Ergun Saygun ve Plan ve Harekât Daire Başkanı Tümgeneral Kenan Koçak’ın yer alması, karar merkezinin Pentagon olduğunu gösteriyor. Pentagonda yapılan görüşmelerde hem ABD’nin hem de AB’nin bölgesel çıkarları nedeniyle güney Kürdistan’ın on binlerle ifade edilen bir askeri güçle işgaline izin verilmeyeceği çok açık olarak ifade edildi. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sean McCormack, “bizim görüşlerimiz aynı. Amerikan hükümetinin pozisyonu, Türkiye’nin Irak’a tek taraflı bir kara operasyonunun, bu problemi kısa ve uzun dönemde çözme yolu olmadığıdır”  biçimindeki değerlendirmesi esasen Türk Genelkurmayına bir uyarıydı.

Heyetlerin askeri kanatları arasında yapılan görüşmelerde bu konu netleştirildi.
Türkiye ve ABD tarafından ‘düşman’ kategorisinde görülen PKK’nin toplumsal bir kuvvet olarak tasfiye edilemeyeceği bilinmektedir. İzlenecek taktik esas olarak politik kabiliyet alanı daraltılmış, askeri olarak kendi iç kabuğuna çekilmiş bir PKK yaratmaktır. Bunun içinde ABD’nin aktif desteğinde özellikle gerilla güçlerine karşı kapsamlı hava saldırıları ve nokta operasyonları çok yoğunluklu olarak yapılacaktır.  ABD ve AB’nin Türk devletinin PKK’ye yönelik operasyonları ‘meşru’ görmesi saldırıların kapsamını çok daha boyutlu olacağına dair önemli veriler sunmaktadır.   ABD Savunma Bakanlığı sözcüsü Geoff Morrell’in vermiş olduğu brifingde, “Türklere, PKK ile savaş çabalarında bol bol istihbarat vererek yardımcı oluyoruz. Türklerin ihtiyaç duyduğu, U-2 uçaklarının kullanılarak elde edilen ‘uygulanabilir istihbarat’ın Türklere verildiğini” belirtmesi ve ‘Uygulanabilir istihbarat’, ‘edinildikten sonra operasyon düzenlemeye olanak veren değerli bilgi’ler olarak tanımlanması ve ‘10 üst düzey PKK’linin ABD’nin en çok arananlar listesinde olduğunu’ belirtmesi olası saldırıların boyutu konusunda, bize çok açık bir fikir vermektedir.

AKP ve Genelkurmay tarafından oluşturulan ortak heyet ile Washington-Pentagon arasında yapılan görüşmelerde ABD ve Türkiye ilişkileri bir bakıma yeniden düzenlendi. ABD ile Türkiye arasında bölgesel politikalar konusunda bir kısım farklılıklar olmakla birlikte stratejik yönelimleri ortaktır. Türkiye, ABD için jeostratejik ve jeopolitik konumunu korumaya devam etmektedir. Ortadoğu ve Avrasya kıstasında halen en önemli eksen ülke konumundadır. Nükleer bombaların bulundurulduğu iddia edilen Adana-İncirlik üssü ABD’nin Ortadoğu ve Avrasya’nın en stratejik askeri üssü olmaya devam etmektedir. İşgal bölgelerine taşınan askeri mühimmattın yüzde 80’i İncirlik üzerinde sağlanmaktadır. Kürt Federasyonu’nun oluşması ve enerji yataklarının merkezine bulunması nedeniyle bugünkü konjektürel durumda nispeten ön plana çıkan politik bir güç olmakla birlikte, ABD için Türkiye’ye oranla daha stratejik bir öneme sahip olduğunu söylemek politik stratejiden pek anlamamaktır.  

Gerek ABD gerekse Türkiye, Güney Kürdistan güçleri olmaksızın PKK’ye karşı askeri operasyonların pek başarılı olmayacağını bilmektedirler. Bu nedenle Kürt Federasyon güçlerinin sürece dâhil edilmesi için ABD ile Türkiye arasında ortak bir görüş oluşmuş durumda. Pentagon ile Türk heyeti arasında yapılan görüşmeler ve alınan kararlar Barzani yönetiminin bilgisi dâhilindedir. Türkiye’nin Kürdistan Federasyonu ile doğrudan ilişki kurması ve bir bakıma fiilen tanıması karşılığından, PKK’nin tasfiyesinde daha aktif bir rol üstlenmesi talep edilmektedir. Deniz Baykal’ın “Kuzey Irak halkı kazanılarak PKK yalnızlaştırılmalı. Gençlerini ODTÜ’de, İTÜ’de okutalım, bölgeye Kürtçe yayın yapalım.”söylemiyle görüşlerinde ani bir değişikliğe gitmesi, Genelkurmay Başkanı’nın “Keşke federasyon olsa. ABD gibi, Almanya gibi bir federe yapı tercih edilir” biçimdeki değerlendirmelerin, ABD ziyaretinden hemen sonra yapılmış olması anlaşmanın boyutunu ortaya koymaktadır. Güney Kürdistan Federasyon yöneticileri de anlaşmadan memnun kaldıklarını açıkladılar.

Peki, ödülün karşılığı nedir? PKK’nin tasfiyesinde aktif rol üstlenmek. ‘Kürdü Kürde tasfiye ettirme’ politikasına destek sunmanın hiçbir gerekçesi olamaz. Buna alet olmaya aday olanlar, Kürtlerin stratejik birliği için bin kez düşünmek zorundadırlar.

1606090cookie-checkFRANSA’DAN… Erdoğan’ın ABD seferi ve yansımaları

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.